12 Temmuz 2020 Pazar

Fethin ve egemenliğin sembolü Ayasofya




Ayasofya camiinin stratejik önemi vardı. Müzeye dönüştürülmesi aslında egemenlik ve bağımsızlık surunda açılmış bir yaraydı.
Ayasofya açılmasaydı İstanbul’un fethi yara almış olacaktı.
Bu nedenle Fatih Sultan Mehmed Han o hayati vasiyeti yazmışdı.
Açılmamış olsaydı bu yara giderek kanserleşerek uluslararası alanda ülkemiz adına daha büyük sıkıntılara neden olabilirdi. Bağımsızlığın ve fethin düşmanlarına önemli bir koz vermiş olurdu. Çünkü emperyalistlere bırak elini parmağını versen bütün bedeni alacak gerekçe ve bahane bulurlar.
UNESCO tarafından kültür mirası olarak kabul edilmesi, eser tekrar camiye dönüşümüyle özelliğinden bir şey kaybetmiş olmuyor. Eser aynı eser, eğer UNESCO bu dönüşümü bahane ederse taassubi bir yaklaşım sergilemiş olur…
Yunanistan’da kapatılan, başka amaçlarla kullanılan çok sayıda cami var, zaman zaman gündeme geliyor. Yunanistan'ın bu hususa itiraz etmeden önce o camileri aslına dönüştürmesi gerekir.
Yine İspanya’da bırakın Müze olmasını, kiliseye çevrilen camiler var.
Ayasofya'nın kapatılması ve müzeye çevrilmesi aslında kalenin içten fethedilmesine yönelik atılmış önemli bir adımdı.
Sultan ileri görüşlülüğünü asırlar öncesinden göstererek bu hususun önemini vasiyetinde belirtmiş. Çok şükür bu vasiyete sahip çıkıldı. Cami tekrar ibadete açıldı.
Ayasofya'nın 86 yıl sonra tekrar cami olarak açılması sadece ülkemizde değil, diğer İslam ülkelerinde de memnuniyete vesile oldu. Bu da özellikle Müslüman ülkelerden ülkemize gelerek camiyi ziyaret edeceklerin sayısının artmasına işarettir.
Bu durum meselenin görünen ve İslam alemi için memnuniyet veren tarafı.
Bu işin bir de görünmeyen yüzü var.
Bunu da ülkemizin geçmişte yaşadığı ve tamiri mümkün olmayan dinini, vatanını seven toplum vicdanında iz bırakan bir acıdan biliyoruz.
Tek parti fethin sembolü olan bu camiyi müzeye çevirdiği gibi, minarelerimizden günde beş vakit yükselen ezanın aslını değiştirerek Türkçe yapmıştı.
Merhum şehit başbakan iktidara gelince bu önemli yanlışı düzelterek ezanı aslına kavuşturdu.
Ancak bu hayırlı icraat bazılarının kinini artırmış, neticede merhum başbakan Menderesi iki bakan arkadaşıyla dar ağacına götürmüştü.
Bu nedenle akıldan çıkarılmaması gereken bu önemli husus Ayasofya'nın Fatih Sultan Mehmed Hanın vasiyeti ve fethin sembolü olması nedeniyle 86 yıl sonra tekrar camiye kavuşturulması İslam düşmanlarının kinini de tekrar harekete geçirecektir.
"Su uyur düşman uyumaz" atasözü gereğince bu konunun elbette gözden uzak tutulmayacağı, uyuyan hain hücrelerin harekete geçmesine ve yenilerinin türemesine fırsat verilmemesi için gerekli hassasiyet gösterilecektir herhalde.

3 Temmuz 2020 Cuma

"Kaosa karşı en iyi aşı gıda"



Gıda ve su, başta insan olmak kaydıyla bütün canlıların yaşantılarını ve gelişmelerini sürdürmeleri için ihtiyaçlar arasında ilk sırada yer alıyor. Buna ilaveten temel ihtiyaçlar arasında giyinme ve barınma var. Özellikle savaş, iç karışıklıklar ve uzun süreli musibet anlarında gıda ve suyun önemi daha fazla ön plana çıkıyor. 
Günümüzde insanlığın karşı karşıya kaldığı çevre problemleri ise yeterli gıda üretimi ve temiz su için önemli bir tehdit unsuru oluşturuyor. 
Bu mevcut sıkıntılara ilaveten bir de beklenmedik bir şekilde meyana çıkan ve bütün dünyayı saran bir sıkıntı olan kürsel virüs gıdanın önemini daha çok artırıyor.
Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programına (WFP) göre, halen dünyada dokuz kişiden biri yetersiz besleniyor. Bir milyara yakın insan gıda güvenliğinde bulunmuyor. Aslında küresel beslenmedeki bu yetersizlik on yılların meselesi olarak dünya gündeminde yer alıyor.
Ancak buna ilaveten Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı COVID-19 nedeniyle on milyonlarca insanın bu yıl muhtemelen aç kalacağını açıklıyor. Yıl sonundan önce, 270 milyon insanın gıda güvensizliği ile yüzleşeceği söz konusu kurumun yaptığı yeni tahminlerle belirtiliyor.
Bu rakamın şu anda bütün dünyayı saran virüs salgınından öncesine göre yüzde 82 artış olduğu ifade ediliyor.
Salgında cephenin zengin dünyadan fakir olanlara doğru kaydığı vurgulanıyor.
Latin Amerika ülkeleri sağlık krizinin en kötü etkisini yaşıyor ve gıda yardımına  ihtiyaç duyanların sayısında yaklaşık üç kat artış var.
İş kayıpları ve ödemelerdeki sert düşüş nedeniyle alt ve orta gelirli ülkelerdeki şehir toplumlarını kapsayan bu durum söz konusu kesimi yoksulluğa sürüklüyor.
Açlık artışları aynı zamanda batı ve orta Afrika’da meydana geliyor ki bu kıt'ada açlık kronik bir durum arz ediyor ve gıda güvensizliği olan insanların sayısının %135 arttığına işaret ediliyor.
Güney Afrika’da gıda güvensizliğindeki artış oranı ise %90.
Yükselen açlıkla baş etmek için, Dünya Gıda Programı salgın dolayısıyla tarihinin en büyük insani müdahalesini üstleniyor.
Dünya Gıda Programı geçen yıl 97 milyon olan gıda desteğini bu yıl 138 milyon insana yükseltmeyi hedefliyor.
Bunu başarmak için önümüzdeki 6 ay boyunca 4,9 milyar dolarlık kesintisiz bir fonun gerekli olduğu belirtiliyor 83 ülkeye yardımda bulunmak amacıyla.
Aşı bulununcaya kadar kaosa karşı gıdanın en iyi aşı olduğunu belirtiyor.
Bu yapılmazsa artan sosyal huzursuzluk ve protestoların görülebileceği, buna ilaveten göçlerde yükselme, ihtilaflarda derinleşme ve yaygın yetersiz beslenmenin artacağı hatırlatılıyor.