30 Kasım 2020 Pazartesi

YEŞİL ŞEHİRLER (Yeşil Ekonomi 24)

 

Şehirler büyük ve yoğun nüfusa sahip yerleşim alanları…

Günümüzde insanlar geçmişe kıyasla eşi görülmemiş bir şekilde şehirlere akın ediyor.

Bu gidişat mevcut şehirleşme modeli yerine yeşil ekonomiye destek olacak bir modeli uygulamayı zorunlu kılıyor.

Büyük insan topluluklarının yaşadığı alanlar olan şehirler aynı zamanda tabiat ve insan ekolojisinin bir arada bulunduğu yerler.

BM’nin verilerine göre, 2020 yılı itibariyle dünya nüfusunun yüzde 55’i şehirlerde ikamet ediyor.

2050 yılında bu oranın yüzde 68 olacağı tahmin ediliyor.

Şehirler dünyada üretilen toplam enerjinin yüzde 80’ini ve gıda arzının yüzde 70’ini tüketiyor.

Bu zorlukların üstesinden gelmek için Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerini başarmada hükumetlerin çabalarına katkıda bulunmaları için şehirlere daha aktif rol almaları çağrısı yapılıyor.

Nüfus büyümesi ve hızlı şehirleşme diyet değişimlerini ve temel mallar ve hizmetler için artan talebe ilaveten, ayrıca herkes için sağlıklı diyetlere erişimi sağlayacak tabii kaynaklar için büyüyen rekabeti ima ediyor.

Yerel yönetimler gittikçe şehir nüfuslarının ihtiyaçlarını karşılamada zorluk çekiyorlar.

COVID-19 salgını buna gıda sistemi aksamaları, iş kayıpları ve gıda güvensizliği gibi yeni zorluklar ilave etti. Özellikle en zayıf olan ülkeler için şartlar kötüleşmekte.

1990 yılında dünyada 10 milyonun üzerinde 10 megakent varken bu sayı 2014 yılında 28 megakente yükselmiş.

Bunun neticesi olarak şehircilik tarihinde ilk defa olarak, dünya nüfusunun yarıdan fazlası şehirlerde yaşıyor. 

2030 yılına kadar şehir alanlarında yerleşim oranının yüzde 60’a ulaşacağı tahmin ediliyor.

Birleşmiş Milletler şehir planlama organizasyonuna göre gelecek on yıllarda dünyada her on kişinin yedisi şehirlerde yaşıyor olacak.

Böylece 2050 yılına kadar dünya nüfusunun üçte ikisi şehirlerde yaşıyor olacak.

Başka bir açıklamaya göre, şehirleşme trendinin devam edeceğinden hareketle 2050 yılında dünya nüfusunun %80’den fazlası kent çevresinde yaşıyor olacak. 


29 Kasım 2020 Pazar

Herkes için saygın iş (Yeşil Ekonomi 23)

 

Yeşil ekonomi sadece çevresel bir hevese geçiş olmayıp, sosyal bileşeni kabul eden sürdürülebilir ekonomik büyüme için en iyi çözümlerden biri olarak kabul ediliyor.

Zorluklara bürünen bir ekonomi modelinde sürdürülebilir projeler karbon ayak izini ve çevresel etkiyi çok fazla azaltmayı gerektiriyor.

Devam eden yatırımları güven altına almak için sürdürülebilirlik ve finansal performans arasında bir bağlantı kurmak gerektiği düşünülüyor.

21. yüzyılın karşılaştığı iki önemli zorluk; tehlikeli iklim değişikliği ve bu değişimin tabii kaynakların bozulma ve azalmasına yönelik ağır etkileri şeklinde ortaya çıkıyor.

Mevcut ve gelecek nesiller için hayat kalitesini tehlikeye atan bu iki zorluğu önlemek için çabalar gösteriliyor, planlar ve programlar yapılıyor.

İkinci olarak (bunun için) ekonomik büyüme, sosyal adalet ve çevresel koruma gibi üç temel boyut üzerine inşa edilen sürdürülebilir gelişmeyi sağlamak geliyor.

Bu nedenle yeşil ekonominin gelecek nesiller için çevreyi koruyacak sürdürülebilir ve bütün insanlar ve bütün ülkeler için daha adil ve kapsayıcı olması amaçlanıyor.

Bir netice olarak, sürdürülebilir ekonomik ve sosyal gelişmeyi başarmak için yeşil ekonomiye doğru ilerleme, yeşil işler oluşturma ve mevcut sanayileri yeşillendirmek ve işletmeler temel unsur olarak görülüyor.

