28 Aralık 2021 Salı

Su muhasebesi (Yeşil Ekonomi 62)

 


Bir çok ülke artan su darlığıyla karşılaşıyor, bu nedenle uluslararası bir çerçevede tanınan ve kabul edilen net bir terminoloji kullanarak su kaynaklarını standart bir bağlamda tanımlamanın bir ihtiyaç olduğuna işaret ediliyor.

Su muhasebesi; su kaynakları ile ilgili bilgi iletişim süreci ve aynı zamanda bir coğrafi alandaki tüketim kullanımından üretilen hizmetleri kapsıyor.

Su muhasebesi su arzı, talebi, erişilebilirliği ve kullanımındaki mevcut durum ve eğilimlerin sistematik olarak incelenmesi şeklinde açıklanıyor... Su muhasebesi sağlam su yönetim kararlarının temelini sağlıyor. Suyun kaçak tabiatını göz önüne alınca su yönetiminin büyük bir zorluk olarak görüldüğü bu nedenle 'bilmediğiniz işi yönetemezsiniz' deniyor

Özellikle tarımda suyun kullanım miktarını belirlemenin zor iş olduğu, tarım sektörünün küresel olarak suyun yüzde yetmişini çekmesi büyük önem arz ediyor.

Arazi ve su kaynaklarının darlığını göz önüne alarak gıda üretimini artırmaya yönelik küresel stratejiler birim kaynak başına üretimi artırmaya yönelik çabalara odaklanmayı gerektirmektedir.

Su muhasebesiyle ilgili hizmetler bir nehir havzası, bir ülke veya bir arazi kullanım sınıfı gibi bir coğrafi alandaki tüketim kullanımından, politikacılara, su otoriterlerine ve yöneticilere, kullanıcılara kadar su kaynaklarıyla ilgili üretilen bilgi ve hizmetlerin haberleşme sürecini kapsıyor. Bu nedenle su muhasebesine ihtiyaç duyuluyor.

Ekonomik, çevresel ve sosyal sürdürülebilirliği sağlayacak olan uygun miktar ve kaliteli su kıtlığı 21. yüzyılın en baskıcı küresel konularından biri olarak görülüyor.

Artan su darlığı ile karşılaşan birçok ülkeyle net bir terminoloji kullanarak standart bir bağlamda uluslararası su kaynaklarını tanımlamaya, tanınan ve kabul edilen bir çerçeveye acil ihtiyaç olduğuna dair bir iddia var.

Ancak dünyanın çoğu kesimlerinde faal olan su kaynağı değerlendirme ve raporlama sistemlerinin bebeklik çağında bulunduğu belirtiliyor.

Bu eksikliği gidermeyi ele alarak tutarlı açık kaynak verisine dayalı, düzenli kaliteli, standart kullanarak, doğrulanabilir veri kazanım metodolojileri; farklı sektörler içerisinde yöneticiler ve politika yapıcılar için anlaşılabilir formatlar ve standart terimlerde raporların bu hususta yararlı olacağı düşünülüyor.

Politika ve yönetimle konuyu ele alacak yüksek kaliteli bilgiye erişimin kritik öneme sahip olduğu görülüyor.

Yatırım ve yönetimi geliştirecek en önemli hususlardan biri suyu etkin bir şekilde yönetecek bir anlayışla veri oluşturmak ve bir bölgenin performansını diğeri ile doğru olarak kıyaslamak hedefleniyor.

Su muhasebesi nehir havzalarındaki su tüketiminden sonuçlanan hizmetleri ve yönetilen su akışlarını, arazi kullanımıyla hidrolojik süreçleri entegre etmekte. Su muhasebesi bütün su kullanıcıları için adil ve şeffaf su yönetimini ve bir sürdürülebilirlik dengesini başarma gayesini güdüyor.

Kullanıcılar belli sürecin değerlendirmelerini ve en iyi tahminleri temsil eden açık erişim kaynaklardan toplanmış varsayılan veriyi değiştirecek daha doğru veri setlerini sağlayabilecek.

Bilinen kalite standartlarıyla standart bir veri toplama sistemi ve net terminoloji kullanarak standart bir bağlamda su kaynaklarını tanımlamaya ihtiyacı olduğu üzerinde duruluyor.

Hedef bütün su kullanıcıları için adil ve şeffaf su yönetişimi ve sürdürülebilir bir su dengesini başarmak doğrultusunda çaba göstermeyi kapsıyor.

27 Aralık 2021 Pazartesi

Yeşil ekonomiye yönelik gelişme tedbiri (Yeşil Ekonomi 61)

 

Suyun elverişli miktarının temini ve kalitesinin yeterli seviyede olması ekosistemlerin oluşturulması ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulmasıyla ilgili.

Su kıtlığı, aşırı su bolluğu ve kalitesi açısından ekosistemleri yönetmek, yatırım yapmak  su güvenliği açısından önem arz ediyor.

