18 Nisan 2016 Pazartesi

Growing for the 25th consecutive quarter


 
Turkish economy sustained its growth for the 25th consecutive quarter with 5.7 percent that gained in the last quarter of 2015.

Despite strife and wars both in the surrounding countries and neighboring countries, as well as the global economic disruption that has not achieved stability since 2007-2008; Turkish economy achieved a growth rate of 4 percent in 2015.

This growth rate performs dynamism of robust Turkish economy.

Performing 4 percent growth in 2015 in the negative conditions regarding strife, war and unstable conditions for over 5 years in Iraq and Syria, as well as brutality of DAESH terrorist organization in the region, Turkish economy is signaling its growth potential for the upcoming years.

Accordingly, once the strife and wars in neighboring countries end up, the giant potential of the Turkish economy will expose its real power. The economy would be able to display its real performance at that time.

The growth in Turkish economy despite strife and wars in neighboring and surrounding countries, geopolitical risks and general elections held in 2015, growth rate is perceived as a success story.

According to the analysts, in a conjuncture which geopolitical risks have increased in the region, the growth rate in the Turkish economy is attributed to the domestic consumption especially having sold one million vehicles in 2015.

Also having young population would spur the Turkish economy to mobilize the domestic consumption because of being a key pillar of economy.

As for 2016, the economic uplifting in the European market and the European Central Bank’s measurements interpreted as the positive developments for the Turkish economy.

Also continuity of low oil prices will push the Turkish economy to the positive direction this year, as well as last year.

Another positive development for the Turkish economy is low crude oil prices which play remarkable role to reduce Turkish current account deficit. 

In the framework of these positive developments in terms of economy, expectations for the growth in 2016 would be the same with this year.

Performing growth for the 25 consecutive quarters also shows the stability of Turkish economy.

On the other hand, Turkish economy showed the fourth growth performance in G20 countries last year.

Also growth of the Turkish economy shows a higher performance than the world economy which is predicted 2.9 percent for last year and as for 2016 the growth rate is foreseen 3.1 percent.

The growth for the 25th consecutive quarter is also regarded as an indicator of success in the economy management of the ruling party.

In conclusion, once strife and wars in neighboring and surrounding countries finish, growth rate might raise more than this in the upcoming years…

14 Nisan 2016 Perşembe

İslam ülkelerinin atıl dinamizmi


 

 

İslam İşbirliği Teşkilatı 13. Toplantısı İstanbul’da toplandı. İslam dünyasının mevcut durumda içinde bulunduğu sıkıntılar göz önüne alındığında bu toplantı bu açıdan büyük önem arz ediyor.

İslam toplumlarının beklentisi, özellikle insani sorunlara çözümler getirecek kararların alınması yönünde.

İslam dünyasının sahip olduğu politik, ekonomik güç ve dinamizm bugüne kadar olması gereken ölçüde hayata geçirilememiş.

Toplantıda görüşülmesi, tartışılması gereken ve İslam dünyasını yakından ilgilendiren hayati konuların var olduğunu tahmin ediyoruz.

Toplantı sonrasında deklare edilecek konuların başında Suriye, bölgemiz ve İslam dünyasını yakından ilgilendiren önemli konular bulunuyor olması.

Söz konusu konuların başında terör, sömürü dünyasının bugüne kadar kayıtsız kaldığı ve lafla geçiştirdiği İslam dünyası açısından hayati konular var.

Bu hayati ve insani konular hakkında kararlı, tutarlı ve çözüm getirecek kararların alınması ve BM’nin bu kararları desteklemesi için çaba gösterilmesine ortam oluşturması önem taşıyor.

Bir başka önemli konu ise terör örgütlerinin mantar biter gibi İslam ülkelerinde teşkilatlanması, İslamiyet’le ilgisi olmayan terörü İslam’la özdeşleştirme çabalarına son verilmesi, bu örgütlerin İslam ismiyle anılmaması için gerekli çabanın gösterilmesi.

Bugün İslam dünyasının içine düşürüldüğü sıkıntılı durum ve çıkmazın öncelikli nedeni İslam ülkelerinin bu duruma düşen ülkelere karşı duyarsız kalmalarından ileri geliyor olmasıdır.

İslam ülkelerinin birçoğu petrol zengini ülkeler.

İster istemez bu zenginliklerin geçtiğimizde asırda nerelere akıtıldığı sorusu akla geliyor.
Bu zengin kaynakların öncelikle çeşitli şekillerde fakir olan İslam ülkelerine aktarılmadığı, dolayısıyla bu ülkelerin bir asır boyunca mağdur duruma düşmesine zemin oluşturduğunu unutmamak gerekiyor.

İslam ülkelerinin elbette ele alınması açıklıkla, samimiyetle tartışılması gereken çok sayıda gündem maddesi var.

Öncelikli gündemin yanında, İslam dünyasını yakından ilgilendiren konuların da gündeme alınarak konuşulup, tartışılarak en azından bir plan dahilinde çözüme kavuşturulmasında bu teşkilat önemli role ve potansiyele sahip.

Dünyadaki bu tür birliklerin faaliyetlerinin ve doğurduğu faydalar göz önüne alınırsa bu toplantının da önemi ortaya çıkmakta.

