29 Eylül 2012 Cumartesi

Şartlar BM’yi değişime zorluyor


 

 

Birleşmiş milletlerin hemen hemen her toplantısında konuşmacıların üzerinde durarak tekrarladığı ve hatırlattığı temel konular var.

Ki bunlar BM’nin kuruluş nedeni olan insan hakları, hukukun üstünlüğü, evrensel insan hukuku ve demokrasi gibi kavramlardan oluşuyor…

İnsan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasinin birbirilerine bağlantılı olduğu ve evrenselliğe ait olduğu; karşılıklı olarak birbirlerini takviye ettiği ve BM’nin bölünmez çekirdek değerler ve prensipleri olduğu vurgulanıyor.

Ancak bu değerlere yeryüzünde bütün insanların sahip olabildiğini ne yazık ki söylemek mümkün değil..
Bu değerler sürekli olarak güçlü olan taraflarca ihlal ediliyor.

Bu durumda güçlü olanların bu temel insani değerlerin sadece kendilerine has olduğu intibaını bırakıyor dünya kamuoyunda.

Yer yüzünde uzun yıllardır kan ağlayan, gözyaşları dinmeyen milletler var..

BM’nin 67. oturumunda dünya milletleri bakan, başbakan ve başkan seviyesinde BM genel kuruluna katılarak, bu küresel mecliste görüşlerini dile getirdiler. Memnuniyetini belirten olmadığı gibi herkesin şikâyeti vardı.

Dünyada yaşanan sıkıntıların en önde gelenleri; terör, güvenlik, iç savaş, savaşlar, ekonomik kriz, açlık, yokluk, çevre sorunları, insan hakları ihlalleri… Ekonomik krizin yaşandığı ülkeleri bir tarafa bırakırsak ki genel olarak zengin ülkeleri oluşturuyorlar, asıl problemlerin çoğu geri kalmış ve kalkınmasını çeşitli nedenlerle tamamlayamamış ülkelerde etkisini sürdürüyor. Karşılaştıkları sıkıntılar sıradan ekonomik sıkıntıların çok ötesinde bulunuyor...

Dünyada sıkıntıların en çok yaşandığı kıtalardan biri Afrika, bu sıkıntılar bir de ağırlıklı olarak Asya kıtasında bulunuyor.

Söz konusu kıtalardaki bazı ülkeler sürekli savaş, açlık, kuraklık, yoksulluk içindeler.

Şu anda insanlık dramının ağırlıklı olarak yaşandığı ülke ise Suriye…

İç savaşın yaşandığı Suriye’de bir buçuk yıldan beridir devam eden çatışmalar, çok sayıda insanın yerlerini terk etmesine, komşu ülkelere göç etmesine neden oldu. Yine binlerce insan bu iç savaşta hayatını kaybetti… İç savaş acımasızlığını sürdürüyor. 

Filistinliler kendi topraklarında altmış yıldır baskı ve zulüm altındalar, bu sürede çok sayıda Filistinli hayatını kaybetti, yine çok sayıda insan yerinden yurdundan oldu, kalanlar tüm insan haklarından yoksun olarak hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

Yıllardır bu zulmü yapana kimse ses çıkarmıyor ve bunun için İsrail yayılmacı ve işgal politikasını sürdürüyor.

Birleşmiş Milletlerin ve insanlığın sahip çıktığı ve savunduğu temel değerler Filistin’de yok sayılıyor.

Daha doğrusu BM temel değerlerine bazı yerlerde sahip çıkıp koruyamıyor veya buna gücü yetmiyor görüntüsü veriyor.

Bu da kuruluş amacına ters düşüyor.

Bu durum Birleşmiş Milletlerin kendi üyelerinin tamamını temsil etme ve savunma yeteneğinden yoksun oluşunu gösteriyor.

En önemli organ olan güvenlik konseyinin, 193 üyesi bulunan BM’nin, sadece 5 devlet tarafından daimi olarak temsil edilmesi hakkaniyet ölçüsüne sığmadığı gibi, insanlığın çektiği acılara ve haksızlıklara çare olacak kararı zamanında alamadığı görülüyor.