Bu bağlamda sosyal kapsama ve çevresel koruma, daha güvenli ve daha sağlıklı işyerlerine ve herkesin saygın işle buluşması amaçlanıyor.

Bu doğrultuda yeni ve daha kapsayıcı politikalarla sürdürülebilir işletmeleri geliştirmek, istihdamı artırmak, çalışanların eğitim ve yeteneklerini artırmak suretiyle geçiş sürecini kolaylaştırmak için gerekli görülüyor.


28 Kasım 2020 Cumartesi

Yeni ekonomik süreçlerin tasarlanması (Yeşil Ekonomi 22)

 

Zenginliğin sanayi ve kapitalist tanımı para ve maddi birikim olmuş.

Yeşil ekonomi insan ve çevre ihtiyacını karşılamaya direkt olarak odaklanma manasına gelmesi şeklinde algılanıyor.

Sosyal ve çevresel krizler yönetimden değil tasarım problemi olarak görülüyor.

Sistemin tamamen değişmesi gerekiyor.

Bunu başarmak için ise büyük insan tahayyülü, kocaman bilgi ve herkesin yaygın katılımına ihtiyaç duyuluyor.  

Yeşil ekonomi ve yeşil politikalar hayatın bütün alanlarında ve ekonominin her sektöründe pozitif alternatiflerin oluşumuna atıfta bulunuyor.

Yeşil ekonomi kamu ve özel sektör için destek öncelenmesini öngörmüyor.

Her iki sektörün de değişmesi lazım geldiğine önem veriyor, böylece piyasaların sosyal ve ekolojik değerleri ifade edeceği ve devlet toplum yeniliğinin temel şebekeleri ile birleşmiş olacağı bekleniyor. Bunun için yeni ekonomik süreçlerin tasarlanması ve oyunun yazılı yeni kuralları üzerinde duruluyor.

Böylece ekolojiyi yönetmek için teşvikler ekonomi hayatında inşa edilir olacak.

Sürdürülebilirlik aynı zamanda iklim değişikliğine adapte olmayı ve hafifletmeyi kapsıyor.

Yeşil işleri kavramak bir ülkeden bir diğer ülkeye farklılık gösterebilir.

Neticede ülkeler kendi milli tanımlarını oluşturma ihtiyacında olacak ve düşünülen yeşil ve yeşil olmayan uygulamalar için eşikler kurulacak.

Yeşil bir ekonomi sürdürülebilir üretim ve tüketim örneklerini gerektiriyor, bunlar ekonominin bütünü içinde çoğu işletmeler ve yapısal değişimde uygulamalara olan modifikasyonları teşvik etmiş olacak.

Değişim sadece işletmeler için teşvikler oluşturmayı değil, aynı zamanda yeni modeli benimsemeleri için yetkinlik üretimini kapsıyor.

Beklentiler geleneksel işletmeler senaryosu altında, şu andaki mevcut durumun sürmesi halinde verimliliğin %2.4 daha az olacağı yönünde ve 2050 yılında ise %7.2 daha az olacağı yönünde.

Dahası, daha yüksek sıcaklıklar, taşkınlar ve aşırı tabiat olayları gibi iklim değişikliğine bağlantılı olarak şiddetli hava olayları toplum üzerinde önemli negatif ekonomik maliyetlere yol açarak hayatı zorlaştıracağı tahmin ediliyor.

Mevcut alışılmış işletme senaryoları devamı halinde, israf üretimi ve tüketim örnekleri, devam eden toprak azalması, ormansızlaşma ve aşırı balık avcılığı ile beraber, artan su kıtlığı ve gıda; enerji ve diğer mallarda tırmanan fiyatlar gibi olumsuzluklarla sonuçlanabilecek tahminler yapılıyor.

Bu durum gelişmekte olan ülkelerde yoksulluk ve adalet eksikliğine ilaveten yetersiz beslenme ve gıda güvenliği gibi problemlerin hane halkı düşük gelir harcaması nedeniyle kötüleşeceği; ayrıca gıda ve enerji konularındaki orantısız gelir payına yol açma ihtimali üzerinde duruluyor.


27 Kasım 2020 Cuma

Yeşil ekonomiyle yoksulluğu bitirmek (Yeşil Ekonomi 21)

  

Çoğu gelişmekte olan ülkeler ve nüfuslarının çoğunluğu doğrudan tabii kaynaklara bağımlı bulunuyor.

Dünyanın kırsal fakirlerinin çoğunun geçimi kırılgan çevreler ve ekosistemlerin sömürülmesi ile bağlantılı.

