21 Nisan 2019 Pazar

Zengin kaynakların fakir bekçileri





Üretim ve ulaşımda önemli bir girdi olan petrol fiyatları her zaman merak konusu oluyor.
Bölgemizde ki Orta doğu ülkeleri zengin petrol rezervlerine sahip.
Bir kısım petrol üreticisi olan ülkelerde iç savaş var, bir kısmında ise yaptırım uygulaması var.
Açıkça sömürü dünyası bu ülkelere sen üretmeyip satmayacaksın diyor!
2003 yılında Saddam Hüseyin’in devrilmesinden beri Irak’ta istikrar sağlanamadı.
Suriye’de 2011 yılından beri savaş devam ediyor.
Iran’a yıllardır yaptırım uygulanıyor.
Son zamanlarda aynı şey önemli bir petrol üreticisi olan Venezuela için geçerli.
Libya yine 2011 yılından beri iç savaş halinde bulunuyor.
Petrol ülkelerindeki bu olumsuz duruma rağmen petrol fiyatları 2014 haziran ayında 100 doların üzerinde iken geçtiğimiz yıllarda 30 dolarlara kadar geriledi.
Zaman zaman inişli çıkışlı dönemler olduysa da fiyatlar 2014 yılındaki 100 doların üzerine tekrar yükselmedi.
Bugünlerde Brent petrolün varil fiyatı 71 dolar civarında, ABD batı teksas ham petrolü ise 63 dolar civarında seyrediyor.
OPEC petrolünün varil fiyatı da yaklaşık 71 dolar civarında.
Iran, Irak, Libya, Venezuela petrol zengini ülkeler.
Ancak bu zenginliklerin bu ülkelerin insanlarına faydası olmaması için küresel güçler her türlü entrikaya başvuruyor.
Yıllardır süren bu durum aslında petrol zengini diye bilinen ülkelere bu zenginliğin gerçek sahibi olamadığını gösteriyor.
Petrol rezervlerine sahip olan ülkelerin bu zenginliğine aslında sömürü dünyası, sömürü güçleri hakim.
Söz konusu petrol ülkeleri bu kaynakları topraklarında barındırsalar da, bu kaynaklara sahip olsalar da bu kaynakları yöneten ve sömüren sömürü güçleri.
Aldıkları haksız kararlar ya da arka planda oluşturdukları entrikalarla ya iç savaşla ya da bu ülkeleri birlerine düşürerek ya üretim yapılamıyor ya da bu kaynaklar başka alanlara aktarılıyor.
Bu zenginlikler söz konusu ülkelerin kalkınması ve refah seviyelerinin yükselmesine faydası olmuyor.
Petrol üreticisi olan ülkelerin birkaç tanesi hariç durum bundan ibaret.
Ancak enerji piyasasında ki yeni gelişmeler ise bu ülkelerin bu kaynaklardan yeterince faydalanmadan devreden çıkacağını hatırlatıyor.
İklim değişikliği, küresel ısınma ve çevre kirliliği fosil enerji kaynakları yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının giderek uygulamaya alınması ile gelecekte bu kaynakların piyasa değeri bugünkünden çok daha düşük olacağına işaret ediyor.
Sömürü dünyası bunun planını, hesabını çok iyi yapar.
Umulmadık bir zamanda artan bir oranda devreye girecek olan yenilenebilir enerji kaynakları ve bu enerjiyle uyumlu sanayinin artan bir şekilde piyasaya girmesiyle fosil kaynaklı enerji türlerinin piyasa değeri çok daha düşebilir.

13 Nisan 2019 Cumartesi

Sudan halkının Demokratik arzusu mu?