Bu nedenle üzerinde durulan ve artık BM’nin yeniden yapılanması gerektiği tezi zaman zaman savunulur hale gelmiştir. Böylece daha adil ve daha çabuk karar alma ve uygulama yeteneğine kavuşmuş olacaktır.

Dünyada yaşanan değişim rüzgarları Birleşmiş Milletleri de değişime sürüklüyor.

22 Eylül 2012 Cumartesi

“Sürdürülebilir gelecek için sürdürülebilir huzur”


 

 
 

Birleşmiş Milletler 21 eylül Uluslararası Barış Günü temasıyla düşmanlıkların durdurulmasını amaçlıyor. Birleşmiş Milletlerin bu yılki teması “Sürdürülebilir gelecek için sürdürülebilir huzur” adını taşıyor…

Birleşmiş Milletlerin misyonu bütün dünyada sürdürülebilir barışı sağlamak. Dünyadaki genel görünüme baktığımızda bu misyonun genellikle söz tarafı ağırlıklı olarak gündemde kalırken, fiiliyata yönelik tarafı ise pek devreye girmiyor veya yetersiz kalıyor.

BM, ihtilaflar yükselmeden barışçı vasıtalarla çözüm bulmaya çalıştıklarını ve kalıcı barışın temellerini inşa etmeleri için insanlara yardımda bulunduklarını ifade ediyor.

Bütün dünyada yankı yapacak hoşgörü, diyalog, işbirliği ve uyum mesajına ihtiyaç olduğuna vurgu yapılıyor.

Fakat gayeleri bu kelimeleri sadece seslendirmekten başka amacı olmayan kötü niyetli kişi ve gruplar, bunları kullanıp kirli emellerinin hayat bulması için çalışmaktalar.

Hayat anlayışını kin ve nefret üzerine kurmuş ancak ve ancak onunla geçimini sağlamaktan başka alternatifi yokmuş gibi davrananlara hangi barış ve hoşgörü elini uzatsan karşılığı kin ve kan oluyor.

Bir bakıma insani değerlerden arındırılmış olanların tek emeli kan dökerek ve yürek yakarak hayatını sürdürmek olmuş…

Barış ve hoşgörü anlayışı köreltilmiş olanlara bir çözüm, bir çare bulmak mümkün mü?

Ülkemizin başına iç ve dış hainlerin destek, gayret ve kirli planlarıyla yıllardır bela edilmiş bir terör örgütü var.

Kanı, vahşeti, katliamı kendine bir görev ve hayat biçimi olarak seçmiş, otuz yıldır emsali görülmemiş vahşetini sergileyip duruyor.

Adını da birilerinin haklarını elde etmek koymuş.

Sözde temsilciliğine ve hak aramasına soyunmuş olduğu bu insanlar adına tamamen istismar ve yok etme gayretinde olduğunu başlangıcından beri açık bir şekilde hain, çirkin, insanlık dışı faaliyetleriyle göstermiş bugüne kadar.

Azgınlığında, vahşetinde sınır tanımıyor.

Bugüne kadar yaptığı vahşetin, ihanetin belki de emsalini bulmak mümkün olmayacaktır.

Sebepsiz yere oluşturulan bir alçak kinin savunucularına gösterilen hoşgörü ve anlayış hep nefretle karşılık bulmuş, zerre kadar iyi niyet belirtisi görülmemiştir.

Bu aslında içinde bulundukları işin tabiatında olan bir yapı, çünkü bu işin kuruluş gayesi birilerinin hakkını savunmak değil, onlara hak kazandırmak değil, bilakis mevcut olanları ellerinden almanın mücadelesidir.

İşin aslı ve amacı böyle olunca hangi hoşgörü elini uzatırsan uzat makul bir karşılık bulamayacaktır.

Buna kendileri yetkili değildir, çünkü kendileri böyle bir iradeye sahip değiller.

Bu terörün doğasında olan bir özelliktir. Terörün amacı toplum üzerinde korku, baskı ve endişe oluşturmak, savunmasız insanlar üzerinde aşırı korku ve baskı oluşturup çirkin emellerine ulaşmak.

Tabiatları gereği de iki seçenekleri var, öldürmek veya ölmek; iki tercih üzerine kurulmuş insanlık dışı bir temel üzerine inşa edilmiş hayat anlayışı...