600 milyonun oldukça üzerinde bulunan kırsal fakirler bozulmaya meyilli arazi, su stresi, iklim ve ekolojik düzensizliklere hassas olan yukarı arazi alanlarında, orman sistemlerinde ve kurak arazilerde yaşıyor.

Her ne kadar son on yıllarda azalma olsa da, hızlı küresel şehirleşmeye rağmen, gelişmekte olan bölgelerin kırsal nüfusu büyümeye devam ediyor.

Dahası gelişmekte olan dünya fakirlerinin üççeyreği hala kırsal alanlarda yaşıyor.

Tarım, ormancılık, balıkçılık ve su yönetimi gibi yeşil ekonomi potansiyeline sahip birçok sektör fakirler için özel önem taşıyor.

Bu sektörlere yatırım yapılarak, mikro-finanslarla ölçeği yükseltmek dâhil muhtemelen sadece istihdam olarak değil, aynı zamanda ağırlıklı olarak ekosistem hizmetlerine dayalı olan maişet temini için ortam sağlanacak.

Atmosferik formların, örneğinin değişmesi, artan yağmur düşüşlerinin tahmin edilemezliği ile gıda üretiminin tehdit edilmesi; yükselen deniz seviyesinin kıyı tatlısu rezervlerini kirletmesi ve taşkın risklerinin büyümesi ve aşırı hava olaylarının, çok sık olacağının beklentisi toplum kesimlerinde yıkıma neden olabilir.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) hükumetlere ve iş yerlerine yardım ederek iklim değişikliğine adapte olma ve hafifletmeyi, emisyonları azaltmayı ve büyük ihtimalle etkilenecek uluslara ve topluluklara yardım ederek değişen şartlara daha dirençli olma yollarını geliştirmeyi amaçlıyor.

İklim değişikliğine sebep olan emisyonlarla mücadele görevi karmaşık ve baskıcı görünüyor, ancak fertler ve işyerleri ve hükumetler tarafından alınacak basit tedbirlerin kitlesel bir fark oluşturacağı düşünülüyor.

Yeşil ekonomi modeliyle sürdürülebilir geleceği başarmak hedefleniyor.

Sürdürülebilir gelişme bütün seviyelerde karar yapacak bütünsel, adil ve ileri görüşlü bir yaklaşımı gerektiriyor.

Sürdürülebilirlik kavramı sadece güçlü ekonomik performans üzerinde durmayıp; aynı zamanda nesiller boyu ve nesiller arası adil bir geleceği kapsayan bir hareket olarak ele alınıyor.

Önemli bir uluslararası çevre toplantısı olan ‘Rio 1992’ toplantısının sürdürülebilir geleceği başarmak için, çok yönlü sistemin önemli parçalarını ve vizyonunu sağladığı yönünde kanaat oluşturduğu belirtiliyor... 

25 Kasım 2020 Çarşamba

Yeniden onarım hareketi (Yeşil Ekonomi 20)

 

Yeşil ekonomi bozulan tabiat dengesini yeniden bir onarım hareketi, azalan ve bozulan tabii kaynakların yeniden eski vasıflarına kazandırılması hareketinin projeksiyonu olarak düşünülüyor.

Bu kapsamda yeşil ekonomi modeliyle ekonomide baştan sona kapsamlı olarak ekonomik kalkınmanın yeniden yapılandırılması amaçlanıyor.

Bu yapılandırma gerektiğinde bu husustaki küresel değişim ve dönüşüme bağlı kalarak yapılabileceği gibi, ülkelerin içinde bulunduğu şartlar göz önüne alınarak da yapılabilecek.

Göçlere yol açan bir kalkınma modeli yerine, göçleri önleyen kalkınma modeli de yeşil ekonominin kapsamında yer alıyor.

En basit ifadesiyle, yeşil bir ekonomi düşük karbonlu, tabii kaynakların etkin bir şekilde kullanılması ve sosyal kapsama gibi ana başlıkları bünyesinde bulunduruyor.

Bu vesileyle sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğun kazınması amaçlanıyor.

Yeşil bir ekonomi gelir ve istihdamda büyüme; karbon emisyonlarını ve kirliliği azaltacak, enerji ve kaynak etkinliğini artıracak ve biyolojik çeşitliliği ve ekosistem hizmetlerinin azalmasının önüne geçecek kamu ve özel sektör yatırımları ile yürütülmesi hedefleniyor.

Bu yatırımların hedeflenen kamu harcaması, politik reformlar ve yönetmelik düzenlemeleriyle desteklenmesi ve hızlandırılma ihtiyacında olduğu belirtiliyor.

