17 Şubat 2019 Pazar

State of Israel keeps brutality




A Palestinian family was forcefully evacuated from their own home by the Israeli polices, but where is human rights organizations and international law?
According to the Anadolu News Agency, a Palestinian family who has been living for 65 years at their own home forcefully displaced in order to offer unlawfully this home to a Jews family.
According to the news this unacceptable, unlawful incident is happening in front of eyes of the world and international community as well as the United Nations Security Council. Also in front of the eyes of Muslim world. Of course, this is not a new mercilessly incident that is committed by the state of Israel towards innocent Palestinian people.
These kinds of brutal acts have been maintained since the foundation of Israel against innocent and defenceless Palestinian people and families.
Unfortunately, these inhumane attacks will seemingly continue not only now, but also in future, because of the imperialist block remains silence.
This is not secret, however this heartbreaking events are not also perceived by the Islamic community.
Everyday a few Palestinian people are killed, martyred by Israeli forces for decades.
Human rights organizations, international law, international community, the UN Security Council should see these inhumane, barbarous events and bring lasting solution.   
Enough is enough…

14 Şubat 2019 Perşembe

Şehirler





Şehirler büyük ve yoğun nüfusa sahip yerleşim alanları…
Mevcut şartlarda insanlar geçmişe kıyasla eşi görülmemiş bir oranda şehirlerde yaşamak için akın ediyor.
Sanayi devrimleriyle eş zamanlı olarak yapılan yatırımlarla hizmet ve üretim alanlarının artmasına bağlı olarak insan topluluklarının şehirlere akın etmesini teşvik etmiş.
Büyük insan topluluklarının yaşadığı alanlar olan şehirler aynı zamanda tabiat ve insan ekolojisinin bir arada bulunduğu yerler.
1990 yılında dünyada 10 milyonun üzerinde 10 megakent varken bu sayı 2014 yılında 28 megakente yükselmiş.
Günümüzde şehircilik tarihinde ilk defa olarak, dünya nüfusunun yarıdan fazlası küresel olarak şehirlerde yaşıyor. 
BM’nin verilerine göre 2018 yılı itibariyle dünya nüfusunun yüzde 55.3’ü şehir yerleşim alanlarında yaşıyor.
2030 yılına kadar bu oran yüzde 60 olacak.
Her üç kişiden biri şehirlerde yaşıyor olacak.
Bugün yüzde ellinin biraz üzerinde olan şehir nüfusu yaklaşık 30 yıl sonra yüzde yetmişleri aşmış olacak.
Birleşmiş Milletler şehir planlama organizasyonuna göre gelecek on yıllarda dünyada her on kişinin yedisi şehirlerde yaşıyor olacak.
Bu trendin devam edeceğinden hareketle 2050 yılında dünya nüfusunun %80’den fazlası kent çevresinde yaşıyor olacak. 
İnsan topluluklarının şehirlere akını bazı sıkıntıları da beraberinde getirmiş.
Bu nedenle şehir yerleşim alanlarının seçimi, inşa etme ve yönetme şeklini önemli ölçüde değiştirmeden sürdürülebilir gelişme başarılamayacak. 
Ülke ve şehir yönetimleri şehirlerde giderek yükselen nüfusu ağırlamaya çalışıyor.
Şehirleri güvenli ve sürdürülebilir yapmaktan maksat güvenli ve satın alınabilir konutlara erişimi sağlamak ve kenar mahalle yerleşimlerinin kalitesini yükseltmek hedefleniyor.
Bu aynı zamanda toplu taşıma yatırımını, yeşil alanlar oluşturmayı ve katılımcı ve kapsayıcı olacak bir şekilde şehir planlama ve yönetimini geliştirmeyi gerektiriyor.
Dünya şehirleri yeryüzünün sadece yüzde 3’ünü kapsıyor, fakat enerji tüketiminin yüzde 60-80’lik kısmını ve karbon emisyonunun yüzde 75’ini oluşturuyor.
Hızlı şehirleşme tatlı su arzlarına, kanalizasyon şebekesine, çevre ve halk sağlığına baskı yapıyor.
Devam eden şehirleşme hareketine göre dünya çapında her hafta bir milyon insanın şehirlere göç etmesiyle sonuçlanacak.
Bu durum çevresel zorlukların ve fırsatların yeni bir serisini oluşturacak.
Dünya tabii kaynaklarının ve enerji arzlarının çoğunu şehirler tüketiyor.
Şehirler ağır yüklerden kişisel araçlara kadar şehir trafiğinin eşi görülmemiş miktarını üretme riskini taşıyor…
Şehirleşme arazi kullanma politikası ile tutarlı taşıma çözümlerini gerektiriyor.
Kamu ve özel sektörün dengeli bir karışımına dayalı etkin ulaşım ve taşıma her şehrin karakterine bağlı olarak şehirlerin büyüme ve rekabetçiliğinin bel kemiği olmaya devam edecek.
Kamyonlar ve panelvanlar şehirlerde hemen hemen taşınan bütün malların teslimat işini yürütmekteler.
Araba ve otobüsler kent yolculuklarının önemli bir kısmını üstlenmekteler.
Şehir planlamaları sürdürülebilir bir yapıyı sağlayacak şekilde oluşturulmasını gerekiyor.
Tamamen sürdürülebilir şehir merkezleri geliştirmeleri için dünya genelindeki belediye başkanlarına önemli görevler düşüyor…  

