14 Nisan 2018 Cumartesi

Amerika'nın füze saldırısı savaşı nasıl yönlendirir?




Suriye’deki insan katliamına hemen hemen bütün dünya ve ilgili uluslar arası kurumlar açık ya da örtülü bir şekilde destek veriyor.
Yedi yıldır dünya bu insanlık dramına seyirci kalıyor, umursamıyor.
Bu katliam batı medyası ve devletlerinin yanında ilgili bütün insani kurum ve kuruluşların açık veya örtülü bir desteğin neticesidir.
Amerika ve onun ortakları bu bölgede sözde karşıt görüşlü terör örgütleri kurarak bölgeyi kaosa sürüklemiştir.
Bu adeta açıkça sistematik bir Müslüman katliamıdır.
Birlemiş Milletler (BM) ve onu yöneten 5 daimi üye isteseler anında bu katliama son verirler.
Nasıl ülkemizde 12 eylül öncesi yaşanan kanlı çatışmalar bir gecede son bulduysa, gerek Suriye ve gerekse bugün kan gölüne dönüştürülen İslam ülkelerindeki katliamlar da anında son bulur.
Fakat bu sistematik bir Müslüman katliamıdır.
Uluslar arası toplumun ve batılı ülkelerin aynı zamanda batılı medyanın bu katliama sessiz kalması daha doğrusu gerçekleri hep saptırması bu insanlık dışı yapıyı beslemek içindir.
Çünkü bunların insanlık anlayışı, habercilik anlayışı bunu gerektirmektedir.
Bu anlayış ne doğruluk ve ne de insanlık ve dürüstlükle bağdaşmamaktadır.
Batının ve BM’nin 7 yıldır devam eden bu katliama sessiz ve yanlı bir tutum izlemeleri İslama ve Müslümanlara olan düşmanlıklarından ileri gelmektedir.
Bu müşrik kininin bir tezahürüdür.
DEAŞ gibi bir terör örgütünü bunu için, kendi çirkin ve insanlık dışı emellerini gerçekleştirmek için kurmuş ve desteklemektedirler. 
Amerikalı bir ekonomi profesörü BM’de bunun açıkça bir vekalet savaşı olduğu, bunun için 2000 yılların başından beri 5 trilyon dolar harcama yapıldığını beyan ediyor. Yani Amerikan yönetiminin sözde DEAŞ’ı yok etmek için diğer terör örgütlerini kurmasının bir çocuk aldatmacası olduğunu ima etti. Bilinen bir gerçeği bir anlamda BM gibi bir kurumdan dünyaya ilan etti…
Suriye’nin zalim yönetimi bu süfli senaryonun kripto müttefikidir.
Arayıp da bulamadıkları bir fırsattır hain emelleri için.
Suriye zalim yönetimi istese de bu katliamı yapmaktan vazgeçemez!
Çünkü bu zalim batılı güçler henüz bölgede planladıkları safhaya ulaşamadılar.
Suriye’nin zalim lider ve yönetimi bu vahşetten vazgeçtiği anda hayatları tehlikeye girecektir.
Çünkü bu zalim yönetim kendi milletinin iradesiyle değil, sömürü ve emperyalist güçlerin iradesiyle hareket etmektedir.
Şimdi Amerika’nın liderliğinde Suriye’nin kimyasal silah üretim tesislerine fırlatılan füzeler Suriye’nin kendi halkına yönelik başlattığı savaşın kimyasal silah kullanmadan yürütülmesi amacını güdüyor.
Başta Amerika olmak üzere, batılı güçlerin ne nedenli bu insani konuya vicdansızca yaklaştıkları bilinen bir gerçek.
Amerika destek ve yönlendirmesinde Suudi Arabistan aynı zamanda Yemen’deki savunmasız insanlara katliam uyguluyor. Yemen’deki savunmasız insanların durumu da Suriye’dekinden farksız değil.
Savunmasız olan bu mazlumlara yapılan bu zulüm ve vahşetin hesabını er veya geç verecekler.
Hak tecelli edecektir.