Bu vesileyle tabii sermaye ciddi bir ekonomik değer olup, kamu menfaatinin kaynağı olarak yeniden yapılandırmayı gerektiriyor.

Bu yapılanma özellikle tabiata bağlı olan fakir halkın geçim ve güvenliği için önem arz ediyor.

Yeşil bir ekonomide gelir ve istihdamda büyüme, karbon emisyonlarını ve kirliliği azaltacak kamu ve özel sektör yatırımları ile yürütüleceği, enerji ve kaynak etkinliğini artırmayı ve biyolojik çeşitliliği ve ekosistem hizmetlerinin kaybının önlenmesi hedefleniyor.

Bu kapsamda yatırımlar hedeflenen kamu harcamaları, politik reform ve mevzuat değişiklikleri ile değiştirilme ve desteklenmeye ihtiyaç duyuyor.

Yeşil ekonomiye geçişle çevresel kalite ve sosyal kapsama büyürken, temel amaç ise ekonomik büyüme ve yatırım imkânı oluşturmayı öngörüyor.

Daha geniş çevresel ve sosyal kıstas işbirliği için kamu ve özel sektör yatırımı için şartlar oluşturmak hedefe ulaşmak için önemli görülüyor.

Yeşil büyüme ile enerjiyi daha etkin kullanan, daha temiz bir enerji sistemine geçiş ve tarım arazilerinde ve ormanlarda daha iyi tabii kaynak yönetimi hedefleniyor.

Yeşil ekonominin sadece bir seri düzenlemeler veya bir parlamento onaylamasıyla başarılamayacağı; yeşil ekonomiyi geliştirecek üç temel eleman ise akıllı tüketiciler, akıllı işletmeler ve gerçek manada öngörülü hükumetlerin ihtiyacına vurgu yapılıyor.

Tüketiciler geri dönüşümlü, enerji tasarruflu ve çevresel hedefleri destekleyecek davranış değişiklikleri ve arzulanan çevresel özelliklere sahip ürünleri satın almalarıyla yeşil büyümede büyük bir katkıya sahip olacaklar.

24 Kasım 2020 Salı

Sıfır ayakizi (Yeşil Ekonomi 19)


 Yeşil ekonomi sıfır çevresel ayakizi oluşturmayı hedefliyor.

Üretim faaliyetinde bulunan işletmelerin geri dönüşüm birimi oluşturmaları günümüz ekonomi faaliyetlerinde üretim işinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş.

Bu eksikliğin giderilmesi ve yaygınlaşması meselenin hallinde önemli bir kısmını oluşturuyor.

Bu hususta atılacak adım kaynak israfını azaltacağı gibi, yeşil istihdam açısından faydalı olacak.

Yeşil ekonomiler talep fedakârlığı üzerine bina edilmeyip, kaliteli büyüme fikri üzerine kurulmuş, ancak düşük karbon ve çevre dostu teknolojileri tercih ediyor.

Aynı zamanda bu alanda uluslararası işbirliği temel olarak kabul ediliyor.

Tabii kaynakların sürdürülebilir yönetimine özen gösterirken, ilgili stratejiler ve yaklaşımlar toplumsal olarak kapsayıcı ve adil ekonomik büyümeyi amaçlıyor.

Yeşil ekonomi dünyanın içinde bulunduğu çevresel şartların zorladığı yeni bir ekonomi modeli olarak kabul görüyor.

Yeşil ekonomi çevresel riskleri ve ekolojik bozulmaları önemli ölçüde azaltırken, hedefinde gelişmiş insan refahı ve sosyal eşitlik bulunuyor.

Açlığı önleme çabalarını kapsadığı gibi, diğer canlı türleri, tabiatı ve gezegeni ve sistemlerini de kapsamı içine alıyor.

Uzun vadede gelişmiş insan refahını hedeflerken, gelecek nesillerin önemli çevresel risklere ve ekolojik darlıklara maruz bırakılmaması üzerine inşa edilmiş bir anlayışı benimseyen kalkınma modeli olarak görülüyor.

Yeşil ekonomide başarı araştırma ve geliştirme çalışmalarına yoğunlaşmak ve bu çalışmalardan elde edilecek başarılı sonuçların uygulamaya konulmasına bağlı görülüyor.

Çevresel olarak doğru teknolojiler dâhilinde ekonomik fırsatlar ve istihdam üretimiyle ve yoksulluğu yok etmeye katkıda bulunacak kaynak etkinliğinin artışını sağlamak yeşil ekonominin hedefleri arasında bulunuyor.

Yeşil ekonomiye geçişin sürdürülebilir ticaret fırsatları oluşturacak bir potansiyele sahip olma özelliği var.

