12 Kasım 2020 Perşembe

Yeşil Ekonomi (7)

 

Kahverengi büyüme ağırlıklı olarak fosil yakıtlara bağımlı olan ekonomik kalkınmayı tasvir ederken, üretim ve tüketimde çevre üzerinde meydana getirdiği negatif yan etkileri dikkate almıyor.

Yeşil büyüme enerjiyi daha çok etkin kullanan, çok daha temiz enerji sistemine geçişi ima ediyor ve özellikle tarım arazileri ve ormanlarda çok daha iyi tabii kaynak yönetimini tavsiye ediyor.

Değişmekte olan iklim taşkınlara, kuraklıklara, sıcak hava dalgalarına ve diğer tabii felaketlere yol açarken, iklim değişiminin etkilerini hafifletmeye yardım edecek sektörlerin birçoğunda stratejik eylem planı ihtiyacına işaret ediliyor. 

Bugün Avrupa ve Orta Asya ülkeleri iklim eylem planı yaparak iklim değişikliğinin negatif etkilerini hafifletmeye başlayıp eş zamanlı olarak yarın için ekonomik etkinlik ve verimliliği artırıyor.

Ülkeler sadece sera gazı emisyonlarını düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda solunum yolları gibi sağlık konularına sebep olan hava kirliliğini azaltarak, kendilerini daha fazla rekabetçi yapacak olan ekonomi türlerine yöneliyor...  

BM’nin 2013 yılında hazırlamış olduğu bir rapora göre, içinde bulunduğumuz yeni bin yıl başladığından bu yana, yani 2000 yılından beri dünya 40’ın üzerinde büyük ihtilaflara ve 2500 felakete maruz kalmış, milyonlarca insanın ölümü yanında 2 milyardan fazla kişi bu durumdan etkilenmiş.

Bu trajik olaylar sadece altyapıları yıkmakla kalmayıp, insanların yerleşim yerlerini terk etmelerine neden olurken, insan güvenliğini tahrip etmiş; su, arazi ve ormanlar gibi hayatın sürdürülebilirliği için temel teşkil eden tabii kaynakların azalmasına, tahrip ve yok olmasına neden olmuş.

Gerçi dünya yaratıldığından beri bir değişimler silsilesi içinde bulunuyor, geçmişte var olan bazı canlı türlerin soylarının çok önceden tükendiğini kaynaklar gösteriyor.

Ancak o dönemlerde insan topluluklarının az olması, insan ihtiyaçları için tüketilen tabii kaynakların günümüz büyüklüğündeki oranda olmaması ve bu oranda zarara uğramaması, tehlikenin vahametini göstermiyordu.

Bir başka husus ise insan faaliyetleri tabii dengenin bulunduğumuz yüzyıldaki oranda tahribat ve bozulmasına yol açmazken, tabii sermaye kendini yenileme kabiliyetini muhafaza edebiliyordu.

Bir başka ifadeyle tabii sermaye arzı, talep dengesi, ihtiyaç duyulan miktarın çok üzerinde bulunuyordu.

Bu durum da bozulan ve tahrip olan yerlerin zaman içinde onarılmasına ve eski yapısına kavuşmasına imkân tanıyordu.

Günümüzde ise özellikle ağırlıklı olarak insan faaliyetlerinin asırlar süren faaliyetleri neticesinde ihtiyaçlarının karşılanmasında zaruri olan kaynaklar bir yandan azalma eğilimine girerken, diğer taraftan yoğun kirlilikle karşı karşıya kalmış durumda.