Bir de taraftar kazanmak için sınırsız yalan… Fiiliyatı öldürmek ve ölmek, teorisi ise aldatmak ve yalan üzerine kurulmuş. Bu işin kazananları ise perde arakasındakiler.

İşte bugüne kadar binlerce insan kandırılarak ölüme gönderildi, kendileri açısından bir hiç uğruna, bu ancak bu çirkin ve hain oyunun asıl planlayıcısı ve destekleyicileri için bir başarı sayılabilir.

Gerisi boş…

Bu işin temelinde yatan ne kürt realitesi, ne de onlara hak arama meselesidir!..

Bu sadece bu ülkeyi kaosa sürüklemek isteyenlerin, ülkenin kalkınmasını ve güçlenmesini istemeyenlerin yegâne gayesidir.

Bu bilinmesi zaruri olan acı bir hakikatin ta kendisidir!

Sadece sloganlar huzuru sağlamada yeterli olmuyor, önemli olan bunların hayata geçirilmesidir.

Dileyelim Birleşmiş Milletler bu yılki barış temasında başarılı olsun…

 

 

 

 

18 Eylül 2012 Salı

Price of global village



 

Even though five years after the onset of the global economic crisis, it has been persisting its existence, causing decreases in production and exports, as well as jobs layoff of thousands people across the world in various proportions.

With regard to job layoffs and cutoffs in wages and pensions prompt masses to strikes and demonstrations to get back their rights in some countries of the world.

Seemingly, the global economic crisis after taking a breath in 2010, it has begun to continue on its way since late 2011 to date, even it would be able to maintain its effect in 2013, the entire recovery is predicted in 2014 and 2015…

According to the experts and analysts, the economic crisis occurs depending on a few reasons in today’s world conditions.  

Some of the reasons for economic crisis are accounted as follows:

Income inequality across the world,

Interconnectedness throughout the world,

Becoming a global village of the world,

Weakening of global confidence,

And war, strife, conflicts and terrorist actions within and between some countries, and other reasons can be added to the current ones.

In this global portrait, solution suggestions are presented by various organizations and authorities to relieve the ailment economies of the world.

But these remedies some time cannot be applied and sometime are not enough to end the economic challenges in the global village!

Happening first in the USA in 2007, this time global economic crisis has been sparked from the European Union. Eurozone economy maintains its dwindling characteristic and had shrunk by 0.2 percent in the three months from April to June compared with the previous quarter.

An OECD report says, global economy is slowing, with key European countries entering a recession that is now having an impact worldwide, adding that the G7 economies are expected to grow at an annualised rate of just 0.3 percent in the third quarter of 2012 and 1.1 percent in the fourth.

“Our forecast shows that the economic outlook has weakened significantly since last spring, the slowdown will persist, if leaders fail to address the main cause of this deterioration, which is the continuing crisis in the euro area,” according to a chief economist of OECD.”

The report warns that the continuing euro area crisis is dampening global confidence, weakening trade and employment and slowing economic growth for OECD and non-OECD countries alike and fear is that a disaster in one country can have ripple effects around the world.

As for a latest report of the United Nations, trends over the last 30 years show income inequality increasing both within countries and between them, and drawing attention in several countries, the richest one per cent of the population now accounts for 10 to 20 per cent of national wealth.

The report of the UN highlights a better income distribution pattern that would help stimulate and sustain economic growth in the short run and would provide stronger incentives for investment, innovation and job formation in the long run.

Global growth fell from 4.1 per cent in 2010 to 2.7 per cent in 2011, with a further decline expected by UNCTAD – to below 2.5 per cent – in 2012.

Meanwhile, a new World Bank report advices that it is time to rethink the role of the state in the financial sector, so that governments can better balance the need for credit and emergency support for banks with measures to promote transparency and competition when crises erupt.

In conclusion, since the globalization process started in the world, it has become more fragile, sensitive against some developments especially in economic and commercial issues. So global village requires being more diligent.