Su-bağlantılı ekosistemlerde yatırımın hızlanması su altyapısı ve su yönetiminde yeşil bir ekonomiye geçişi hızlandıracağı bekleniyor.

Yeşil yatırım senaryoları altında teklifleri modelleyerek küresel su kullanımının sürdürülebilir sınırlar içinde tutulabileceği ve böylece su açısından Binyıl Gelişme Hedeflerinin de başarılabileceği umuluyor.

Küresel su temin problemlerini çözmek ağırlıklı olarak geliştirilecek tarımsal su kullanım modellerine bağlı görülüyor.

Konuyla ilgili kaynaklar ülkelerde nehir havzalarının su depolama kapasiteleri, yapılan altyapıların durumu ve su temin performansı ve sanitasyon sektörü üzerine güvenilir veri eksikliğine işaret ediyor.

Nehir havzalarının ıslah ve genişletme çalışmaları neticesinde yağmur ve kar sularının daha fazla oranda tutulmasına yardımcı olacak.

Yine bu ıslah çalışmaları ve baraj bölgelerinde suyu tutacak gerekli teknik çalışmaların yapılması yağan yağmur ve kar sularının azami ölçüde tutulmasına ortam hazırlamış olacak.

Özellikle kar ve yağmur düşüşlerinin fazla olduğu bölgelerin tespit edilerek çalışmaların bu kapsamda yapılması durumunda faydalılık oranı artmış olacak.

Yağış düşüşlerinden mümkün olan azami bir ölçüde faydalanmak için gerekli altyapıların ve tedbirlerin alınması su tasarrufu, suyun tutulması açısından büyük önem arz etmektedir.

Dünya su kaynaklarına erişim ağırlıklı olarak su hayat devresinin tabiatına bağlı görülüyor.

Kesif bir su miktarı arzın yüzeyine ulaştığında atmosfere geri dönmeden önce çok azı yaklaşık %40’ı yolunu derelerde, nehirlerde, yer altı suyunda, sulak alanlarda, göller ve rezervlerde buluyor.

İnsani amaçla kaynaklardan çekilen suyun yaklaşık olarak:

%70’i tarım ürünlerinin üretimi için kullanılıyor,

%20’si (enerji üretimi dâhil) sanayi tarafından kullanılıyor

%10’u doğrudan insan tüketiminde kullanılıyor.

Sulanan arazi dünya gıda ihtiyacının % 40’ını üretiyor ve nüfuslar büyüdükçe bu suyun önemli oranının şehir, ticari ve sanayi kullanımlarına transfer edilme ihtiyacını ortaya çıkarıyor.

Gelişmekte olan ülkelerde su yönetimi ve yatırımı tipik olarak yoksulluğu azaltmaya yönelik ve ekonomik gelişmeye imkân tanıyacak şekilde hazırlanıyor.

Gelişmiş ülkeler öncelikle altyapıyı sürdürülebilir olmaya ve makul maliyette suya erişimi sağlamaya yöneliyor.

Başta gıda üretimi olmak üzere bütün üretim dallarının farklı oranlarda suya olan ihtiyacı konunun ne denli hayati olduğunu gösteriyor. 

16 Aralık 2021 Perşembe

Su yetersizliği (Yeşil Ekonomi 60)

 

Yeşil bir ekonomiye geçişte ihtiyaç duyulan hususlar; kötü performansı en iyi performansa dönüştürmek, girdi kaynaklarının sürdürülebilir bir karışımına doğru değişimi, teknolojik verimlilikleri geliştirmek ve suyu daha yüksek değerli kullanımlara yeniden tahsis etmek şeklinde sıralanıyor.

Su yetersizliği konusunda sıkıntıların aşılmasında karşılaşılan engelin yeterli finansman temininin olduğu belirtiliyor. 

Problemin üstesinden gelinmesinde gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin arasındaki farkın yeterli finansa sahip olmaktan ileri geliyor. 

Bir diğer önemli husus ise entegre su havza yönetiminin su sıkıntısını gidermede kritik rol oynayacağı düşünülüyor.

Su yönetiminde entegre bir sistem oluşturmak, suyu bileşik kaplar misali bir kaynaktan diğerine aktarmak şekliyle faydalılık oranını artırmak problemin çözümünde çare olarak görülüyor.

Bu durum ise gerek su havzaları ve gerekse yerleşim alanları açısından köklü değişim ve dönüşümlerin uygulamaya alınmasını gerektirecek.

Yağış rejimlerinin düzensizliği ve birkaç aylık yağışın birkaç günde düşmesi, bu hususta radikal değişimlerin yapılmasını gerektiriyor…

Su, diğer tabii kaynaklardan oldukça farklı bir faydalılık özelliğine sahip.

Suyun yönetim alanında disiplinler ve topluluklar arasında işbirliğini gerektiren temel bir problemin var olduğu üzerinde duruluyor.