Yedi yıl aşan bir süredir Suriye’de katliam yapılıyor, savunmasız insanlar kendi topraklarında katlediliyor. İnsani kurum ve kuruluşlar buna 7 yıldır akıl ve mantık dışı bahanelerle seyirci kalıyor!
Şimdi füze saldırısı 7 yıldır devam eden 'savaşı nereye yönlendirir' sorusu gündeme getirdi.
Bunun da önümüzdeki günlerde görmüş olacağız, şimdilik karşılıklı söz düellosu devam ediyor.

10 Nisan 2018 Salı

Clean energy, clean transport


The automotive industry has been a swift radical change. Digital, autonomous, electric and hydrogen powered vehicles are fluxing into daily usage. Motor vehicle makers are investing a great deal of money in new electric models.
Day by day electric vehicles enter into market across the world increasingly. In recent years, the electric vehicles have been gradually spreading across the world. In order to spur these green vehicles, countries bring various incentive elements. Some countries do not implement import duties in order to encourage these clean energy-powered vehicles.
Cities across the globe increasingly see electric buses as a way to reduce local air pollution. Some of mega cities are undergoing to replace the public transport fleets with electric vehicles due to these vehicles feature cleaner, quieter and more comfortable for both passengers and drivers. Cities across the globe increasingly see electric buses as a way to reduce local air pollution, and such municipalities as Paris and Amsterdam have set goals to switch to zero-emission buses in the coming years.
According to Bloomberg, nearly half of the municipal buses on the road worldwide will be electric-powered within seven years. China expected to dominate the global market as it aims to cut urban pollution and support domestic manufacturers.
The total number of electric buses in service is forecast to more than triple, from 386,000 last year to about 1.2 million in 2025, equal to about 47 percent of the worldwide city bus fleet, according to a report from Bloomberg.
As long as fast charging lithium batteries increase and spread electric buses will be multiply especially in public transportation with zero emission so as to secure silence and clean environment. This investment in electric vehicles also requires investing in charging infrastructure.
In addition to bus manufacturers, car makers have also shifted to make electrified versions. France and the UK have given automakers a 2040 deadline to end the sale of new gas-powered cars. 
According to Swiss bank UBS, $360 billion will be needed to spend over the next eight years to build global charging infrastructure to keep pace with electric car sales. Electric vehicles for construction, agriculture and mining expected to reach an $87 billion market in 2028. Komatsu, John Deere, Caterpillar, and others manufacture the big vehicles - mainly hybrid - while other manufacturers offer smaller, pure-electric versions.
The radical change is predicted in most electrical and electronic parts in buses and also in the operation of traditional OEM business. So, numerous technologies currently in usage would be limited in the upcoming period.

The objective is to reduce fossil fuel consumption for a clean and healthily world.