Yeşil ekonomi tedbirlerinin parçası olarak daha fazla kaynak benimsenmesi ve enerjinin etkin üretim metotları uluslararası pazarlarda uzun dönem rekabetçilik sağlamada önemli bir rol oynamaya sahip görülüyor.

Yeşil ekonomiler hükumetler ve hükumet dışı organizasyonlar tarafından değişim amacıyla ele alınan en hızlı büyüyen küresel hareketlerden biri olarak değerlendirilirken, aynı zamanda dünya çapında sosyal ve ekonomik alanda büyük bir etkiye sahip görülüyor.

Yeşil ekonomiye geçiş elemanları gelişmekte ve gelişmiş ülkelerde açıkça aynı şekilde öne çıkıyor.

Bu gibi durumlarda yeşil bir ekonomi oluşturma yaklaşımı sosyal kapsama ve bu bölgelerde yoksulluğun kazınmasıyla bağlantılı olması, fakir kesim için gıda ve enerji güvenliğini artıran kapsayıcı özelliğe sahip olması üzerinde duruluyor.

Yeşil ekonomi sistemi kapsamlı bir değişimi, kapsamlı bir zihniyet değişikliğini, bu hususta daha şuurlu ve bilgili olma üzerine inşa ediliyor.

Değişim bu derece kapsamlı olunca haliyle bu yeni ekonomi modeli toplumun her kesimini kapsıyor ve her kesimin bu hususta üzerine düşeni yerine getirmesi bekleniyor. 

23 Kasım 2020 Pazartesi

Yeşil ekonomi tanımı (Yeşil Ekonomi 18)


Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) yeşil ekonomiyi; önemli ölçüde çevresel riskleri ve ekolojik daralmaları azaltıp, gelişmiş insan refahı ve sosyal adaletle neticelenmesi olarak tanımlıyor (UNEP, 2011).

Yeşil kavramı geleceğin sembolü, hayatta kalmanın ve sürekliliğin işareti, sağlıklı ve temiz bir çevrenin işareti olarak bütün dünyada kabul görmüş kapsamlı bir kavram olarak niteleniyor…

Yeşil ekonomi tamamen yeni bir disiplin oluşturarak ekonominin kendi kavramını reform arayışıyla yeryüzündeki bütün insanlığa yardım edecek şekilde tasarlanıyor.  

En basit ifadesiyle, yeşil bir ekonominin düşük karbonlu olması, kaynakların etkin kullanılması ve sosyal muhtevaya sahip olması şeklinde tanımlanıyor.

Yeşil kelimesi temiz yollar veya ürünlerin sıfatı olarak kullanılıyor.

Yeşil ekonomi birçok kavram ve tanımları küresel olarak öne çıkarıyor.

Yeşil ekonomi terimi ilk olarak 1989 yılında İngiltere hükumeti için bir grup çevre ekonomisti tarafından hazırlanan raporda ifade edilerek bugüne kadar çok sayıda tanımı yapılmış.

Tanımların yeni bir ekonomi modelinin yolunu gösterdiği; kaynakların ekonomik olarak kullanılması, ekonomik etkinlik ve sosyal adalet; yedi temel sektör olan yeşil taşımacılık, yenilenebilir enerji, yeşil binalar, su hizmetleri, sürdürülebilir tarım ve ormanlar, temiz teknolojiler ve atık yönetimini kapsıyor.

Kalkınma plan ve programları yeşil kavramı ve anlayışı üzerine odaklanıyor.

Bu kapsamda çevresel etkileri azaltmak ve ürün geri dönüşümünü geliştirmek işletmelerin giderek öncelik verdiği ve benimsediği hususlar oluyor. 

22 Kasım 2020 Pazar

Çevre ve farkındalık şuuru (Yeşil Ekonomi 17)

 

Dünyanın içinde bulunduğu durum mevcut üretim ve atık eğilimini değiştirip daha çok çevre dostu olan ürün ve üretimlerin teşvik edilmesini gerektiriyor.

Bu dönüşüm ise biyoekonomiye, yenilenebilir biyolojik kaynakların üretimine yönelmeyi gündeme getiriyor.

Biyoekonomi bu kaynakların ve atık akışlarının gıda, yem, biyo esaslı ürünlere ve biyoenerji gibi katma değere dönüştürülmesi şeklinde açıklanıyor.

Hayatın her hareketi, geçimimizi kazandığımız her yolun on yıl içinde değişmiş olacağına işaret ediliyor.

