22 Eylül 2019 Pazar

74. BM Genel Kurulu



23 eylül Pazartesi günü itibariyle her yıl düzenlenen Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısı başlıyor.
Hükumet ve devlet başkanları veya temsilcileriyle toplanan BM genel kurulunda katılımcılar kendi ülkeleri, bulundukları bölge ve dünyanın içinde bulunduğu sıkıntılara konuşmalarında yer veriyorlar.
İnsani sıkıntıların giderilmesi için çözüm teklifleri sunuluyor.
BM’nin asıl kuruluş gayesi de insanlığın içinde bulunduğu problemlere çare bulmak.
Son on yıllarda küresel insani sorunların çözüme kavuşması yerine giderek daha da kronikleşmiş.
Bu insani sıkıntıların bir çoğu İslam ülkelerinde bulunuyor.
70 yılı aşan sürede çözüme kavuşturulmayı bekleyen Filistin meselesi başlangıçtan bu yana giderek kötüleşmiş, onbinlerce Filistinli evini, toprağını, yakınlarını ve hayatını kaybetmiş.
Yine onbinlerce Filistinli göç etmek zorunda bırakılmış.
İsrail ordusunun canı ne zaman isterse savunmasız insanların üzerine en ağır silahlarla saldırmış; bebek, çocuk demeden sivil insanların üzerine bombalar yağdırmış.
Savunmasız insanların evlerini başlarına yıkmış.
İsrail devletinin Filistin topraklarını işgali ilk günden beri devam etmiş, bugüne kadar sürmüş ve bu gidişata göre bu insanlık dışı muamele devam edecek.
Bu devlet zulüm politikasını adeta sürdürülebilir bir sisteme bağlamış.
Daha birkaç gün önce savunmasız bir Filistinli kadın yolda yürürken İsrail askerleri tarafından acımasızca kurşunlanarak öldürülmüş.
Bu vahşet ne ilk, ne de son.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Filistin meselesi görüşülürken, ABD temsilcisi konuşmasının başında ve sonunda şu ifadeyi altını çizerek söylüyor; “Amerika geçmişte de İsrail’i destekledi, bugün de destekliyor, gelecekte de desteğini sürdürecektir.”
ABD‘nin BM temsilcisi konuşmasının başında ve sonunda bu ifadeyi vurgulayarak özellikle şunu açıklamak istemiş; İsrail’in Filistinlilere karşı uyguladığı bu vahşetin arkasında ABD’nin kesintisiz desteği olduğunu hatırlatıyor.
Bu şartlarda Filistin topraklarında iki devletli çözüm planının hayat bulması mümkün görünmüyor.
Bu plan Filistinlileri oyalamaktan başka bir şey değil.
Her ne kadar görüşmelerden yana göstermelik bir tavır ortaya koysa da, Nil’den Fırat'a kadar bir alana gözünü diken İsrail devletinin iki devletli çözüme yaklaşmasının mümkün olmadığı bir gerçek…
BM genel kurulunda Filistin dahil gündeme gelmesi beklenen dünyanın insani meselelerinin halledilmesi, bu yapı içinde mümkün görünmüyor.
Gerek BM ve gerekse uluslararası toplum dünya insani meselelerine çözüm bulmak için gerekli çabayı gösterme samimiyetinden uzak görünüyor.
2011 yılından beri Suriye’de devam eden iç savaş yüzbinlerce insanın hayatını yitirmesine ortam hazırlamış, milyonlarca Suriyeli ülkesinden kaçmış.
Suriyelilerin dramı sekizbuçuk yıldır devam ediyor.
Afganistan, Libya, Irak, Arakanlı Müslümanların durumu, Yemen’de devam eden insanlık dramı, iç savaş, terör son on yılın çözüm bekleyen önemli insani meseleleri olarak dünya gündeminde duruyor.
Dünyanın önde gelen süper güçleri genel kurulda bu sorunlara konuşmalarında yer verecekler fakat çözüm için ciddi ve tatminkar bir adım atmayacaklardır.
193 üyeli BM ülkelerinin bu insani meseleyi ciddi olarak gündeme getirmesi, ABD’nin İsrail’in uyguladığı vahşeti kınaması gerekir.
Genel kurulda çevre ve nükleer silah konusu da önemli gündem maddesi. 
Bu vesileyle birçok katılımcı çevre ve iklim konusunu öne çıkararak daha önemli insani meseleler ikinci planda bırakılmış olacak.