1 Nisan 2018 Pazar

Batının değişmez politikası





Fransa Başkanı Macron’un Türkiye ve Suriye’deki teröristler arasında arabuluculuk yapma isteği, bu ve benzeri ülkelerin bu hayati konu ile ilgili gerçek yüzlerini bir kez daha göstermiş oldu. 
Daha önemlisi, sözde insani bir görev yaparak kendisinin bu uğurdaki sahte yüzünün ciddi olduğunu göstermeğe çalışmak.
Fransa’nın bölgemizdeki Kürt kökenli vatandaşlarımıza olan ilgisi yeni olmadığı, biliyoruz ki bu ilgilerinin asıl maksadı bunlara olan sadakatinden ileri gelmiyor.
Fransa’nın önceki başkanlarından François Mitterrand'ın eşi Danielle Mitterrand, 1998 yılı Kasım ayında terörist başı için ‘‘Kalbinde çok özel bir yeri olduğunu’’ açıkça ifade etmiş ve caninin iadesi konusunda sözde endişesini dile getirerek “Türkiye, bağımsız adalete sahip olan, bir hukuk devleti değildir’’ ifadesini sarf etmiş!
Bunu söylerken aslında uluslar arası toplumun bağımsız hukuk anlayışına sahip olmadığını ima etmiş herhalde. 
Eğer uluslar arası hukuk bağımsız olup işleseydi bugün bölgemizdeki bu katliamlar olmayacaktı, bu katliamlara göz yumanlar ve fiili olarak yer alanlar cezalarını çekmiş olacaklardı.
Ama maalesef, bu erdemi gösteremezler.
Macron’un Türkiye ve YPG arasında diyalog rüyası ise Fransa’nın ülkemizin birlik ve beraberliğine olan kabul edilemez tutumunun gelenekselleşmiş göstergesi.
Yine Macron’un Suriye Demokratik Güçlerine (SDG), DEAŞ’a gösterdikleri fedakâr ve kararlı rolden dolayı takdirlerini ifade ediyor. 
DEAŞ’ın 2015 yılında Fransa’da yaptığı saldırıda 130 kişi hayatını kaybetmişti. Acaba o saldırı Fransa’ya bir tehdit niteliğinde miydi? 
İşte derin terör destekçilerinin ve vekalet savaş yanlılarının insanlık anlayışı bu kadar! Nihai hedeflerine varmak için yapmayacakları canilik yok!
SDG’nin ABD’nin önemli müttefiki olduğu ve YPG ise bunun çekirdek parçasını oluşturuyor. Sözde DEAŞ’la mücadele etmeleri için Fransa ve ABD'nin bu örgütlere silah verdiği ve eğittiği biliniyor.
ABD aynı zamanda YPG’nin PKK ile direkt bağlantısı olmadığını ifade ederek terör örgütlerini aklamaya çalışıyor. 
Fakat Zeytin Dalı Harekatı’nda Afrin’in her yerinde terörist başının posterlerini görüyoruz.
Macron ve benzerlerinin bölgede 7 yılı aşan bir süredir devam eden insanlık dramının ve vahşetin asıl sebeplerini görmezden gelip konuyu başka tarafa çekmesi öncelikle bir samimiyetsizlik göstergesi.
Yedi yılın geride kaldığı Suriye’deki vahşet kimin eseri sorusunu hiç gündeme geitirmiyorlar.
Uluslararası toplum hala Suriye’nin başında bulunan caniye devlet başkanı payesiyle hitap ediyor.
Meselenin asıl ve önemli kısmını perdeleyen uluslararası toplum konuyu 7 yılık vahşete rağmen başka taraflara çekip katliama göz yummaya devam etme aldatmacılığını sürdürüyor.
Meselenin çözümünü hala başka yerlerde arayarak, bugüne kadar akıtılan mazlum kanını gözardı etmeye çalışıyorlar.
Hala bu ülkenin gerçek sahiplerine sahip çıkmayıp kendi süfli emellerine hizmet eden vekalet savaşçılarını kollamaya ve güçlendirmeye çalışıyorlar.
Bugünlere nasıl gelindiğini bir tarafa bırakıp gerçekleri örtmeye açıkça canilere sahip çıkmaya çalışıyor.
Suriye’de yedi yıldır insan katliamı yapılıyor.
Hiçbir ilgili uluslararası kurum bu katliamı görmek ve tartışmaya açarak hukuki yollardan çözüm getirmek istemiyor.
Asıl konu hep başka taraflara çekiliyor.
Çünkü bunlar hileli işlerde o kadar uzmanlaşmışlar ki şeytan yanların çömez kalır.
Eğer dünyada hak üzere çalışan ve görevini insan hak ve hukukunu koruyan kurumlar varlık gösterebilseydi, bu işi bu derece savsaklayan ilgili devlet başkanları başta olmak üzere, Suriye'nin zalim lideri de uluslararası hukuk önünde hesap vermişlerdi.

Gerçek ise uluslar arası toplumun önde gelen üyelerinin bölgemizde uzun yıllardır devam eden katliama göz yumup, daha fazla kanın akması ve daha fazla mazlum ve savunmasız insanın hayatını acımasız bir şekilde yitirmesi yönünde bir politika olmuştur.