Bir Müslüman ülke daha kaosa sürüklendi.
Ne yazık ki emperyalist güçler İslam ülkeleri üzerindeki antidemokratik planlarını bir bir hayata geçirmeye devam ediyor.
Kimisine yaptırım uygulayarak, kimisini iç savaşa sürükleyerek, bir kısmında da askeri darbe plan uygulamasıyla İslam ülkelerinin geri kalması, kalkınmaması, birbirine kırdırılması için her türlü hain planları kurup uygulamaya alınıyor.
Sudan’da yapılan askeri darbe sonrasında görevden alınan Sudan devlet başkanı Ömer el Beşir’in Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmasının söz konusu olduğu BM sözcüsü tarafından ifade ediliyor, BMGK daha önce almış olduğu karar gereği!
BMGK uygulamalarına baktığımızda adil ve insan hakları prensiplerine uygun olmadığı görülüyor.
Her kimi kafalarına takarlarsa bir yolunu bulup o ülkeyi ve yönetimini nahak yere dünya kamuoyuna suçlu gösterip sürüklüyorlar.
Karayı ak akı kara göstermede mahir oldukları için.
BM yüklenmiş olduğu asıl işinin tersine bir anlayışla tıpkı bir nevi engizisyon mahkemesi yaklaşım uygulaması yapıyor.
BMGK’nin üzerine gitmesi gereken o kadar çok insani mesele var ki bunlara bir çare bulacağına İslam ülkelerinin başına yeni gaileler açma çabasında.
Emperyalist güçler ve BM kendilerine teslim olmayan İslam ülkelerine karşı her türlü hileyi deniyor.
Hiçbir zaman gerçek misyonuyla uyumlu bir politika uyguladığı yok…
2011 yılından beri demokratik haklarını isteyen Suriyelilerin bu talebini görmezlikten gelip bu ülkeyi iç savaşa sürüklemiştir.
Suriyeliler de ülkelerinde demokratik hak talebiyle gösteri yapmıştı fakat bu talepleri karşılık bulmadığı gibi yüzbinlerce masum Suriyeli vatandaş hayatını yitirdiği gibi milyonlar da ülkesini terk etmek zorunda kaldı.
Irak'a demokrasi ve özgürlük getireceğim diye işgal hareketi yapan ABD ve koalisyon güçleri 16 senedir bu ülkede de yüzbinlerin hayatını kaybetmesine, göçlere ortam hazırladı.
Filistin toprakları 70 yılı aşkın süredir işgal altında, bunların haklarını koruyacak hiçbir olumlu karar çıkmadı ya da çıktıysa da uygulaması olmadı.
Myanmar’da Müslümanların evleri yakılıp yıkılıp öldürülürken uluslararası toplum ve BM sessiz kaldı.
Yargılanması gerekenler, İsrail devleti, Suriye'nin zalim yönetimine insanlık adına utanç duyulacak zülümlerine rağmen Uluslararası Ceza Mahkemesine sevk edilmediler.
Mevcut BM’den adalet beklemek mümkün değil, aksine adaletsiz uygulamalarıyla bugün yeryüzünde her geçen gün artan huzursuzluk ve çatışmalara ortam hazırlamaktan başkası da beklenemez intibasını uyandırıyor.
Halkın gösterileri ve talepleri neticesinde Omer el Beşir’in göz altına alındığı belirtiliyor.
Avrupa’nın göbeğinde Fransa’da aynı gerekçelerle ‘sarı yeleklilerin’ sokak gösterileri aylardır devam ediyor, ne Uluslararası Ceza Mahkemesi ve ne de başka bir güç Fransa devlet başkanına bir şey söylemiyor.
Ufak bir kınam bile yok uluslararası kuruluşlardan ve insan hakları kurumlarından..
Hedef aynı, mesele bir Müslüman ülkeyi daha kaos ortamına sürüklemek. Hedef kendilerine boyun eğmeyen İslam ülkelerini dize getirmek.
Sudan halkının Demokratik arzusu mu, yoksa emperyalist güçlerin kaos arzusu?

10 Nisan 2019 Çarşamba

Hindustan




Hindistan dünyanın ikinci büyük nüfusuna sahip.
Nisan ve mayıs aylarının sıcaklığı bizim ülkemizde temmuz ve ağustos aylarındaki sıcaklık derecelerinin birkaç derece üstünde seyrediyor.
Çoğunluğunu Hindulardan oluşan nüfusun yanında Müslümanlar da hatırı sayılır bir orana sahip.
Çok az miktarda Hristiyan ve Yahudiler de ülkede bulunuyor.
Hindistan'ın gelecekte dünyanın bir numaralı ekonomik büyüklüğüne ulaşacağı tahmin ediliyor.
Ülkede fakir nüfusun payı yüksek.
Her ne kadar Türkiye’de şaşaalı düğünler yapan zenginler olsa da fakir kesimin ağırlığı dikkat çekiyor…
Hindistan'da Nisan ve Mayıs aylarında genel seçimler var.
İki parti yarışıyor; biri iktidarda olan Narendra Modi’nin partisi, diğeri ise Rahul Gandi’nin partisi olan Congress.
Müslüman kesim Modi’nin uygulamalarından memnun değil.
Müslümanların da partisi var fakat kazanma şansının olmadığı söyleniyor.
Müslümanlar Gandi’nin partisi olan Congress’in kendilerine bakışının daha iyi olduğu kanaatindeler…
Hindularda garip bir inanç var, bu da ineklere bu ülkede ayrıcalık tanınması.
Bu hayvanlar ana caddelerde, sokaklarda başıboş dolaşıyorlar.
Belediye hizmetlerinin yetersiz olduğu ülkede, ineklere tanınan bu özgürlük ve ayrıcalık nedeniyle sokak ve caddelerde istenen ve olması gereken temizliği görmek mümkün değil.
Kendilerine atfedilen kutsallıktan haberdar olmayan bu hayvanlar, hemcinslerinin sahip olduğu mera ve otlakların temiz ve besleyici avantajına sahip değiller.
Bu yanlış inanış hem bu hayvanları ve hem de çevre temizliğini olumsuz etkiliyor.
Mesele bir bakıma insan ve hayvan hakları konusunu gündeme getiriyor.
Gerek Dünya Sağlık Teşkilatı ve gerekse hayvan hakları savunucularının bu konuyla ilgilenmesi gerekir diye düşünüyor insan…
Ülkede toplu taşıma araçları olan otobüsler bir hayli eski.
Bu hususta gelişmiş teknolojilerle üretim yapan ülkemiz burada gerek Pazar ve gerekse üretim tesisi kurmak için görüşme ve inceleme de bulunmuşlar mı? 
Ülke büyük bir Pazar potansiyeline sahip.
Ulaşımda metro hattı da var.
Ancak bunların yanında toplu taşıma hizmetinde görev alan üç tekerlekli dört beş yolcu kapasitesine sahip çok sayıda araç bulunuyor.
Dolayısıyla şehir trafiği oldukça yoğun.
Trafikte İngiliz sistemi hakim bütün araçlar sağdan direksiyonlu, trafik seyri de bizim ülkemizdeki gibi sağdan değil sol taraftan yapılıyor...
İngilizler işgal hareketine ülkeye ticaret bahanesiyle girmişler.
Fitne çıkarmada maharet sahibi olan İngilizler ülke yönetiminde söz sahibi olan liderlerin bir kısımını kendi saflarına çekerek kendilerine karşı olanlarla mücadele etmiş ve hakimiyeti ellerine almışlar.
İngilizlerin işgali altında olan ülke istiklaline 15 Ağustos 1947 yılında kavuşmuş.