İnsanların geçim yolunu etkileyen bu değişimin sürdürülebilir işletme modellerine doğru hareket ediyor olması ve fosil yakıtlardan uzaklaşması şeklinde olacağı hedefleniyor.

Dünya acil olarak fosil tabanlı ambalaj, tekstil, inşaat ve kimyasal ürünlerde yenilenebilir alternatif olanlara ihtiyaç duyuyor.

Bu bakımdan ormanlar biyolojik eseaslı ürünlerin üretiminde biyoekonominin önemli bir kısmını oluşturuyor.

Yeşil ekonominin bir ayağı olarak sıfır atık oluşturma hedefleniyor.

Sıfır atık projesinin hedefine ulaşması için atıkların kaynağında (evlerde, fabrikalarda, toplu yaşanılan ve çalışılan alanlarda) ayrıştırılarak geri dönüşüme gönderilmesi bu çerçevede yer alıyor.

Araştırmalar denize atılan bir plastik şişenin 500 yılda, bir gazete kağıdının altı haftada, bir teneke kutunun 100 yılda ve en zor ayrışan atık olan camın ise çok daha uzun yılları kapsayan bir zaman diliminde yok olacağını gösteriyor.

Bu atıklar, verdikleri zararların yanı sıra denizde yaşayan canlıların da yaşamını tehdit ediyor.

Bu bilgilerden yola çıkarak çevre sorunları ile mücadelede önemli adımlar atılıyor ve bu amaca yönelik faaliyetler planlanıyor.

Bu hususta yapılması gereken ise işi tek yönlü değil de, meseleyi bütünüyle ele almak olacak.

Çevreye ve tabii kaynaklara gösterilmesi gereken özen, saygı ve farkındalık şuurunu geliştirmek ise bu işin eğitim ve öğretim tarafını kapsıyor.

Bu husustaki eksikliği gidermek için toplum kesimlerinin bu konuda hassasiyetinin gelişmesine ve sorumluluk üstlenmesine ihtiyaç var.

Teknolojik gelişmeler, şehirleşmenin artması, nüfusun çoğalması tabii kaynaklar üzerinde büyük baskılar oluşturuyor.

Bu olumsuz gelişmeyi durdurmak ya da azaltmak amacıyla uluslararası toplum çeşitli etkinlikler ve toplantılar düzenliyor.

Son on yıllarda bunu telafi etmek amacıyla ilgili kişi ve kurumlar tarafından artan bir şekilde çalışmalar ve faaliyetler başlatıldı.

Söz konusu insan hayatının idamesi için elzem olan kaynakların korunması olunca, bu kaynakların sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması için gereken çabayı göstermek kaçınılmaz oluyor.

Amaç sürdürülebilir gelişmeyi başarmak için nasıl bir yeşil ekonomi inşa edilebilir, bu dönüşüm yapılırken insanları yoksulluğun dışına taşımak da bu değişimin önde gelen hedefini oluşturuyor.

Aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma için uluslararası koordinasyonu geliştirecek kurumsal çerçevenin nasıl genişletileceği ve politik taahhütlerin etkin uygulamasını artırmak amaçlanıyor.


21 Kasım 2020 Cumartesi

Sürdürülebilir gelişme ve sıfır açlığı başarmak (Yeşil Ekonomi 16)

 

 

İnsan faaliyetleri ve sorumsuzluk toprak kirliliğinin ana kaynağı olarak gösteriliyor.

Sürdürülebilir toprak yönetim uygulamalarını benimsemenin mümkün ve gerekli olduğu üzerinde duruluyor.

Bu nedenle FAO sağlıklı topraklar için politik destek ve önemli oranda artan yatırımlar için çağrıda bulunuyor.

Güvenli ve besleyici gıdaları sağlamaya yardım edecek sağlıklı toprakların devamlılığını sağlamak sürdürülebilir gelişme hedeflerini ve sıfır açlığı başarmak için esas kabul ediliyor.

2018 yılının Dünya Toprak Günü teması “Toprak kirliliğine çözüm ol” idi.

Bunun için ülke, sanayi ve tüketim seviyesinde kirliliğin azaltılması hususunda FAO bir takım tavsiyelerde bulunuyor.

Büyüyen şehirler %80’i geri dönüşümlü olan büyüyen çöp dağları üretiyor ve bunlar toprağa intikal ediyor.

Bilinen çöp atıklarının yanında teknolojiler geliştikçe elektronik atıklar da topraklar için yeni bir tehdit oluşturuyor.

Her yıl 50 milyon ton elektronik atık üretiliyor.

Bu da topraklarımızı olumsuz etkileyen en hızlı büyüyen kirlilik problemlerinden biri olarak görülüyor. 