 

 

 

16 Eylül 2012 Pazar

Barış kültürü formu


 

 

 
Bitmek bilmeyen ihtilaflar, antidemokratik ve insan haklarından yoksun baskıcı yönetimler... Ayaklanmalar, savaşlar, terörist eylemler…

Uzun yıllardır Afganistan ve Filistin’de öz yurtlarında parya muamelesi gören insanlar…

Ve son birbuçuk yıldır Suriye’de devam eden baskıcı rejime karşı ayaklanmalar sonucu hayatını kaybeden binlerce insan; Myanmar’da Müslümanlara yapılan insanlık dışı muameleler ve daha dünyanın başka yerlerinde yaşanan insanlık dışı muameleler…

Bütün bu ve benzeri olaylar karşısında geriye insanlığın gereği kadar çözüm üretememesi ve çaresizliği kalıyor…

İşte dünyanın içine düştüğü böyle bir ortamda birleşmiş milletler eğitimin önemini vurgulayarak, insanlık dışı faaliyetlerin son bulması amacıyla barış kültürü formunu düzenledi.

“Dünyamızda ıstırap çekenlere baktığımıza, barış kültürüne ne kadar acil ihtiyaç duyduğumuzu biliyoruz, diyerek konunun hayati önemine dikkat çekiyor," BM Genel Sekreteri Ban ki Moon…

Dünyamız şiddetten bir türlü yakasını kurtaramıyor. Şiddet ve savaşların yaşandığı yoğun bölgelere son yüzyılda kısaca baktığımızda, demir perde ülkeleri olarak anılan komünizm dönemi ve sonrasında şekil değiştiren ve özellikle İslam ülkelerine doğru bir geçiş yapan yeni bir şiddet türü ile dünyamız karşı karşıya bulunuyor.

Özellikle komünist dönemde milyonlarca Müslüman baskı ve zulümlere maruz kalmış; yerlerinden, yurtlarından edilmişti.
Günümüzde ise dünyamızda birçok İslam ülkesinde istikrar ve huzur yok, bu insanlar nahak yere zulme maruz kalmaktalar; yerlerinden, yurtlarından olmaktalar. Dahası çeşitli vesilelerle hayatlarından olmaktalar.

***
Gerilim döneminde sükûnete ihtiyaç duyulduğu, anlamsız şiddet ülkelerin savaşta olmadığı zamanlardan daha çok sayıda can aldığı bildiriliyor.

Moon dünya insanları barış kültürünün oluşması için haykırıyor, diyor.

Gezegenimizin kaynaklarının insanların daha fazla acı çekmesi için değil, onların gelişmesine yardımcı olacak şekilde harcanması gerektiği hatırlatılıyor.

Geçen sene 1,7 trilyon dolar silahlara harcanırken, milyonlarca insanın yataklarına aç gitmesi öfke yükselmesi şeklinde yorumlanıyor.

Böyle bir tablo karşısında insan haysiyet ve hayatını sürdürecek bir kültürün benimsenmesi ve uygulanmasına ihtiyaç duyulduğu, bununda bir yolu da barış kültürünü oluşturmak...

Bu nedenle BM yeni bir inisiyatif başlatacak, ‘Önce Eğitim’.

Böylece şiddet kınanacak ve barış talep edilecek bütün halk kitleleri tarafından...

Forumda üzerinde durulan bir başka önemli konu ise Birleşmiş Milletlerin mevcut yapısının artık ihtiyaca cevap veremediği, bu vesileyle sadece birkaç güçlü ülkenin oylamasına dayalı mevcut yapının yeniden yapılanması, kurumun üye ülkeleriyle Genel Kurulda adil olarak temsil edilmesinin gerekliliği üzerinde duruluyor.

Aynı zamanda çevre ve ekonomik konularla ilgilenen bir güvenlik konseyinin oluşturulmasının da şartlar gereği elzem olduğu belirtiliyor.

Birleşmiş milletlerin herkes için adil bir insan itibarının olduğu bir dünyaya doğru giden yolu başlatabilecek tek uluslararası kuruluş olduğu vurgulanıyor.

Barışın ‘bir kelimeden ibaret değil, bir davranış biçimi olduğunun’ bilinmesi gerektiği hatırlatılıyor.  

Netice olarak, Birleşmiş Milletlerin değişen dünya şartları karşısında daha adil bir yapıya dönüşmesi, insanlığın maruz kaldığı sıkıntıların daha çabuk halledilmesi bakımından hayati önem arz ediyor.

