13 Kasım 2020 Cuma

Yeşil Ekonomi (8)

 

Yoğun kirlilik neticesi olarak tabii sermaye arzı, talebi karşılayamaz duruma gelmiş bulunuyor.

Gezegenimizde meydana gelen olumsuz gelişmeler ağırlıklı olarak bugüne kadar tabii kaynakların sorumsuzca kullanılması ve mevcut kalkınma modeli olan kahverengi ekonominin ömrünü tamamladığının su götürmez bir göstergesi olarak yorumlanıyor.

Ağırlıklı olarak fosil yakıta dayalı ve menfi etkilerini nazari dikkate almadan yapılan üretim ve tüketim modellerini bünyesinde bulunduran “kahverengi ekonomi” yeni zenginlikler oluştururken buna karşılık sosyal marjinalleşmeyi, çevresel bozulmayı ve kaynak tükenmesini, sürdürülebilirlik ilkesini ele alamadığını gösteriyor.

Netice olarak klasik kalkınma modelinin sadece çevresel olarak değil, aynı zamanda ekonomik faaliyetler, istihdam ve sosyal perspektifler bakımından da sürdürülemez olduğu görülüyor…

Gezegenimizde karşılaşılan bu hayati değişim başta insan olmak üzere, bütün canlıları olumsuz etkilemeye başladı.

İnsanoğlunun karşılaştığı bu değişim, “üzerinde yaşadığımız gezegen elden gidiyor mu?” sorusunu gündeme getirdi.

Zaman zaman kirlilik nedeniyle toplu balık ve diğer deniz canlılarının ölüm olaylarına şahit oluyoruz.

Bugün onyıllar öncesine göre balık türlerinin sayısında önemli azalmaların vuku bulduğu tespit edilmiş.

Okyanusların, denizlerin kirlenmesi bir yandan balık türlerinin azalmasına ortam hazırlarken, aynı zamanda denizlere taşınan plastik ve diğer kirleticiler balıklar tarafından bünyelerine alınıyor.

Balıkların bünyesine geçen bu zararlı maddeler önemli bir besin kaynağı olan balıklar vasıtasıyla insanlara taşınıyor…

Tabii sermaye ve çevre konularıyla ilgili karşılaşılan bütün olumsuzlukların temelinde eski üretim süreçlerinde uygulanan yanlışlıklar, alışkanlıklar ve sorumsuz davranışlar yer alıyor.

Çare ise mevcut kalkınma ve gelişme modelinin değiştirilmesi yanında tabii kaynaklara ve çevreye karşı olan zararlı davranışların değiştirilmesini gerektiriyor.

Mevcut küresel üretim ve kalkınma modelinin sürdürülemez olduğu görüşü giderek ağırlık kazanıyor.

Dünyanın çeşitli ülkelerinde karşılaşılan tahripkâr çevre olayları bu görüşü giderek kuvvetlendirirken çözüm arayışları da gündemindeki yerini koruyor.

Geleneksel kalkınma modelinin artık iflas ettiği, mevcudun yerine çevre ve tabii kaynakları koruyan, muhafaza eden ve sürdürülebilir yapıya kavuşturan yeni bir modele yönelmek görüşü öne çıkmış bulunuyor.

Çevre ve tabii kaynakları korumanın bir zaruret olduğu ve israfın doğuracağı olumsuz sonuçlara dikkat çekiliyor...

Çevrede giderek artan bozulma, ekonomik büyümedeki paradigmalarda bir değişimi gündeme getiriyor.