Tatlı su yetersizliği dünyanın çoğu kısımlarında hâlihazırda kendisini ağır bir şekilde göstermeye başlamış.

Muhtemel su yetersizlikleri çoğu ekonomik faaliyetlerin büyümesini engelleyebileceği gibi, gıda güvenliği için de ciddi sonuçları olacak bir senaryo olarak görülüyor.

Su kıtlığına ilaveten tarım alanlarının azalması da aynı şekilde gıda güvenliği için ciddi etkileri olacak bir senaryo olarak görülüyor.

Araştırmalar ve çalışmalar dikkate alındığında su stresinin giderek yükseleceği endişesi var.

Devam eden mevcut uygulamaların suyun çekilmesi açısından küresel arz ve talep arasında sürdürülemez olduğu ve kitlesel bir açığa yol açacağı yönünde tahminler yapılıyor.

Su ve sanitasyon hizmetlerini sağlamada yetersizliklerin varlığı kayda değer sosyal maliyetler ve ekonomik yetersizlikleri üretiyor.

İnsanlar su erişimine sahip olamadıkları zaman, büyük miktardaki gelirleriyle satıcılardan su satın almak için harcama yapmak mecburiyetinde kalacaklar.

Aynı zamanda bazı bölgelerde kadın ve çocuklar zamanlarının büyük kısmını su taşımaya hasretmekteler, bu durum özellikle Afrika’da daha yaygın bulunuyor.

Sanitasyon hizmetleri elverişsiz olduğu durumlar nedeniyle, su kaynaklı hastalıklar maliyeti yükseltiyor.

Bir başka sıkıntı ise sonraki kullanımlara imkân tanıyacak atık suyu toplama ve işleme tesislerinin yetersiz bulunması...

25 Kasım 2021 Perşembe

Ekonomiler büyüdükçe suya olan ihtiyaç artıyor (Yeşil Ekonomi 59)

 

Gelişmiş su yönetimi yüksek ekonomik kararlar almayı gerektiriyor. Derinleşen iklim stresiyle baş etmek için daha güçlü politikalar ve reformlara ihtiyaç duyuluyor.

Ülkeler daha fazla su güvenliği ve iklim bağışıklığı olan ekonomilere yönelmeye yardımcı olacak yatırımlar ve politikaların çerçevesini çiziyor. Bu su kaynaklarının tashihi için daha iyi planlama, su verimliliğini artıracak yatırımların benimsenmesi, daha güvenli su arzı ve varlığı için altyapı yatırımlarının yapılmasını gerektiriyor.

Tatlı su arzı ve talebi arasında büyüyen açık, dünya tabii kaynaklarının insan sömürüsüne maruz kalan en açık işaretlerinden biri olarak görülüyor.

Tatlı suyun dünya çapındaki darlığının en rahatsız edici yönü şu andaki ulaşmış olduğu konumudur.

Tahmin edilen su arzlarının 20 yıllık süre içinde dünya talebinin yüzde 60’ını karşılayacağı öngörülüyor (WaterResourcesGroup, 2009).

OECD (2012) Çevre Görünüm raporuna göre, 2050 yılında 2,3 milyar insan şiddetli su stresinin var olduğu yerlerde yaşıyor olacak.

Çevre görünüm raporu aynı zamanda çoğu ekonomik faaliyetlerin büyümesini engelleyeceğini öngörüyor; sanayi, enerji üretimi, insan tüketimi ve tarım sektörü artan bir şeklide su için rekabet edecek.

Su arzı daha düzensiz ve belirsiz olurken artan nüfuslar, yükselen gelirler, genişleyen şehirlerin kombine etkileri eşi görülmemiş bir şekilde su talebinin artışına neden olacak.

Rapor derinleşen iklim stresiyle baş etmek için daha güçlü politikalara ve reformlara ihtiyaç duyulduğuna atıfta bulunuyor.

Su kaynaklarının tahsisi için daha iyi planlama, su verimliliğini artıracak yatırımların benimsenmesi, daha güvenli su arzları ve varlığı için altyapı yatırımları öneriliyor.

Suyun miktar olarak varlığı yeterli olmadığı gibi, aynı zamanda mevcut suyun bazı nitelikleri ihtiva etmesi gerekiyor.  

Ekonomiler büyüdükçe suya olan ihtiyaç daha da artış gösteriyor.

Konunun merkezinde ise gıda problemi bulunuyor, çünkü bu husus hayat memat meselesi olarak insanoğlu için önem taşıyor.

Suyun tarımdan şehir alanlarına çevrilemeyeceği, çünkü en iyi şartlarda sadece gıda taleplerindeki artışı karşılamak için %13 daha fazla su arzına ihtiyaç olduğu ve en kötü senaryoda tarımsal su kullanımının %50 kadar artırılması öngörülüyor. 

20 Kasım 2021 Cumartesi

Su ve yeşil büyüme (Yeşil Ekonomi 58)

 

Su güvenliğinin kalkınmaya etkileri açısından üst seviye küresel riskler arasında olacağı düşünülüyor.