 

 

 

8 Eylül 2012 Cumartesi

Uluslararası şer güçlerin kuklası




 

Terör örgütü uluslararası şer güçlerin kuklası olmaktan başka bir amaç gütmediğini ilk eyleminden beri sürdürüyor.

Bölge halkına yaptığı zulüm ve baskılarla kendine taraftar bulan eli kanlı terör örgütü 30 yıldır kanla besleniyor. Tek gayesi kan dökmek ve şer güçlerin kirli emellerine hizmet etmek olmuştur.

İşe başlaması kanla olmuştur, bugüne kadar masum insanların kanını haince, küstahça dökerek bugüne kadar kirli emellerini sürdürmüştür.

Elbette ki kendini haklı göstermek için bir takım süslü kelimeleri kendilerine kalkan yapacak, maske yapacaktır!

Demokratik haklar, kimliğin tanınması, anayasal haklar, ana dilde eğitim, kürt realitesi gibi söylemleri ileri sürerek, göz boyayarak kendini mazlum ve mağdur gösterip, asıl çirkin emeline ulaşmak için iplerini elinde tutanların hain ve çirkin emellerine hizmet etmektedir.

Terör örgütü gerek çocuk yaşta kandırdığı ve gerekse zorla ve baskıyla saflarına kattığı zavallı kişileri 30 yıldır beyin yıkama metoduyla, sözde kürt halkının haklarını savunma adına ölüme yollarken çok sayıda askerimizi şehit etmiştir.

Hakları kendine kalkan yaparken nahak yere masum insanların en temel hakkı olan yaşama hakkını gasp etmiştir. Bu beyinleri yıkanmış ve aldatılmış çocuk denilecek yaştaki insanlar iki konuya şartlandırılmışlar; ölmek ve öldürmek! Zaten almış oldukları eğitimin gereği olarak başka seçeneğe de sahip değiller…

İnsani duygulardan arındırılmış ve insana has olan temiz duyguları beyinlerinden söküp alınmış olanlardan başka bir şey de beklenemez.

Aldığı insanlık dışı eğitim gereği doğduğu, büyüdüğü, ekmeğini yediği, suyunu içtiği topraklara baş kaldırıp, hiçbir amacı ve gayesi olmayan saçma ve anlamsız bir dava uğruna ölecek, öldürecek ya da infaz edilecek...

Kürt realitesi diye öne sürülen, bir takım hakların elde edilmesi şeklinde savunulan meselenin, gerçek ve mantıkla bağdaşır bir tarafı bulunmamaktadır.

Çünkü gösterilen olumlu ve uzlaşmacı çabalar hep istismar edilmiş, sürekli yeni haklar öne sürülmüştür.

Haklar konusunda bir ölçü ve sınır gözetilmemiş tek taraflı olarak, akıl ve mantıkla bağdaşmaz istekler ileri sürülmektedir.

Anlaşılan bu isteklerin bitmeyeceği daha doğrusu bu hususta kendilerinin bir iradesi olmadığı, terörün arkasındaki güçlerin bu işin bitmesini istemediğidir!

Bu isteklerin sonu gelmeyecek, bitmeyecektir…

Ne zamana kadar? Ağababalarının nihai çirkin hedefine ulaşmasına kadar...

O istekler de bu ülkenin sonu demektir!

Asırlardır etle tırnak gibi birbirine kaynaşmış olan bu ülke insanlarını 30 yıldır ırkçı söylemlerle birbirinden ayırmaya çalışıyorlar, birbirine tamamen yabancıymış gibi beyinler yıkanıyor. Kimin uğruna? bu ülkenin taşına toprağına göz dikenlerin uğruna…

 

***

 

Kürtüyle, Türküyle dünyaya “Çanakkale Geçilmez" dedirten bu ülke insanlarının azmi, cesareti, korkusuzluğu unutulur mu?

Unuturlar mı?

Elbette unutmazlar, unutamazlar...

İşte bu şekilde kinlerini kusma yolunu seçiyorlar…

Birkaç satılmış onların işine yarıyor… İyi kullanıyorlar…

Ama bilmeleri gereken bir şey var ki bu ülkenin ve milletin “geçilmezleri” de bitmez...