17 Eylül 2019 Salı

Mesele sorun değil, emperyalist uşaklığı



Doğulusuyla batılısıyla, kuzeylisiyle güneylisiyle asırlarca birlikte yaşayan bu ülkenin insanlarını birbirine düşürmek için hain ve zalim bir plan hazırlandı.
Emperyalistlerin hazırladığı bu insanlık dışı plan, kuruluş ve katliamlarına başladığı tarihten itibaren 40 yılı aşan bir süre geçti.
Bin yıldır birlikte yaşayan ülkemiz insanlarına sorununuz var, meseleniz var diyerek ülkemizde bir fitne çıkardılar.
Emperyalistlerin senaryosunu yazdığı ve uygulamaya aldığı bu kanlı fitne ne şunun ve ne de bunun sorunu değildi.
Sorun sadece bu ülke topraklarında yaşayan insanların huzur içinde yaşamalarıydı.
Bu huzuru bozmak için hain plan çok iyi kurgulanmış ve acımasızca uygulanmaya başlamıştı.
Evlerine girip ekmeklerinin yedikleri insanları kurşunlayıp ayrıldılar.
Bunun adına demokrasi dediler, hak ve hukuk dediler, bu caniliğe kürt sorunu dediler.
Ağababaları bu hususu kendilerine iyi belletmişti.
Masum insanları katletmek bir görev olarak öğretilmişti.
Çocuk yaşta kandırılıp dağa kaçırılanların beyni vatan, bayrak, millet ve en önemli bileşen olan din konusunda çok iyi yıkanıp ekmeğini yeyip suyunu içtiği vatanına düşman edilmişti.
Bu hile, bu tuzak baştan belliydi.
Belli olmasına belliydi fakat sindirilmiş, korkutulmuş, kandırılmış, iradeleri baskı altına alınmış binlerce insan birkaç kişinin dünyalık menfaati ve sömürü dünyasının hain emelleri uğruna feda edildi.
Bu kristalleşmiş emperyalist uşakları ya bir evladını emperyalistlerin emrine vereceksin ya da öleceksin tehdidiyle bugüne kadar hain ve zalim eylemlerini sürdürdüler.
Emperyalistlerin sinsi emellerini gerçekleştirmek için besleyip büyüttüğü PKK terörünün önemli bir hedefi de bölge halkı üzerinde uygulayacakları başkalaştırma süreciydi.
Hain emellerini gerçekleştirmek için ilk yaptığı iş bölge halkını başkalaştırmak, sosyolojik bir değişime uğratmak; dilini, dinini, kültürünü değiştirmekti.
Emperyalistler bu tuzakla bir hayli başarıya ulaştılar.
Onbinlerce insanın kanı aktı.
Kürt sorunu aslında bir hayal, bir ütopyaydı.
Fakat bu argüman tutmuştu.
Evirip çevirip bu yalanı sürekli dillendirerek kendilerini sözde haklı çıkaracaklardı.
İnsanların kafasında “demek ki bölge insanlarının bir sorunu var” sorusu oluştu.
Teröre karşı olsun ya da olmasın bu bölgede bir sorun var algısı oluştu.
Her kesimden konu bilinçli veya bilinçsiz konuşulmaya başlandı.
Laf ola beri gele türünden yapılan konuşmalar zaman zaman PKK terör örgütünün ve siyasi uzantısının işine yaradı.
Emperyalist güçler ülkemizde böylece bir ayrışma süreci başlatmış, ülkemizi Osmanlı İmparatorluğunun parçalanmasından sonra tekrar bölmenin eşiğine getireceklerdi...
Bu hevesleri zaten hiç yok olamayacak!
Önemli olan bu hain heveslerini kursaklarında bırakmak.
Asırlardan beri bu ülkede yaşamış, aynı dini, dili ve kültürü paylaşmış bu bölgeyi sanki tamamen başkaymış gibi lanse edip koparmaya çalıştılar.
Bugün gelinen noktada yavrularını HDP’den isteyen Diyarbakırlı annelerin, babaların ölümüne haykırışları bu acı gerçeği gördüklerini gösteriyor.
Bu anne ve babalar, “yetti artık evlatlarımızı emperyalistlere peşkeş çektiniz, kurban ettiniz” diye feryat ediyor.
“Başlarım sizin kürdistanınızdan, bırakın yakamızı, çocucuklarımızı. Onyıllardır emperyalistlerin ve üçbeş kişinin zevk ve sefası için çocuklarımız heba ettiniz.” diye feryat, figan ediyorlar.
Sırf emperyalistlerin hain emelleri gerçekleşsin diye bir millet birbirine düşürülmek istendi.
Bugüne kadar binlerce şehit verildi.
Nice yavrular yetim, nice anneler dul kaldı; nice anne ve babalar emperyalistlerin keyfi yerine gelsin diye bağrına ateş bastı.
Bu ülkenin ne kürt meselesi ne türk meselesi ve ne de başka bir etnik kesimin meselesi var.
Eğer bir mesele varsa bu mesele 82 milyonun meselesidir.
Bunu belli bir kesime mal etmek akıl dışı bir yaklaşım olur, ayrımcılık olur, bölücük olur.
Bunu da aklı selim sahibi olanlar görüyor, doğruyu görme erdemini gösteriyor.
Empati, sempati yapmak için ayrımcı bir dil kullanmanın bu ülkeye faydası olmamış ve olmaz.
Diyarbakırlı anneler haklı olarak şu soruyu soruyor; “Varsayalım ki kürdistan kuracaksınız bu kimin işine yarayacak, bizim mi yoksa emperyalistlerin mi?”
Bugün Irak’ı, Suriye’yi, Afganistan’ı ve daha bir çok İslam ülkesini kan gölüne çeviren emperyalistlerin asıl hedefi ülkemizi de aynı duruma getirmekti.
Diyarbakırlı anneler bu acı gerçeğin farkında oldukları için direniyorlar.
“Yeter artık, yeter” diye feryat ediyorlar.