11 Kasım 2020 Çarşamba

Yeşil Ekonomi (6)


 1981 yılından 2005 yılına kadar küresel milli gelir iki kattan fazla büyümüş, fakat bu arada dünya ekosistemlerinin %60 azaldığı veya sürdürülemez bir şekilde sömürülmüş olduğu gözleniyor.

Bu sağlıksız gelişme birtakım endişeleri de beraberinde getirmiş.

Mevcut gidişatın devamı halinde, yeryüzünün sürdürülemez bir mecraya doğru itildiğine dikkat çekiliyor.

Gelinen noktada yeryüzünde kendisini yenileme oranından çok daha fazla tabii kaynak tüketildiği ve insanoğlunun bu faaliyetleri sonucu gezegenin tabii yapısının çarpıcı bir şekilde değiştiği gözleniyor.

Bu kötü gidişat ise kaynaklar üzerinde yenilenemez bir baskı oluşturuyor.

Hayat destek sistemlerinin bir sonucu olarak tabii sermaye giderek bir çöküş sürecine doğru ilerliyor.

Bir taraftan artan nüfus, dolayısıyla bu nüfus artışı gelişen ve değişen şartlar doğrultusunda şehirleşme hareketini giderek yaygınlaştırıyor.

Gelinen noktada dünya ekonomilerinin temiz büyümeye doğru değişim gösterdiği ve küresel çabanın yeni şirketler ve yeni refah üretecek düşük karbonlu, sürdürülebilir ekonomiye doğru yöneldiği gözleniyor.

Uluslararası tartışma sürdürülebilir gelişmeye giden yol olarak yeşil bir ekonomiye doğru geçiş üzerine odaklanırken; ekolojik, ekonomik ve sosyopolitik olarak üç boyut üzerine entegre oluyor…

İklim değişimi taşkınları, kurakları, sıcaklık dalgalanmalarını, orman yangınlarını ve diğer tabii felaketleri tetikler hale gelmiş.

Kaynaklara göre, 2012 yılında Avrupa ve Orta Asya’da birçok ülke su taşkınları ve kuraklıklar nedeniyle yüzde 25-50 arasında tahıl ürünlerinde kayıplar yaşadığını gösteriyor.

Dünya Bankasına göre, 2010 yılında Rusya tarım sektörü son elli yılın en kötü kuraklığına sahne oldu.

Yine Dünya Bankasının gözlemlerine göre, 1990’ların başında Sovyetler Birliğinin çökmesinden sonra Avrupa ve Orta Asya bölgesi bir ekonomik değişime girdi, planlı ekonomiden bugünün serbest piyasa ekonomisine geçiş yaptı.

İçinde bulunduğumuz yeni bin yılın ilk on yılında bu ülkeler kamu hizmetlerini, eğitimi ve sosyal güvenlik ağlarını geliştirerek sosyal bölünmeden kapsayıcılığa doğru harekete geçti.

Bu ülkeler ikinci on yılda bir başka dönüşüme girmiş bulunuyor, kahverengi büyümeden üretimi ve tüketimi daha sürdürülebilir yapacak, hayat kalitesini artıracak ve iklim değişiminin etkilerini azaltacak yeşil büyümeye doğru hareket ediyor.