8 Nisan 2019 Pazartesi

Terör örgütü ve ittifak yapanlar




Zaman zaman PKK terör örgütünden kaçanlar maruz kaldıkları insanlık dışı muameleleri itiraf ediyor.
Malumun ilamı…
Terör örgütünün sözde hak adına alçak, aşağılık ve her türlü ihanet ve hainlik dolu hareketini nasıl başlattığı biliniyor...
Birliğimize, beraberliğimize, istiklal ve istikbalimize yönelik atılmış en hain ve kalleş bir hareket.
Bu örgüt bilindiği gibi bin yıldır bir arada yaşamış; acısıyla, tatlısıyla birbirlerine destek olmuş bu milleti birbirlerine düşürmek ve emperyalistlere peşkeş çekmek adına kurulmuş hain bir tuzak.
Her fırsatta sözde kürtlerin haklarını savunma gayesiyle başlatılan bu ihanet hareketi aklıselim sahibi herkesin bildiği gibi en büyük zararı bu kesime vurmuştur.
Telafisi olmayacak bir şekilde yapılan bu ihanet aynı zamanda ülkemize ve ülkemize sadakatle bağlı olan canını, kanını feda edenlere yapıldı.
Kalkınmamıza, gelişmemize karşı yapıldı…
Emperyalistlerin ülkemiz üzerindeki alçak ve hain planlarını gerçekleştirmek için gözünü kırpmadan bu işin uşaklığına soyunanlar tarafından yapıldığı inkar edilemez bir gerçek.
Bu hainler bu ihanetlerini gizlemek için de ‘haklar’ kılıfını kullandılar.
Bu fitne tohumları 41 yıl önce atıldı.
Başta kahraman silahlı kuvvetlerimizin mensupları olmak üzere bütün güvenlik güçlerimiz ve masum sivil vatandaşlarımız bu hain örgütün çirkin emelleri karşısında can siperane mücadele ederek şehit düştüler.
Hepsini rahmetle anıyoruz.
Şehitlerimiz her gün milyonlar tarafından rahmetle anılıyor.
Emperyalist güçler adına kimisi kandırılarak, birçoğu da baskı ile örgüte katılanlar ise pisipisine hayatlarını kaybetti.
Bunlar kaybederken kazananlar ise emperyalist güçler oldu.
Ancak bu kadar ihanete ve bu kadar itirafa rağmen acı olduğu kadar hainlikle dolu olan gerçeği göremeyenlerin var olması da işin üzücü yanını gösteriyor.
Emperyalist güçlerin besleyip büyüttüğü bu terör örgütünün siyasi uzantısını Türkiye Büyük Millet Meclisine taşıyan da bugünün ana muhalefet partisinin o zamanki temsilcisi oldu.
O gün bugündür terör örgütünün partisi değişik isimlerle mecliste yerini aldı.
Ülkemizin askerine, polisine ve diğer güvenlik güçlerine tuzak kuran, emperyalistler adına kurşun atan bu örgütün siyasi uzantısı ile son seçimde sözde milliyetçi, vatansever olduklarını iddia edenler ittifak yaptı.
Bu sinsi planı göremeyenler ne yazık ki bunlara destek verdi.
Bu örgütün itirafçılarının örgüt üyelerine ne gibi iğrenç alçaklıklar yaptıklarını yıllardır basından takip ediyoruz.
Anlatılanlardan büyük insanlık suçu işledikleri, uluslararası hukuk ve insan hakları nezdinde ağır cezai müeyyideye uğratılmaları gerektiği gerçeğine rağmen, basireti bağlanmışlar bu şer ittifakına destek verdi…
Nefis ve benliklerine yenik düştüler…