Aynı zamanda Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin başarılmasında entegral bir bölümü oluşturuyor. 

Nüfus ve refah artışı ile suya olan talep büyürken, küresel su arzı sabit kalmakta, artan su açıkları özellikle yüksek nüfus büyümesi olan yerlerde çoğunlukla fakir, zayıf veya ihtilafta olan toplumlarda mevcut problemleri kötüleştiriyor.

Problemlerin birleşmesi, iklim değişimi ile yağmur düşüşünün daha çok düzensiz olacağı, sıklıkla ve yoğun kuraklıklara ve hatta daha çok zarar veren taşkınlara sebep olacağı tahmin ediliyor; 2017 yılında ABD, Karaibler ve alt-sahra Afrikası ve diğer yerlerde görüldüğü gibi…

Günümüz su yönetim usullerinin çağ dışı kaldığı, bu nedenle dünyanın susuz ve belirsiz bir gelecekten kaçınmasına yardım edecek çözümler öneriliyor.

Su kaynaklarının gelişmiş yönetim şekli olmadan 21. yüzyılın zorlukları olan insan gelişmesi, yaşanabilir şehirler; iklim değişikliği, gıda güvenliği ve enerji güvenliğini karşılamak ve güvenilir su ve sanitasyon hizmetlerini sunmak yeterli olamayacak.

2001’den beri yağmur düşüş şoklarının üretim kaybına sebep olduğu gözleniyor.

Su; sağlıklı yaşamı sürdürmek, gıda üretimini artırmak, yenilenebilir enerji üretebilmek, çevreyi yönetmek ve istihdam üretmek için hayati öneme sahip.

Ayrıca bitkiler, hayvanlar, genel temizlik ve her türlü insan temizliği, içme suyu, sebze ve meyvelerin yıkanmasında; çamaşır yıkamak, hayvanları yıkamak, araçları yıkamak, bitkileri ve ağaçları yetiştirmek, tıraş olmak, sulama yapmak, duş almak ve banyo yapmak, sanayi ve fabrikaları işletmek, elektrik üretimi gibi temel konularda suyun olmazsa olmaz gibi bir temel rolü bulunuyor.

Su hayat destek sistemlerinin ve tabii sermayenin önemli bileşenlerinden birini oluşturuyor. Acil Eylem planı yapılmazsa, mevcut durumda Orta Afrika ve Doğu Asya gibi suyu bol olan bölgelerde de kıtlaşma olacağı tahmin ediliyor. Ve arz yetersizliğinin bulunduğu Ortadoğu ve Afrika Sahel bölgelerinde darlığın daha da kötüleşeceği yönünde beklenti var.

Konuyla ilgili bir rapora göre azalan tatlısu, enerji ve tarım gibi diğer kullanımlardan ileri gelen rekabet nedeniyle, şehirlerdeki su mevcudiyeti 2050 yılında 2015 yılı seviyeleriyle karşılaştırıldığında üçte iki oranında azalmış olacağı şeklinde tahminler yapılıyor.

Böylece su güvensizliği ihtilaf riskini artırmış olacak.

Kuraklıktan kaynaklanan gıda fiyatı artışları gizli ihtilafları tetikleyecek ve göçü teşvik edecek.

Yağmur düşüşlerine bağımlı olan ekonomiler, kuraklık ve taşkınlar göç dalgaları üretecek ve ülkeler içinde şiddet patlak verecek, şeklinde varsayımlar yapılıyor.

Eğer ülkeler su kaynaklarını daha iyi yönetecek eylem planları yapmazsa, bu analize göre büyük nüfuslu bölgeler uzun dönemler eksi ekonomik büyüme yaşayabilecekler.

Fakat sürdürülebilir su yönetimini sağlayacak politikalar yapılırsa, iklim değişikliğinin su üzerindeki negatif etkilerini daha iyi politik kararlarla nötrleştirileceği umuluyor.

Gelişmiş su yönetimi yüksek ekonomik karlar almayı oluşturuyor. Derinleşen iklim stresiyle baş etmek için daha güçlü politikalar ve reformlara ihtiyaç duyuluyor.

13 Kasım 2021 Cumartesi

Su hakkı (Yeşil Ekonomi 57)

 


Birleşmiş Milletler Genel Kurulu temmuz 2010 yılında ‘su ve sanitasyon hakkı’ kavramını kabul etti. Kurul aynı zamanda (kişi başına 50 ve 100 litre arasında) her insanın kişisel ve evsel kullanımlar için yeterli suya erişim hakkını kabul etti. Bu suyun güvenli ve satın alınabilir olması gerekiyor. Bunun ölçüsünü de suyun maliyetinin hane halkı gelirinin %3’ünü geçmemesi şeklinde belirtiyor.

Ortalama olarak bir Amerikalı günlük 100 – 175 galon veya 380 – 665 litre su tüketiyor.

