29 Nisan 2015 Çarşamba

Holistic approach for global growth


 

As long as incoherent approach continues for the global problems, the expected growth would not be achieved. The pre-crisis performance could not be still achieved in the global growth; despite nearly 8 years have passed over the global financial crisis.  

According to the IMF, output across advanced and emerging market economies remains much lower than was expected in 2008, just before the onset of the global financial crisis and its growth path has also been lower.

The IMF also highlighted medium-term (five-year ahead) growth expectations have been steadily revised downward since 2011 for both advanced and emerging market economies.

The repeated downward revisions to medium-term growth forecasts underscored the uncertainties surrounding prospects for the growth rate of potential output.

As for the another point in terms of the growth is that in advanced economies the apparent decline in potential growth seems to have started as far back as the early 2000s and this situation was worsened by the crisis.

Looking forward potential growth in advanced economies is predicted to increase slightly from an average of about 1.3 percent between the years 2008-14 to 1.6 percent between the years 2015-20.

Despite this, growth is seen well below pre-crisis rates (2.25 percent during 2001-07) and stems from the negative effect of demographic factors on potential employment growth and the gradual increase in capital growth from current rates as output and investment recover from the crisis.

Meanwhile, in emerging market economies, potential growth is forecasted to decline further, from an average of about 6.5 the years between 2008-14 to 5.2 percent for the years between 2015-20.

Fluctuations in oil prices are continuing. Nevertheless expectations from low oil prices would boost the global growth.

The IMF’s projection for global growth in 2015-2016 would stand at 3.5 and 3.7 percent.

While the IMF predicts the global economy would grow 3.5-3.7 percent in 2015-2016; as for the monthly oil market report of OPEC, the global growth would remain 3.4 percent in 2015 and 3.3 percent in 2016.

Finally, the related global organizations struggle to let growth to get acceleration and for this they suggest caring innovation, jobs and real income of the middle-class, poverty reduction and greater economic fairness. However implementing these suggestions would not be possible.

The current world conjuncture has a crucial role in foreseeable and expected global growth, without recovery in this ailing global condition to realize targets seemingly difficult.

Uprising and terrorist actions mostly has been experienced in recent years in particular in MENA, the Middle East and North Africa region because of lasting solution could not have been found. The said events have a vital effect in the global growth. For this reason, unless a holistic approach is set up for the global challenges, being successful in the expected global growth might not be realistic.  

 

23 Nisan 2015 Perşembe

İnsani meselelerin çözümü samimiyet ister


 

Emperyalist düzenin İslam dünyasına bakış açısının değişmez olduğu gibi küresel insanı problemlere de bakışı maalesef değişmiyor.
Bu anlayış değişmedikçe sözde insani meselelere sahip çıktıklarını ifade edenler söylemlerinde samimi olduklarını ispat edemezler.

Bir asır önceki olayları sadece tek taraflı ve at gözlüğü ile değerlendirme ve her yıl aynı meseleyi hep bir ağızdan sözleşmişçesine gündeme getirmedeki maharetini iyi gösteriyorlar.

Bu yaklaşım tarzı da insanlık tarihinin yakın geçmişinde ve günümüzde halen devam eden soykırımları görmezden gelmelerindeki samimiyetsizliğinin açık ve seçik göstergesi oluyor.

Özellikle bölgemizde yıllardır yaşanan insan kıyımının nazari dikkate alınmaması bu husustaki samimiyetsizliğin tasdiki oluyor.

Batının ve uluslararası toplumun günümüzde yaşanan insan katliamlarını bir tarafa bırakıp ve halihazırda sürmekte olan insan hakları ihlallerinin ve katliamların göz ardı etmesi, insani sorunların çözümündeki bakış açısının bariz bir yanlışlığın ve duyarsızlığının içinde olduğunu göstermektedir.

Ülkelerinde uzun yıllardır mevcut olan insanlık dışı ortamdan kaçmak zorunda kalan sığınmacılar toplu ölümlere sahne oluyorlar.

Umuda yolculuğa çıkanlar sürekli meydana gelen deniz facialarını hiçe sayarak içine düşürüldükleri çaresizlikten çok küçük bir ihtimalle de olsa 'kurtuluruz ümidiyle' ne yazık ki toplu ölüme gidiyorlar.

Bu insanlık dışı katliamların yılardır sürmesine rağmen ilgili uluslararası kuruluşlar gereken insani, siyasi adımları atmak yerine aciz bir yaklaşım sergiliyor.

Ölüme yolculuğa çıkan bu insanların hemen hemen tamamına yakınının İslam ülkelerinden olması ise, bir kısım İslam ülkelerinin bir bakıma nedenli ilgisiz olduklarını da gösteriyor.

