31 Ocak 2022 Pazartesi

Su arz ve talebini dengelemek (Yeşil Ekonomi 64)

 

Öne çıkmakta olan su darlığının şiddetini anlama teşebbüsünde, 2030 Su Kaynakları Grubu su için küresel talebi projelendirmiş ve farklı senaryolar altında muhtemel arz ile karşılaştırmada bulunmuş.

Bu değerlendirmeye göre, eğer su kullanım etkinliğinde gelişme olmazsa 2030 yılında suya olan talep, arz miktarını %40 kadar geçebileceği tahmin ediliyor.

Barajlar ve tuzdan arındırma tesislerinin yapımı ile arzdaki artışların artan geri dönüşüm sayesinde açığın kapatılması düşünülüyor.

Altyapı yatırımlarına yapılacak yatırımları ve su kullanım etkinliğini geliştirecek su-politikası reformlarından oluşmasına işaret ediliyor.

Su arzı problemlerini çözümde en yaygın yaklaşımlardan biri yağmur ve kar sularını tutmak için büyük barajların inşası düşünülüyor.

Bunları yapmak önemli maliyet gerektirirken, aynı zamanda birçok insanın yerinden olmasına ve çok sayıda aksi çevresel problemlere mal olacağı da ifade ediliyor.

Dünya nüfusu artarken çoğu alanlarda evsel ve sanayi amaçlarına yönelik olarak daha fazla suya ihtiyaç duyulacak; daha fazla gıda ithal edilecek veya daha az su ile daha fazla gıda üretilecek.

Bitki verimlerini artırmak ve küresel gıda güvenlik krizinden kaçınmak için önemli ölçüde fırsatlar var.

Sonuç olarak dünyanın birçok bölgesinde su kalitesi azalıyor. Gıda güvenliğimiz, enerji sürdürülebilirliği, halk sağlığı, istihdam, şehirler gibi hayatın temelini oluşturan ekosistemler suyun mevcut yönetim şekliyle risk altında bulunuyor.

Su kaynaklarını daha etkin yönetmek ve yeşil ekonomiye geçmek maksadıyla topluluklar için fırsatların genel hatları belirleniyor. Bu dönüşümü yaparken toplumların Sürdürülebilir Gelişme Hedeflerini başarması gerekiyor…

Musluktan su akmayınca, başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere su getirmek için çok zaman harcamak veya çok pahalı su almak zorunda kalıyor.

Temiz suya erişim eksikliği fakir toplulukların diğer aktivitelerde bulunma kabiliyetlerini yok ediyor. Çocuklar sutaşıma işi ile uğraştıkları zaman yeterince okula devam etme fırsatı bulamıyor, dolayısıyla fakirlikten kurtulacak eğitimi alamıyorlar.

Kadınlar sutaşıma zorunda kaldıkları zaman başka yerde istihdam elde etmek için daha az şansa sahip oluyorlar.

Yeterli suya sahip olamamanın doğurduğu olumsuzlukların maliyeti yönetimlere de yansıyor.

Hükumetler açısından su ve sanitasyon hizmetleri elverişsiz olduğundan, gelirin büyük miktarları sağlık üretmek yerine hastalık etkileri ile baş etmek için harcanıyor.

Temiz su ve sanitasyon hizmetlerine erişim herkes ve her evin geleceği için hayati önem taşıyor.

Su açıkça gıda üretimi ve ekosistem hizmetlerinin sağlanması için temel bileşen olduğu gibi, sanayi üretimi ve enerji üretimi için de hayati önem taşıyor.

Dünya suyunu daha etkin kullanmak için bir yol bulmak ve uygun bir maliyette herkese sağlamak görüşü önem kazanıyor.

Araştırmalara göre, su sektörü dâhil yeşil sektörlere yatırım yapmakla, daha fazla iş ve daha fazla refah oluşturulabilecek.

Su kıtlığının bulunduğu bir yerde mevcut su kaynaklarının gelişmesi ve aşırı kullanılmasını önleyecek yönetim düzenlemeleri önem taşıyor.

Tarımda daha iyi su yönetimi ana konulardan biri olarak değerlendiriliyor.

Su kıtlığı, yetersizliği, kirliliği ve buna bağlı olarak gıda yetersizliği ve fiyatların yükselmesi küresel olarak uzun yıllardır dünyanın gündeminden düşmüyor. Bu nedenle ilgili bütün kurum ve kuruluşlardan, fert bazına kadar herkesin suyun hayati önemini iyi kavraması ve suya karşı olan hassasiyetlerini ve davranışlarını yeniden düzenlemesi gerçeğini göz önünde bulundurması gerekiyor.