İslam ülkelerinin ve diğer mazlum ve mağdur duruma düşürülmüş ülkelerin bir araya gelmesi küresel meselelere çözüm getirecek güçtedir.

Yine önemli bir insanlık sorunu olan mültecilerin durumu ki bunların büyük bir bölümü Müslüman ülkelerin vatandaşı çözüm bekleyen önemli bir insani konu.

Temenni edilir ki artık İslam İşbirliği Teşkilatı bu toplantıyla bugüne kadar içinde bulunduğu atıl durumdan çıkar hem insanlık ve hem de mazlum duruma düşürülmüş Müslümanlar lehine olacak dinamizmini harekete geçirir.

2 Nisan 2016 Cumartesi

Terör İslamiyet’le özdeşleşir mi hiç?


 

 

Terör kısaca çevrede ezici bir korku ve endişe hissi oluşturmak şeklinde tarif ediliyor.

Terörizm kelimesi Fransızca bir kelime ve 1793-1794 yıllarında Fransa’da görüldüğü kaydediliyor.

Fransızcada terörizm kelimesi Latince korkutmak anlamına gelen ‘terreo’ kelimesinden türetilmiş.

Terörizmin farklı türlerinin olduğu ifade ediliyor.

Terör olaylarının özellikle İslam’a atfedilmesi Filistinlilerin işgalci İsrail devletine karşı kendi topraklarını savunmak için kurdukları bir nevi askeri birliklerle olmuş. Filistinliler haklı olarak savunmalarını yapmak için oluşturdukları savunma metotlarında bugüne kadar başarılı olamadıkları, çok sayıda savunmasız, masum vatandaşını acımasız bir şekilde kaybettiği gibi toprakları da ellerinden alınmış.

Birleşmiş Milletler ise her defasında Filistinlilerin maruz kaldığı insanlık dışı muameleye sadece basit bir kınamayla karşılık vermiş, bugüne kadar bir geçiştirme politikası uygulamış.

Asırlarca yaşadıkları kendi topraklarında birer mülteci durumuna düşürülen Filistinlilerin bu savunma şeklinin İslam âleminin bir yafta ile özdeşleşmesine yol açmış, bu da karşı tarafın maksatlı bir planı mı sorusunu akla getiriyor.

Filistinliler haklı davalarındaki savunmalarını kurumsal bir yapı oluşturarak yapabilirlerdi.

Filistin’in karşılaştığı bu durum ise sömürü çevreleri için ilham kaynağı olmuş.

Komplolar planlayarak bütün İslam dünyasını terörist akımlarla çökertme girişimleri başlatmışlar.

Bu komplonun en bariz ve en çarpıcı örneği Amerika’daki 11 Eylül saldırısının Müslümanlar tarafından yapılma iddiası bütün Müslümanları töhmet altında bırakmış.

Tamamen aydınlatılmamış bu olaydan sonra Müslüman ülkeler hedef haline gelmiş her biri potansiyel bir tehdit olarak gösterilmiş.

Şimdi bölgemizde yaşanan terör olayları, iç savaşlar, katliamlar bu olaydan sonra giderek artış göstermiş.

Özellikle son yıllarda birçok İslam ülkesinde mantar biter gibi terör örgütlerinin kurulması bu kötü ilhamdan kaynaklanmış.

Tabi, öncelikle bu işe uygun piyonların varlığı terörün de sürdürülebilir bir vaka olmasına neden olmuş.

Terör örgütüne eleman kazandırmak yalan ve yanlış propaganda unsuru önemli rol oynuyor.

Eleman açısından güçlenmek için önemli olan kandırılmış kişileri örgütün içine çekmekten geçiyor. Bir kez o çemberin içine çekildikten sonra örgüt açısından gerisi kolaylaşırken, örgüte giren aldatılmışlar için ise işin zor kısmı başlamış oluyor.

Terörde iki seçenek var ikisi de ölüme gidiyor. Ya ölecek ya da masum insanları öldürecek.

Ya söylenilenleri acımasızca yapacak ya da canından olacak. Terör ölmek ve öldürmek üzerine kurulmuş bir denklem.

Bu husus terörün piyonları için geçerli. Üst düzey piyonlar, sözde yönetim kadrosunda bulunanlar ve sözde yasal sınırlar içinde kalan uzantıları için ise belli bir süre için geçerli.

Terörün en bilinen özelliklerinden biri de er veya geç bütün unsurlarını kendi sistemi içinde şu veya bu şekilde bitirmesidir…

Terörün ve teröristin oluşmasında nelerin rol oynadığı hususunda her ferde çok önemli görevler düşüyor. Toplumsal bozulmamı, kişisel bozulmamı, ahlaki bozulmamı, bir toplum olmanın ve bir milletin varlığının sürdürülmesi için temel değerlerin erozyona uğratılması mı, sistemde bulunan boşluklar mı, aksaklıkları mı, eğitim ve öğretimin eksiklikleri mi, ailedeki eğitimin yanlışlıkları mı veya bunların haricinde başka etkenler mi, üzerinde durulması ve giderilmesi gereken hususlar...

Özellikle neden bu melanet sadece ağırlıklı olarak İslam toplumlarında zuhur ediyor; İslamiyet adına bilinmesi gereken temel değerlerin eksikliğinden mi, yanlış öğretilmesinden mi? Bu husus üzerinde durulması gereken hayati konular...