Hep birlikte hareket ederek ilgili uluslararası kurumları harekete geçirmek için konunun önemini en azından günümüz medya iletişim organlarını kullanarak dünya kamuoyuna aktarmaları bu insanlık dramının halledilmesi yönünde olumlu bir gelişmeye yol açabilir.
Bu insani davada farkındalık oluşturmaya yardımcı olur.

Avrupa Birliği, uluslararası toplum işlerine geldiği zaman her insani meseleye el atarak çözüm yolları ararken, nedense bugün birçok İslam ülkesinde yıllardır devam eden insan katliamına ve kıyımına sessiz kalmayı tercih ediyor.

Bu sessiz kalışları da ister istemez insani meselelere bakışlarındaki samimiyetsizlik ve ciddi olmadıklarının fikrini akla getiriyor.

Bu nedenle mevcut yığınla duran, çözüm bekleyen insani problem varken sürekli olarak bir asır öncesinin, ne derece gerçek olduğu henüz ispatlanmamış bir meseleyi tek taraflı ele alıp gündeme getirmelerini de samimi bulmak aklıselimle bağdaşmıyor.

İnsani meselelerde çözüm yanlısı olanlar yığınla bekleyen sorunlardan işine geleni değil, hepsine samimiyetle eğilerek bu konuda samimi ve ciddi olduklarını göstermeleri gerekir. Yoksa bu çarpık anlayışla mazlumlar daha çok haksızlığa uğrar, dünyada huzur ve barışı tesis etmek de hayalden öteye geçmez.

18 Nisan 2015 Cumartesi

Emperyalistlerin temcit pilavı!


Emperyalist güçler İslam dünyasının içinde bulunduğu dağınık yapıyı iyi değerlendiriyor.

Bu fırsatı iyi değerlendirme çabasını var güçleriyle sürdürüyor.

Bu yapı nasıl oluştu, kendiliğinden mi yoksa sinsi ve hain bir planın uzun yıllar süren uygulamaya alınmasıyla mı oldu?

Tarih gösteriyor ki emperyalist veya sömürü güçleri çok yönlü ve çoklu bir plan silsilesi yaparak çalışıyorlar.

Zamanın ve şartların ruhuna uygun olarak bu hain ve insanlık dışı planlar birer birer veya birden fazla olarak uygulamaya konuluyor.

Son yıllarda bu insanlık dışı planların uygulanması giderek artış göstermekte.

Bölgemizde yaşadıklarımız bunun en bariz ve en çarpıcı acımasız örneği.

Irak, Suriye, Yemen, Afganistan, Libya’da devam eden kaos ortamı ne bir tesadüf ne de şartların oluşturduğu bir vaka.

Çok sinsi ve planlı bir şekilde uygulanan ve bu insanlık dışı durumun sürmesi için batı zihniyeti “fırsat bu fırsat” anlayışıyla hadiseleri değerlendirip yön vermekte.

Sadece batı olsa bu ülkelerde yaşanan insanlık dramı kısa zamanda biter.

Aslında bu ortamın sürmesinde belki de en fazla destek İslam ülkelerinin dumura uğramış duyarsız tutumlarından ileri geliyor.

Hele özellikle bu ortamın sürmesi için İran'ın Suriye ve Yemen’de çatışma ortamına verdiği destek batılı emperyalistlerin verdikleri destekten çok daha fazla.

Aslında Iran bu miyopik dış politika anlayışıyla kendisini ve bölgedeki konumunu güçlendireceğini sanıyor, aynı zamanda bu şekilde kendi inancı doğrultusunda yayılmacılığını artıracağı beklentisi içinde olduğunu sanıyor. Fakat kısa görüşü ve dar kalıplar içinde kalan bağnaz yapısı ile durum hiçte öyle değil, çünkü bağnazlığı basiretini bağlamış uzakları ve hakikati göremiyor!

Batının hedefinde İslam dünyası var, büyük bir bölümü ellerinin altında; bir kısmı kısmen bir kısmı tamamen...

Olmayan kim dersek o da Türkiye!

Onun için her fırsatta hücum edişleri bundandır.

Uzun yıllar sağ-sol çatışmasının yaşanmasının hedefi bu nedenledir, hemen arkasından doğuda yaşanan ve otuz seneyi aşkın bir süredir ülkemize çok amaçlı zarar veren terör hadisesi bu yüzdendir. Çözüm sürecinin baltalanmak istenmesi bu yüzdendir.