Bu nedenle FAO eski cihazları atmaktansa bunları bağışlamak veya geri dönüşüme gönderilmesi tavsiyesinde bulunuyor.

FAO’nun açıklamasına göre, 11 Avrupa ülkesinin tarım topraklarının yaklaşık %60’ı tarım ilaçlarının kalıntılarını ihtiva ediyor.

Bu nedenle FAO hükumetlere tarım kimyasallarının sorumlu ve sürdürülebilir yönetim gelişmesi hususunda tavsiyede bulunuyor.

İnsan ve çevre sağlığına en fazla zararlı olan atıklardan biri de plastik türleri.

Üretimde sağladığı kolaylıklar nedeniyle plastik türlerinin girmediği sanayi dalı yok.

Plastikler gıdaların muhafazasına yardımcı oluyor ve binlerce diğer faydalı kulanım alanları var…

Ancak gelinen durumda plastikleri azaltma ihtiyacı ve hatta tamamen bunlardan kurtulma yollarının arayışı ve çabaları var.

Plastiklerin çevreye, topraklara, akarsulara, okyanuslara verdiği zararlar ürkütücü seviyeye ulaşmış durumda.

Araştırmalara göre, üretilen plastiklerin üçte biri topraklarımızda son buluyor, sonra gıda zincirine ve çevreye dâhil oluyor.

Kaynaklara göre, üretilen plastik atıkların yüzde 90’ı geri dönüştürülemiyor.

Geçtiğimiz 60 yılda plastik kullanımında patlama meydana geldi ve bunun sonucu olarak insanlık 6,3 milyar ton plastik atık üretti.

Plastik atıkları çevreyi kirletiyor ve okyanuslara sürükleniyor.

Eğer mevcut üretim ve atık eğilimi devam ederse, çöplük alanları 2050 yılına kadar 12 milyar metrik ton plastik atıkla dolacak ve okyanuslar balıklardan çok plastik atık ihtiva etmiş olacak.


20 Kasım 2020 Cuma

Topraklar sessiz müttefikimiz (Yeşil Ekonomi - 15)

 

Sürdürülebilir toprak yönetimi ‘Sürdürülebilir Gelişme Hedeflerini’ başarmak için temel kabul ediliyor.

Bu hedeflerin çoğu hayatın, gıda üretimi ve suyun sürdürülebilirliği için toprağın merkezi rolünü ortaya çıkarıyor.

Birleşmiş Milletler 'İkinci Uluslararası Toprak Yılı' nedeniyle insan hayatı için toprakların temel rolleri hakkında sivil toplum ve karar belirleyicilerin tam farkındalık oluşturmasını istiyor.

Aynı zamanda gıda güvenliği, iklim değişimi adaptasyonu ve azaltılması, temel ekosistem hizmetleri, yoksulluğun hafifletilmesi ve sürdürülebilir gelişmeye toprağın katkısının öneminin tam anlaşılmasını başarma arayışı var.

Toprakların gıda üretiminde sessiz müttefikimiz olduğuna vurgu yapılıyor.

2050 yılına kadar büyüyen nüfusun gıda ve beslenme ihtiyacının %60 daha fazla olacağı tahmin ediliyor.

Sağlıklı toprak ise sağlıklı besin üretimi için esas kabul ediliyor.

Besin maddeleri tükenmiş bir duruma dönüşmüş olan toprak, gıda maddelerinin temeli olan tarım ürünlerini üretemiyor.

Eğer toprağımızı korur ve sürdürebilir yapıya kavuşturursak, iklim değişikliği ile mücadele edebileceğiz.

Toprak aynı zamanda ekosistemlerin de temel bileşenini oluşturuyor…

Toprak kirlenmesini ele alacak acil eylem planına ihtiyaç duyuluyor.

Toprak kirlenmesi küresel gıda güvenliği ve emniyetine karşı pozisyon alan çok sayıda tehditleri kapsıyor.

Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Organizasyonu (FAO) dünya toprak günü nedeniyle yaptığı açıklamayla tavsiyelerde bulunuyor.

Binlerce kimyasal, plastik, elektronik atık ve işleme tabi tutulmadan atılan atık sular toprak kirliliğinin kaynağını oluşturuyor.

Toplam gıda üretiminin yüzde 95’i doğrudan veya dolaylı olarak topraktan üretiliyor. Fakat insan faaliyetlerinin yıllar süren alışkanlıkları dünya çapında kirlenmiş toprak mirası bırakmış.