Yapılan analizlere göre, 2050 yılına kadar her dört kişiden biri şiddetli su darlığından etkilenen şehirlerde yaşıyor olacak.

Kapsayıcı bir su arzı verisinin eksikliği ile meselenin daha fazla komplike olduğu ve izleme sistemleri büyüyen krize cevap vermeyi zorlaştırıyor.

Sürdürülebilir Gelişme Hedeflerinin 6. maddesi açıkça sürdürülebilir su yönetimi ve sanitasyon konusunu işliyor. Su aynı zamanda aşırı yoksulluğu gidermek (SDG1), açlığı ve yetersiz beslenmeyi (SDG2) yok etmek, iklim değişikliğini hafifletmek (SDG13) gibi Sürdürülebilir Gelişmenin diğer hedefler için temel bir bileşen görevini üstleniyor.

 

Her damlayı önemsemek

“Su yaptığımız her işte mutlak bir öncelik olmalı”

11 devlet başkanı ve bir özel danışman tarafından düzenlenen bir panelde su yönetim şeklinin temel değişimi için çağrıda bulundu.

Bir rapora göre dünya nüfusunun %40’ı su kıtlığından etkileniyor. Eğer mesele ele alınmazsa 2030 yılına kadar yaklaşık 700 milyon insan su arayışı için yerini değiştirmiş olacak.

Rapora göre, kadınlar ve kız çocukları su ve sanitasyon eksikliğinden orantısız bir şekilde sıkıntı çekiyor.

Bu olumsuz durum sağlığı olumsuz etkiliyor ve çoğunlukla çalışmayı ve eğitimi sınırlandırıyor. Atık suyun %80’i işleme tabi tutulmadan çevreye boşaltılıyor. 1990 yılından beri 1000 adet yıkıcı tabii afetlerin %90 oranında su ilişkili olduğu tespit edilmiş.

Gıda güvenliğimiz, enerji sürdürülebilirliği, halk sağlığı, istihdam, şehirler gibi hayatın temelini oluşturan ekosistemler suyun mevcut yönetimi nedeniyle risk altında bulunuyor. 

12 Kasım 2021 Cuma

Yer altı su kaynakları yenilenme oranından daha çok tüketiliyor (Yeşil Ekonomi 56)

 

Dünya enerji üretimi için daha fazla suya ihtiyaç duyacak, bugün 1,3 milyar insan elektriğe erişim eksikliği yaşıyor.

Dünya Bankasının açıklamasına ilaveten, Birleşmiş Milletlerin 12 Temmuz 2017 tarihli açıklamasında, yeryüzünde her on kişiden üçü ya da 2,1 milyar insan evinde güvenli sudan yoksun bulunuyor; bu miktarın 844 milyonu ise temel içme suyu hizmetine sahip değil. 263 milyon insan akarsu ve göl gibi su kaynaklarından herhangi bir işleme tabi tutulmamış olan suyu içiyor. 

İyi sağlıklı sanitasyon tesislerine sahip olmak hastalık yayılmasını önlemek için en kolay ve en önemli etkin yollardan biri.

Yer altı su kaynakları kendini yenilenme oranından daha çok tüketiliyor.

2025 yılına kadar 1,8 milyar insan mutlak su darlığının olduğu bölge ve şehirlerde yaşıyor olacak. 

Suyun içinde bulunduğu bu şartlar nedeniyle su giderek tartışmalı bir meseleye dönüşüyor.

Dünya Bankasının mayıs 2016’da yayınlanan bir raporuna göre iklim değişikliği ile kötüleşen su darlığı bazı bölgelerde milli gelirin %6’sına kadar maliyet oluşturacak, göçü teşvik edecek ve ihtilaflara yol açacak.

Su arzı daha çok düzensiz ve belirsizliğe doğru giderken, nüfus büyümelerinin kombine etkileri, artan gelirler ve genişleyen şehirler nedeniyle su talebinin katlanan bir artış oluşturacağı tahmin ediliyor.  

Su darlığı ortak bir algıya dönüştü. Nispeten su ile zengin olan alanlarda bile su krizi endişesi görülüyor. 

Su uluslararası toplantılarda önemli bir gündem maddesi olarak yer alıyor.

Büyümeyi artırmak, yoksulluğu gidermek, çevreyi sürdürülebilir kılmak, temiz ve yenilenebilir enerji üretimini sağlamak gibi faaliyetlerde su kaynaklarının hayati bir görevi var.

Su kaynaklarının giderek azalma eğilimine girmesine karşılık suya olan talep artarak yükseliyor…

Geçtiğimiz yüzyıl dünya nüfusunun üç kat artmasına karşılık küresel su talebi altı kattan fazla artmış. Nüfus artışı, gelişen ve yaygınlaşan teknoloji, artan ve çeşitlenen sanayi kuruluşları suya olan talebi artırıyor. Bu gelişmeler aynı zamanda suyun kirlenmesini de artırıyor.