Sadece tarımsal alanda değil, bütün sektörlerde suya ihtiyaç var. Mal ve hizmet üreten bütün sektörler farklı oranlarda su kullanıyor. Bu nedenle su kaynaklarının korunması ve devamlılığının sağlanması noktasında herkes ve her kesimin farkındalık kazanması ve hassasiyet göstermesi problemin çözümüne katkı sağlayacak.

Çözüm için sadece bir noktaya odaklanıp kalmak sorunun hallini geciktireceği gibi, başarıyı tam olarak sağlamada da engel oluşturabilir. Araştırma ve gözlemler 2050 yılına kadar her dört kişiden birinin şiddetli su darlığından etkileneceğini gösteriyor.

Eğer konu ele alınmazsa 2030 yılına kadar 700 milyon kadar insan su arayışı için yerini değiştirmiş olacak.

İki milyardan fazla insan güvensiz su içmeye zorlanacak ve 4,5 milyar insan güvenle yönetilen sanitasyona sahip olamayacak.  


18 Ocak 2022 Salı

Su kıtlığı (Yeşil Ekonomi 63)

 

Su kaynakları aşırı sömürülmeye maruz kalmış. Sanayileşmenin ve teknolojinin gelişip yaygınlaşması bir yandan su kullanımını artırırken diğer yandan mevcut su kaynaklarının kirlenmesine yol açmış.

Dünya çapında yer altı su kaynaklarının kayda değer oranı ve nehir sistemleri aşırı bir şekilde kullanılıyor. Dolayısıyla dünya çapında bulunduğumuz yüzyılda su kıtlığı kendini göstermeye başlayacak.

Uluslararası Su Yönetim Enstitüsü su kıtlığı tanımını iki şekilde yapıyor: bunu fiziki darlık ve ekonomik darlık şeklinde sınıflandırıyor.

Fiziki darlık suyun sürdürülebilir arz limitine ulaşılmış olduğu durum. Bir diğer tanıma göre, fiziksel veya mutlak su kıtlığı, bir bölgenin talebinin o bölgede bulunan sınırlı su kaynaklarını geride bırakmasının sonucunda ortaya çıkıyor. 

Ekonomik darlığın olduğu bölgelerde ise gerekli finans kaynaklarını artırarak, bu vesileyle su arzlarını artıracak imkânın var olduğunu gösteriyor.

Uluslararası su yönetim enstitüsü (IWMI) Afrika alt sahrasında ve güney ve güney-doğu Asya bölgelerinde ekonomik darlığın yaygın olduğuna işaret ediyor.

OECD’ye göre dünya nüfusunun yarısı (4 milyar insan) 2030 yılına kadar şiddetli su stresi altında yaşıyor olacak.

Bu insanlar temel ihtiyaçlar için, sanayi ürünleri ve gıda yetiştirmek için daha fazla suya ihtiyaç duyacaklar.

Artan yaşam standartları; ülkelerin gelişip ve insanların geliri arttıkça daha fazla su kullanmaya ve et ürünleri gibi su yoğunluklu ürünleri tüketmeye yönelecekler.

Tabii sermayenin paha biçilmez hayati bir ürünü olarak yaratılan su, ekosistem hizmetlerine yeri doldurulamaz katkıda bulunuyor.

Ekosistemlerin azalması ise su teminini olumsuz şekilde etkiliyor; yapılan gözlemler geçen elli yıl boyunca ekosistemlerin öncekinden çok daha hızlı bir şekilde bozulma sürecine girmiş olduğunu gösteriyor.

Tatlı su ekosistemleri, sulak alanlar veya ormanlar tarafından yapılan tabii su arıtma sistemleri en çok tehdit altında bulunan alanlar oluyor ve bu alanlar en acımasız bir şekilde tahribe maruz kalmış bulunuyor.

Ters iklim değişimi; kurak arazi üzerindeki üretim iklim değişiminin olumsuz etkileri ile kombine olduğu zaman toplam tarım veriminde önemli bir azalma olacağı bekleniyor.

Nüfus arttıkça ve hava koşulları daha öngörülemez ve aşırı hale geldikçe fiziksel su kıtlığından etkilenen insan sayısının artması bekleniyor.