FAO’nun raporuna göre, toprak kirlilik tehlikesi dünya çapında endişe uyandırmalı. Kirlilik sonuçlarının topraklarımızı azaltmakla kalmayacağı, neticede yediğimiz gıdalar ve içtiğimiz sular ve soluduğumuz havayı da zehirleyebileceği ikazı yapılıyor.

Toprak kirliliği gıda güvenliğini azaltıyor; kirleticiler sadece toksik seviyesiyle ürün verimliliğini azaltmıyor, aynı zamanda hayvanlar ve insanların tüketimi açısından güvensizliğe sebep oluyor.

Yediğimiz gıdanın, içtiğimiz suyun, teneffüs ettiğimiz havanın etkileri, sağlığımızı ve bütün organizmaların sağlığını olumsuz etkiliyor. Açıklamaya göre toprakların yüzde 33’ü kötüleşmiş ve alarm veren bir oranda bozulmaya devam ediyor...

Topraklar kirleticiler için bir filitre görevi yapıyor.

Ancak bu koruma kapasitesi aşıldığında kirleticiler çevreye ve gıda zincirine zarar verebiliyor.

Bu durum bitkileri tüketim için riskli ve güvensiz yaparak gıda güvenliğini zayıflatıyor.


19 Kasım 2020 Perşembe

Sürdürülebilir Toprak Yönetimi Yeşil Ekonomi (14)


 Dünyada temiz teknolojiye, yeşil altyapıya ve yeşil istihdama dayalı sürdürülebilir bir ekonomi inşa etme çabası her geçen gün ağırlık kazanıyor. 

Temiz bir ekonomi modelini başarma çabası yanında, büyümeyi de aksatmadan sürdürmek amaçlanıyor.

Bu çerçevede dünya ekonomilerinin yeşil ekonomiye, biyoekonomiye, mevcut olandan daha temiz büyümeye doğru yönelme çabaları var.

Bu kapsamda küresel çaba düşük karbonlu, sürdürülebilir ekonominin üreteceği yeni şirketler ve yeni başarı beklentisi içinde bulunuyor.

Düşük karbonlu ekonomilerin uygulamaya alınması planları yapılıyor dünya çapında. Böylece enerji etkinliği, karbon yakalama ve depolama, yenilenebilir enerji, yakıt pilleri, ulaşım teknolojisi, enerji depolama ve akıllı şebekeler dâhil temiz enerji teknolojilerinin desteklenmesi ön planda tutuluyor.

Bu amaçla ‘temiz teknoloji sektörünün’ hızlı büyümesi enerji sektörünün daha güçlü olmasına ve daha sürdürülebilir olmasına yardım edecek, düşük karbonlu ekonomiye geçişe ve gelecek nesiller için fırsatlar oluşturmaya katkıda bulunacak.

Birçok yenilikçi inisiyatifler özelikle tarım ve sanayide çiftlik kalıntılarını ve atıklarını yenilenebilir enerji kaynaklarına dönüştürerek bu önemli potansiyel değerlendirilmiş olacak. Özellikle tarım üretimi bir hayli yüksek olan ülkemiz bu açıdan ayrı bir öneme sahip bulunuyor.

Bu tedbirler silsilesiyle çevre ve çevrenin içinde barındırdığı tüm unsurları korumak ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmak hedefleniyor.

Bu nedenle gelişmeler karşısında 1992 yılında Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen Çevre ve Kalkınma Konferansı, 2002 yılında ise sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi ve daha sonra 2012 yılında yoksulluğu bitirecek sürdürülebilir kalkınma bağlamında yeşil bir ekonomi ve sürdürülebilir kalkınma için kurumsal çerçeve temaları hakkında görüşmeler yapıldı.

Çevresel konular temelde üç ana başlıkta toplanıyor.

Hava, su ve toprak tabii sermayenin üç önemli ögesini oluşturuyor.

Artan şehirleşme, orman azalması, sürdürülemez arazi kullanım modeli ve yönetim pratikleri, kirlilik, aşırı otlatma ve iklim değişikliği sebebiyle toprak oranındaki azalmanın geri çevrilmesi için yapılacak çalışmalar hayati önem taşıyor.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün (FAO) tahminine göre küresel toprak miktarının %33’ü yok olmuş durumda.

Toprak tabii sermayenin olduğu kadar tarım üretiminin de vazgeçilmez bileşenlerinden biri.

Zirai üretim için işlenebilir toprak tabakasının oluşumu yüzlerce yıllık bir zaman dilimini gerektiriyor.

Bu nedenle bu husustaki yanlış eğilimi sürdürülebilir toprak yönetim uygulamalarıyla tersine çevirmek gerekiyor.