Su hayatın her alanında önemli bir bileşen; eğitim, sağlık, gıda güvenliğine ilaveten özellikle kadın ve çocuklar su kıtlığından çok daha fazla etkileniyor.

Su temin etmek için günde 3 saat yolculuk yaparak bidonlarla bataklıklar, göller ve nehirlerden su alıp dönüyorlar.

6 Kasım 2021 Cumartesi

Suyun artan önemi (Yeşil Ekonomi 55)

 

Yeryüzündeki toplam suyun %97.5’i tuzlu su, %2.5’lik kısmı tatlısu bunun da %2’lik kısmı buzullarda bulunuyor, geriye sadece %0.5’lik kısmı tarım, sanayi ve kişisel kullanım için elverişli bulunuyor.

Bir başka değerlendirmeye göre ise, dünya su kaynaklarının %3 veya 4’ü tatlı sudan oluşuyor. Sadece bunun %1 ya da %0.5 insan tüketimi için güvenli bulunuyor.

Kirlilik nedeniyle su kaynakları tehdit altında bulunuyor.

1,2 milyar insan su darlığı bulunan yerlerde yaşıyor. Bunlar güneybatı Amerika, İspanya, kuzey Afrika, Avustralya ve Kuzey Çin.

Günümüzde yaklaşık 1 milyar insan temiz içme suyundan yoksun bulunuyor. Bu durum hemen hemen bütün dünyada kendini gösteriyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde alt sahra Afrika’sı, Güneydoğu Asya ve Latin Amerika yeterli temiz sudan mahrum bulunuyor.

Yapılan hesaplara göre, 1,300 litre su ile 1 kg buğday üretiliyor.

3,400 lt. su ile 1 kg pirinç, 15,500 lt. su ile 1 kg biftek üretiliyor.

Araştırmalara göre, 2,1 milyar insan güvenle yönetilen içme suyu hizmetlerine erişim noksanlığı çekiyor. (WHO/UNICEF 2017)

4,5 milyar insan güvenli sanitasyon hizmetlerinden mahrum bulunuyor. (WHO/UNICEF 2017)

Beş yaşın altında 340,000 çocuk her yıl ishal hastalığından ölüyor. (WHO/UNICEF 2015)

Su darlığı hâlihazırda 10 kişiden 4’ünü etkiliyor. (WHO)

Bütün tabii felaketlerin %90’ı su ilişkili bulunuyor (UNISDR).

Atık suların %80’i işleme tabi tutulmadan ekosistemlere geri dönüyor (UNESCO, 2017).

Dünyanın sınır aşan nehirlerinin yaklaşık üçte ikisi ortak yönetim çerçevesine sahip bulunmuyor (SIWI).

Küresel su çekilmesinin %70’i tarım üretiminde kullanılıyor (FAO).

Sanayinin kullandığı suyun kabaca %75’i enerji üretiminde kullanılıyor (UNESCO, 2014).

Her gün dünyada yaklaşık 10 milyar ton tatlı su tüketiliyor.

Mevcut durumda 2,4 milyar insan gelişmiş sanitasyon hizmetlerinden yoksun bulunuyor, bunların bir milyarı açık alanları kullanıyor.

Bunun sonucu olarak her yıl 5 yaşın altında 361 bin çocuk kötü sanitasyon ve kirli su nedeniyle ishal, kolera, dizanteri, hepatit A ve tifo gibi hastalıklarla hayatını yitiriyor. Bir başka ifadeyle temiz suya ve elverişli sanitasyona erişim eksikliği nedeniyle her gün 5 yaşın altında 1000 çocuk hayatını kaybediyor (WHO, 2015, Dünya Bankası 2015).

502 bin insan ishal, kolera, dizanteri, tifo ve çocuk felci gibi hastalık taşıyan su içiyor.

Sağlıksız sanitasyon, su ve hijyen yılda 675 bin prematüre ölümlere yol açıyor.

2 milyardan fazla insan dışkı ile kirlenmiş su içiyor, 844 milyon kişi temel içme suyuna sahip değil. Her bir dakikada bir çocuk ölüyor.

Nüfus artışı ve ekonomik büyüme suya eşi görülmemiş baskı yapıyor. Mevcut nüfus, nüfus artışı ve mevcut su yönetim uygulamalarının devam etmesi halinde gelecekte dünyanın 2030 yılına kadar talep ve mevcut su arzı arasında %40 oranında noksanlık olacağı tahmin ediliyor.

2050 yılına kadar 9 - 10 milyar insanı beslemek için tarım üretiminin %60 büyümesi gerektiği, dolayısıyla kaynaklardan suyu çekme oranında %15 artış bekleniyor.

28 Mayıs 2021 Cuma

“SU TEMİZDİR TEMİZLEYİCİDİR” (Yeşil Ekonomi 54)

 

 

Her şeyi olumlu yönde değiştiren suya değer biçilemiyor!

