27 Ağustos 2020 Perşembe

Sel ve taşkın afetini fırsata çevirmek

 

Dünya içinde bulunduğu şartlar nedeniyle yeniden yapılanma gerektiriyor. Özellikle iklim değişikliği ve tabii çevrede meydana gelen aksaklıklar, yerleşim alanlarından tutun da üretimle ilgili ekonominin her dalında değişim ve dönüşüm faaliyetini gerektiriyor. Bu değişim ve dönüşümün başlamış olduğu görülüyor.

Çevreyi kirleten ve dumura uğratan üretim modelleri yerine daha temiz ve tabii kaynakları koruyan modeller araştırılıp bulunarak uygulamaya alınıyor.

Tabii kaynakların temiz kalması ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması başta insan olmak üzere diğer canlılar için önem arz ediyor.

İklim ve çevre şartlarının bozulması, yağış düzenin, atmosfer olaylarının tehlikeli bir duruma dönüşmüş olması insan hayatını tehdit eder duruma gelmiş.

Gelecekte iklim ve çevre bozulmasından dolayı deniz kıyı kesimlerinde yaşayan topluluklar için bu alanların tehlikeli olacağı tahmin ediliyor.

Deniz suyunun yükselmesi bu bölgeleri mesken tutanlar için oluşturacağı hayati tehlikeden dolayı bu toplulukları göçe zorlayacağı gibi bulundukları yerlerdeki mevcut işlerini de kaybedecekleri öngörülüyor...

Hortumlar, kasırgalar, seller bulundukları bölgelerde hayatlarını sürdürenleri tehdit ediyor, meydana geldiklerinde can ve mal kayıplarıyla sonuçlanıyor.

Gerek dünyanın hemen hemen her ülkesinde ve gerekse ülkemizde son yıllarda meydana gelen sel afetleri neticesinde üzücü neticelere şahit oluyoruz.

Sel afetlerinde bu tehlikeye maruz kalan yerler ise genellikle dere yataklarındaki meskun alanlardan oluşuyor.

Birkaç ayda yağan yağışın bir iki gün içinde meydana gelmesi, mevcut yapı ve ortamın bu su kitlesini idare edecek kapasitede olmadığından dolayı üzücü ve telafisi olmayan neticelere sebep oluyor.

Bu gibi yerlerde şehirleşmenin artması su havzalarını ve yataklarını işgal ettiği için, tabii olarak aşırı yağışlar meskenleri ve içinde bulunan can ve malı hedef alıyor.

Bu durum da bu tür yapılaşmanın ve şehirleşmenin olduğu yerlerde yeniden yapılaşmayı, bu alanların boşaltılarak su yataklarına ve su havzalarına bırakılmasını kapsayan bir dönüşümü gerektiriyor.

Özellikle hayati tehlike arz eden bölgelerde yapılaşmanın jeolojik ve topoğrafik özellikler bakımından elverişli bölgelerin bulunduğu alanlara taşınmasıyla söz konusu tehditler mümkün olduğu kadar aza düşürülmüş olacak.

Düşen yağışlar böylece tehdit oluşturmaktan ziyade mümkün olduğu kadar faydalı bir hale dönüşmüş olacak.

Özellikle suyun gerek kalite ve gerekse kantite bakımından azalma eğiliminde olması ve bu durumun gelecek on yıllarda daha da artış eğiliminde olacağı beklentisi su kaynaklarını koruma ve kollamanın önemi ortaya çıkarıyor.

Yine kuraklığın canlılar için bir tehdit haline gelmesi, bu tür alanların su havzalarına dönüştürülmesiyle sel ve taşkın afetlerinin fırsata çevrilmesine ortam hazırlamış olacak. 

Sel ve  taşkın gibi atmosferik olaylar neticesinde yağan yağmur birkaç açıdan zarar verdiği gibi tutulmadan akıp gidiyor. Sel ve taşkınların nerede ve ne ölçüde meydana geleceğini önceden kestirmek mümkün değil, bu nedenle dere yataklarının imar ve yapılaşmaya kapatılması ve aslına dönüştürülmesi söz konusu afetlerin muhtemel zararlarını azaltmada katkı sağlayacak.