9 Şubat 2019 Cumartesi

Yeşil tarım



                 
Tarım sektörü mevcut ve gelecek nesiller için hayati öneme sahip, bu nedenle sürdürülebilir gelişmenin odağında bulunma zorunluluğu var.
Büyüyen nüfus ve yükselen refah sadece enerji tüketimini, mallar ve hizmetlere olan talebi artırmıyor, aynı zamanda tarımdan gıdaya, orman ve orman ürünlerine kadar olan hizmetler ve ürünlere olan talebi de artırıyor.
Bu talebi karşılamak ise kırsal sektörlerin verimliliğinde kesintisiz artışları gerektirecek…
Tarım üretimindeki handikaplardan biri de bozulan çevre.
Harap olmuş bir çevrede dünya toplumlarının ekonomik ve sosyal gelişmelerini sürdüremeyeceği gibi, hayatta kalmaları da mümkün olmayacak.  
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Gelişme Hedeflerini karşılamak için gıda üretiminin ikiye katlanması gerekiyor. 
Kimyasal gübreler kullanarak tarımda artan verimler meydana gelirken, ancak geleneksel tarımda uygulanan yoğun çiftçilik faaliyetleri ise toprak kalitesini düşürüyor.
İklim değişikliği hava desenlerini değiştirmeye devam ederken, öngörülemez hava şartları tarımsal ürünlerin fiyatında oynaklığa sebep olacak en anlamlı faktör olarak görülüyor.
Gıda ve su kıtlığı, göç, işsizlik, sera gazı emisyonları, huzur ve barışın sağlanması ve ekonomik gelişme gibi küresel sıkıntılarda tarımın göz ardı edilemez rolü var.
Bu problemlerin çoğuna tarım sektörü çözümler sunuyor.
Sektöre sağlanan, uygulanan tarımsal pratiklerin sürdürülebilir bir gelişme stratejisine sahip olması gerekiyor. 
Tarımın sıkıntılarıyla baş etmek kamu ve özel sektör girişimlerini kapsıyor.
Gıda ve suya, istihdama, gelire, refahın adil dağılımı gibi temel ihtiyaçlara erişimi garanti etmek amacıyla bölgesel ve küresel seviyede olan girişimleri entegre etmek, gerçekleştirmek ve sürdürmek stratejik öneme sahip.
Nüfus büyümesi ve diyet zenginleşmesi gıdaya olan ihtiyaçların 2050 yılına kadar %60 artacağı tahmin ediliyor.
İklim değişikliği, küresel gıda sistemleri ve kırsal kesimin geçimleri üzerine baskı ve çok yönlü zorluklar oluşturuyor. Böylece gıda verimliliği ve üretimi azalma eğilimi gösteriyor ve kırılgan gıda üretim sistemlerine bir baskı tabakası ekliyor…
Geçtiğimiz yüzyılda yeşil devrim uygulaması tarımda verim ve üretim artışına neden oldu. Yeşil devrimin verimli büyümesi sulama, organik gübre, haşere ve yabancı ot ilaçlaması ve fosil yakıta dayalı çiftlik makinelerinin önemli oranda kullanımındaki artışa bağlı oldu.
Yeşil Devrim ilk olarak 1940’lı yıllarda Meksika’da başlamış. Meksika buğday ithal ederken, bu teknolojiyi kullanmakla buğday arzının yarısını ihraç etmeye başlamış.
Yeşil devrim teknolojilerinin dünya çapında yaygınlaşması ise 1950 ve 1960’lı yıllarda birim başına üretilen kalorilerin miktarında önemli ölçüde artış olmuş.
ABD 1940’lı yıllarda buğday ihtiyacının yarısını ithal ederken, Yeşil Devrim teknolojilerini kullandıktan sonra 1950’li yıllarda kendine yeterli olmaya başlayıp, 1960’lı yıllarda ise ihracatçı konuma gelmiş. 
Fakat toplam bitki üretiminde anlamlı kazanımlar elde edilmesine rağmen, yeşil devrimin sonuçlarının tamamen pozitif olmadığı görülüyor.
Yeşil devrimin üretim kazanımları yenilenebilir olmayan kaynak girdilerinin artan kullanımı ile yüksekçe korele olmuş. Ancak bunların aşırı kullanımı ile önemli çevresel maliyetlere yol açmış olduğu görülüyor.
Mevcut sürdürülemez tarım uygulamaları kimyasal girdi bağlantılı.
Bu nedenle yeşil devrimin devrini tamamladığı, sürdürülemez olduğu, iyileştirilmesi gerektiği görüşü öne sürülürken çözüm olarak yeşil tarıma geçiş tavsiye ediliyor.