Geçmişte olduğu gibi gelecekte de zaferler yazmaya kendilerini adamışlardır, doğusuyla batısıyla; güneyi ve kuzeyi ile...

Topyekûn olarak…

Yeri geldiğinde şehitlik şerbetini içmeye seve seve de giderler...

Bu kuklaları yöneten şer güçler, bugün için silahlı kuklalarını ülkemize doğru yönlendirmişse, yarın başka bir tarafa, hatta destek verenlerin bizzat kendilerine çevrilecektir… Bu işin tabiatı gereğidir!

Bu nedenle işin temelinde yatan gerekçe realite değil irrealitedir, varsa bir realite bu da başkasınındır. Bugüne kadar realite denilerek kandırılan insanların bu irrealiteyi görmesi ve anlamsı su gibi, ekmek gibi elzemdir!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2 Eylül 2012 Pazar

Tarladan çatala israfı önlemek




 

Birleşmiş Milletler gıda örgütü, gıda güvensizliği ile mücadele edecek bir eylem başlattı. Eylemin amacının, tarımda su kaynaklarını daha iyi yönetmek ve su israfı azaltmak…

İnisiyatif, “Su kıtlığı ile başa çıkma: tarım ve gıda güvenliği için bir eylem çerçevesi” başlığını taşıyor.

Sulama şemalarını modernize etmek, yeniden kazanım ve atık suları yeniden kullanmak, su kirlenmesini azaltacak mekanizmalar ve çiftliklerde yağmur suyunu depolamayı öngören eylem planı kuraklık ilişkili riskleri azaltmayı amaçlıyor...

Çerçeveyi oluşturan BM Gıda ve Tarım Örgütüne göre, kuraklık dünyanın bazı yerlerinde küresel tahıl üretimini vuruyor ve bunun neticesi olarak 2007 yılından beri her yıl gıda fiyatlarının yükselmesine neden oluyor. Bu durum gıda zinciri boyunca suyun daha iyi yönetilmesi yoluna odaklanmayı esas alıyor.

FAO’nun Genel Direktörü Jose Graziano da Silva konuyla ilgili konuşmasında, su kıtlığı ve kirlilik küresel olarak büyüyen bir tehdit olarak pozisyon alıyor, diyerek endişelerini ifade ediyor.

Ayrıca dünyanın gıda üretiminde suyun kullanıldığı yolları değiştirecek büyük bir potansiyele sahip olduğunu hatırlatılıyor.

Dünyanın gıdaya olan büyüyen talebini karşılamak, suyu muhafaza edecek gıda üretim metotları ve akıllıca kullanmanın önemi üzerinde duruluyor.

FAO’nun tahminine göre küresel olarak üretilen bütün gıdaların %30’u, ki 1.3 milyar ton eşdeğer bir miktara ulaşıyor, bu kayıp tarladan çatala kadar uzanan bir süreç boyunca oluşuyor her yıl.

Su israfını azaltmak sürdürülebilir gıda üretimi için önem taşıyor!

Tarımda daha iyi su yönetimi ana konulardan biri olarak değerlendiriliyor.

Su kıtlığı, yetersizliği, kirliliği ve buna bağlı olarak gıda yetersizliği ve fiyatların yükselmesi küresel olarak uzun yıllardır dünyanın gündeminden düşmüyor.
Bu hayati konuyu gözden uzak tutmamak, önem ve zaruretini iyi kavramak gerekiyor. Bu nedenle ilgili bütün kurum ve kuruluşlardan, fert bazına kadar herkesin suyun hayati önemini iyi kavraması ve buna göre hassasiyetlerini ve davranışlarını yeniden düzenlemesi gertçeğinin gözden uzak tutulmaması akla geliyor.

Sadece tarımsal alanda değil, bütün sektörlerin suya ihtiyacı var. üretim yapan bütün sektörlerin farklı oranlrda su ihtiyacı var.
Bu nedenle suyun korunması ve devamlılığının sağlanması noktasında herkes ve herkesimin farkındalık kazanması ve hassasiyet göstermesi problemin çözümüne katkı sağlayacaktır.

Çözüm için sadece bir noktaya odaklanıp kalmak sorunun hallini geciktireceği gibi, başarıyı tam olarak sağlamada da noksanlık oluşturabilir.