Ortada mantıklı bir sebep yokken çıkarılan ve bu topraklarda bin yıl birlikte yaşamış; dinleri, kültürleri, adet ve gelenekleri, resmi dilleri bir olan insanları tamamen her bakımdan ayrıymış gibi gösterip çirkin emellerine alet edenlerin yegane gayesi kişisel ve küresel güçlerin menfaati icabıdır.
Çözüm sürecinin başarılı bir şekilde en kısa zamanda sona ermesi ise bu hain oyunu çıkaranların çirkin heveslerini kursaklarında bırakırken hem söz konusu bölge ve hem de ülkemiz adına yeni bir dönemin başlangıcı olurken kalkınma ve gelişenin de hız kazanmasını sağlayacaktır.

Şimdi bu günlerde her yıl olduğu gibi koro halinde batılı emperyalistlerin bütün kesimleriyle Ermeni soykırım meselesini dillendirmelerinin ardında yatan gerçek ne insani, ne hukuki ve ne de insan hakları açısından bir yaklaşımı amaçlamıyor.

Amaç Türkiye’yi uluslararası toplum nezdinde nasıl zayıflatır, nasıl güçsüz bırakırızdır.

Bu temcit pilavı her sene yeniden dünya gündemine getirilmektedir. Bu yaklaşım aslında iki ülke arasında ilişkileri geliştirmek yerine aksine daha da kötüleştirmeyi amaçlamaktadır.

Bu yaklaşım İslam'ın aslında sarsılmaz bir kalesi gibi duran ülkemizi yıpratmak için sürdürülmektedir.

Batılı emperyalistler iyi biliyor ki eğer Türkiye’yi boyun eğdirirsek geride kalanların işi kolaydır. İşte bu inceliği sözde İslam ülkesi olan ne İran ve ne de diğerleri sezemiyor...

15 Nisan 2015 Çarşamba

Geçmişte neler öncelenmiş



 

Geçmişin aynasına baktığımızda neler görünüyor, nelerle uğraşılmış, uğraştırılmış olduğumuz görülüyor mu?

Fındıkkabuğunu doldurmayacak işleri amaç edinip aslı, esası bir tarafa bıraktırılışımız yüzünden neleri kaybettik?
Hal böyle olunca asıl maksat ve hedeften saptırılıp hiçbir şeye yaramayan kof işlerle uğraşmak, zamanı ve enerjimizi boşa harcamaya mecbur edilmek şeklinde açıklanabilir mı?

Geçmişe dönüp baktığımızda gerek fert ve gerekse toplum olarak tam bir akıl tutulması mı yaşanmış?

Geçtiğimiz yüzyılda neler öncelenmiş, neler arka plana bırakılmış?

Asıl gündeme tam olarak odaklanamamış, boş işler müdürlüğüne talip olunmuş!

Asıl maksattan asıl gayeden veya olması gerekenden saptırılmış olmak hiç düşünülmemiş mi?

Doğruyu eğriden, hakikati yanlıştan ayıracak bir miyar bulunamamış mı?
Bir bakıma etken değil de edilgen bir yapı içinde tutulma haline kanalize edilme yatkınlığı yaşanmış.
Baktığımızda; fert, toplum ve ülke olarak geçmişte yaşananlardan birçok ibret alınması gereken örnekler görüyoruz!

Geçen iki asırlık döneme baktığımızda koca bir imparatorluğun yanlışlıklar zincirinin neticesi olarak yıkılmış olduğunu görüyoruz.

Bu yıkılışın temelinde ise küçük veya büyük çapta hep paralel yapıların egemen oluşu mu rol oynamış?

Bu yanlışlığın, yani bu azınlık odaklı ya da paralel yapı odaklı bu sinsi oyunun farkına zamanında varılamamış mı?

“Çıkar fitneyi çekil kenara, işler tıkır tıkır yürüsün” anlayışına mı mahkûm olunmuş?

Emperyalizmin bu taktiği çok iyi tutmuş ki bugün yine bölgemizde bunun acı örneklerine şahit oluyoruz.

Bu nasıl açıklanır, bir ülkeyi veya bir gurubu veya toplumu birbirine düşürüp belli bir azınlığın veya emperyalist güçlerin köşeyi dönmelerine, semirilmeleri için telafi edilemez avans vermek mi denir; yoksa bu inceliği idrak edip ders alamamak mı?

İstenmeyen gelişmeler sistemden kaynaklan bir hata mı olmuş, eğitim eksikliği veya yanlışlığından mı ileri gelmiş; yoksa olayları doğru bir şekilde analiz etme eksikliğinden mi?

Toplumsal olaylarda kartopu sayılamayacak kadar küçük bir zerreyi çığa dönüştürme şuursuzluğu mu?

Bu yüzden ‘atı alan Üsküdar’ı geçmiş’.

Geçen yüzyılı geri getirmek mümkün değil, fakat bundan ders çıkararak bulunduğumuz yüzyılı geçmişi telafi ederek değerlendirme şansımız var. Bu da istikrar ve güvenin sürmesine bağlı...