Çünkü su hayattır, canlılıkla özdeşleşmiş. Suyun olmadığı yerde başta insan olmak üzere, diğer bütün canlıların hayatlarını sürdürmeleri mümkün değil.

Küresel iklim değişimi, temiz suya erişim, yeni ve yeniden ortaya çıkan hastalıklar insanoğlunun bugün yüzleştiği ürkütücü zorluklardan birkaçı olarak yorumlanıyor…

Geleneksel ekonomik modelin en fazla zarar verdiği ve hayati öneme haiz tabii kaynaklardan biri de su kaynakları ve su ekosistemleri.

Su dünyanın en önemli ekonomik, sosyal, çevresel, kültürel, yasal ve politik konularından biri olarak ön planda yerini koruyor.

Canlıların yaşaması, sürdürülebilirliğin korunması temel tabii kaynaklara bağlı, su ise bunlardan en önde gelen konumunda bulunuyor!

Su açıkça tarım ve gıda ile kırsal gelişmeyle, sağlıkla, eğitim ve diğer hususlarla özdeşleşmiş, vazgeçilmez hayati bir nesne olarak dünya gündemindeki yerini muhafaza ediyor. 

21. yüzyılın en acil küresel konularından biri olarak sürdürülebilirliği sağlayacak uygun kaliteli suyun yetersiz duruma gelmiş olması endişeyle takip ediliyor.

Konuyu politik ve yönetimle ele alma açısından yüksek kaliteli bilgiye erişim hayati önem arz ediyor.

Sahip olduğu eşsiz özellikleri nedeniyle su en değerli kaynak olarak görülüyor.

Su tarım faaliyetlerinde vazgeçilmez bir role sahip, böylece gıda güvenliğine ve yoksulluğun giderilmesine doğrudan katkı sağlıyor.

Hayatın sürdürülmesi, gıda yetiştirmek, enerji üretmek, çevreyi yönetmek ve iş üretmek için su ekonomi ve sosyal gelişmenin merkezinde yer buluyor.

Paha biçilmez bir kaynak olmasının yanında, su bazı durumlarda en tehlikeli bir vaziyet de alabiliyor.

Taşkınlar, fırtınalar, kuraklıklar su ilişkili tehlikeleri oluşturuyor ve 10 tabii felaketin 9’undan sorumlu tutuluyor. İklim değişiminin bu riski artıracağı, aynı zamanda su temini üzerine büyük stres bırakacağı tahmin ediliyor.


17 Mayıs 2021 Pazartesi



#PALESTINIANLIVESMATTER





An Israeli police man strangles a Palestinian Child to death on Saturday during the protest of US embassy move to the Jerusalem. The innocent boy even read Kalima e shahadat before dying.

 

18 Nisan 2021 Pazar

Petrol çağının sonu mu? (Yeşil Ekonomi 53)

 

 

Uluslararası Para Fonunun (İMF) bir raporuna göre, ulaşım devrimi devam ediyor, gelecekteki on yıllarda petrol piyasası tamamen değişime uğrayacak.

2014 yılında 100 doların üzerinde bulunan petrol fiyatları aniden yarı yarıya düştü. İMF’nin çalışmasına göre şeyl ve yeni teknolojilerin öne çıkması gibi şartlar petrol fiyatlarının daha uzun süre düşük kalmasında temel faktör olabilecek.

Yine bir başka çalışmasına göre elektrikli arabaların ve güneş enerjisi üretimi gibi diğer yeni teknolojilerin yaygınlaşması petrol piyasasını ve uzun vadeli petrol talebini daha derinden etkileyecek.

İMF’nin raporuna göre, bugün dünyada otomobiller petrol tüketiminin %45’ini oluşturuyor. Elektrikli araçların ve yenilenebilir enerjinin artışı ile bir yüzyıl önce enerji teknolojisinin petrolün kömürü dönüştürdüğü yol gibi bugün de dünya ulaşımda bir devrimin eşiğinde bulunuyor…

1917 yılında Ford toplu üretim satışı yaptı, bu satın alınabilir araçların ulaşımda bir dönüm noktasıydı. Günümüzde elektrikli araçlar çok daha düşük bakım ve yakıt maliyetleriyle aynı dönüşümü oluşturma yolunda ilerliyor…

IMF’nın raporuna göre, 2040 yılına kadar ileri ekonomilerde elektrikli araçlar yüzde 90’lık kısmını ve gelişmekte olan ekonomilerde yarı kısmını teşkil edecek.

Elektrikli araçların şarjında ihtiyaç duyulacak elektrik ise yine petrole bağımlı olmadan yenilebilir enerji kaynaklarından elde edilecek.

2008 yılından beri güneş gücünden üretilen elektrik maliyeti %80 düşmüş ve rüzgar enerjisinde ise %60 düşüş meydana geldiği belirtiliyor.

Sübvanse edilmeyen güneş ve rüzgar enerjisi 30 ülkede rekabetçi durumda bulunuyor gelecek birkaç yıl içinde kömür ve doğal gazdan %60’dan fazla daha ucuz olacağı bekleniyor. Gelecek 20 yıl içinde yenilenebilir ve elektrikli araçlar tahmin edildiği gibi hızlı yayılırsa önemli ölçüde petrole olan talebi dışlayacağı tahmin ediliyor.

Ve eğer iklim değişim endişeleri yoğunlaşırsa dünya petrol piyasasının dönüşümü daha hızlı olabilecek. 2040 yılına kadar petrol fiyatları çok daha ucuz olacak. 

Birçok otomotiv üretim firması yoğun olarak elektrikli araç teknolojisine yatırım yapıyor. Şimdiden bazı firmalar önümüzdeki yıllardan itibaren sadece elektrikli araç üretimi yapacakları yönünde açıklama yapıyor.


1 Nisan 2021 Perşembe

Uzayıp giden yürüyüş yolları (Yeşil Ekonomi 52)


 

Gezegenimizin içinde bulunduğu şartlar gereği ulaşımın çevresel sürdürülebilirliği destekler nitelikte olması küresel iklim, ekosistemler, halk sağılığı ve tabii kaynakların korunması açısından önem taşıyor.

Çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması yeşil taşımacılık çeşitlerinin tercih edilmesini gerektiriyor.

Bir kişinin kendi aracıyla ofisine veya alışverişine gitmesi daha rahat ve uygun olmasına rağmen, ancak dünya vatandaşlığı sorumluluğu gereği herkes için erişim kolaylığı sağlayan yeşil taşıma modunun tercih edilmesi öneriliyor.

Bu nedenle mümkün olduğu kadar, zaruret olmadıkça tek yolcuyla araç kullanımından kaçınılması, toplu taşıma vasıtalarının kullanılması tavsiye ediliyor.

Yine bu kapsamda kişilerin okula, işe ve bakkal alışverişlerinde yürümeyi tercih etmeleri tavsiye ediliyor.

Yürüyüş ücretsiz olduğu gibi, aynı zamanda iyi bir form elde etmek amacıyla sağlıklı bir beden için egzersiz imkânı sağlıyor. Bu nedenle yürüyüş yollarının güvenli ve kesintisiz olması gerekiyor.

İşe gidiş gelişlerde bisiklet kullanmak bir diğer yeşil taşıma modu olarak öngörülüyor.

Yürüyüşten daha hızlı olması ve daha az düşük maliyet ve sağlıklı bir egzersiz sunması nedeniyle bisiklet bir tercih sebebi olarak öneriliyor.

Bu durumda ulaşım yolları projelenirken sadece ulaşımın geleneksel formlarını değil, aynı zamanda kesintisiz, güvenli bisiklet ve yürüyüş yollarını da ihtiva etmesini gerektiriyor.

Kesintisiz ve güvenli yürüyüş yollarının yapılmasının sağlayacağı bazı faydalara gelince;

Sağlıklı bir toplum oluşturmak

Stress atmak

Trafik yoğunluğunu ve sağlığa zararlı gazların azalmasına yardımcı olmak

Temiz çevre ve hava kirliliğinin azalmasına katkıda bulunmak gibi bazı temel faydalar sağlamakta.

Bunlara ilaveten sağlıklı toplum oranının artışını sağlarken, hastanelerin yoğunluğunu ve sağlık masraflarını azaltmış olacak…

Yeşil ulaşım seçenekleri olarak hibrid ve yakıt etkinlikli çevre dostu taksiler öneriler arasında bulunuyor.

Bu uygulamayla elektrikli taksilerin şehir içi kısa mesafeli ulaşımlarda kullanılması aynı zamanda temiz enerjili araçların yaygınlaşmasını teşvik edecek.

Ülkemizdeki şehirlerde çok sayıda taksi bulunuyor, sayı itibariyle yüksek bir rakama tekabül ediyor.

Şehir içi kargo ve benzeri taşımalarda kullanılan çok sayıdaki hafif ticari araçların elektrikli versiyonunun üretilmesi de sektörün bu dönüşümüne büyük katkı sağlamış olacak.

Büyük şehirlerde şehir içi hava kirliliği ve emisyon oranlarının düşürülmesinde bu yeşil araçlar kritik rol oynayacak.

Elektrikli taksiler aynı zamanda ulaşım maliyetinin düşmesine de büyük katkı sağlayacağı için tercih nedeni olacak.

Çok sayıda elektrikli taksi üretilmesi ülke ekonomisi için de olumlu sonuçlar sağlayacağı gibi, gerek istihdam ve gerekse yeni iş dalı olarak yurtiçi hâsılaya kayda değer katkı sağlayabilecek.

Ülkemizin bir otomobil markası oluşturma çabasındaki hedefinin gerçekleşmesinde elektrikli taksilerin piyasaya girmesi bu hususta lokomotif bir rol oynayacak.