31 Temmuz 2013 Çarşamba

Mursi’ye geçmiş olsun mu?



AB temsilcisi Catherine Ashton Mısır’da yönetimin darbecilerin eline geçmesinden sonra Mısır’ı ikinci kez ziyaretinde görevi elinden alınan Mursi ile bilinmeyen bir yerde görüşme yaptı. Gerektiğinde tekrar görüşeceği belirtiliyor.

Darbeye darbe diyemeyen, sessiz kalan Avrupa Birliği temsilcisinin görüşmesinin politik bir nedeninin olduğuna işaret ediyor. Yoksa Mursi’ye geçmiş olsun için gitmemiştir…  

Mısır’da darbe aniden olmadı, açık bir şekilde bir ön hazırlık sürecinden geçerek yapıldı.

Uluslararası toplum bu işin araka planını biliyordu, sonrasında buna darbe dememesinin nedeni ise Ortadoğu ülkelerinde demokrasiyi istemediklerinin açık bir göstergesi oluyor.

Gelişmelere bakıldığında uluslararası toplumun bu hususta bir darbe koalisyonu oluşturmuş olduğu ön plana çıkıyor.

Ashton’ın darbe sonrası devrik devlet başkanını ziyareti ise, planının darbe sonrası aşamasına geçildiğini gösteriyor.

Görüşmeyle ilgili bir açıklama yapılmazken, Ashton’un Mısır’a varışından önce söylediği ise “tam kapsamlı geçiş süreci”, Müslüman kardeşler dâhil bütün grupların sürece dâhil edilmesi görüşmenin dışa yansıyan bir kısmı…

Ziyaret öncesi ABD Dışişleri bakanı Kerry ile yaptığı telefon görüşmesinde Kerry’nin isteği ise, bu görüşme ile tansiyonun düşürülmesi, daha fazla şiddetin önlenmesi, politik bölünmeler arasında bağlantı kurulması, barışçıl ve kapsayıcı sürecin temelini atmaya yardımcı olması şeklinde.

 
Ashton açıklamasında AB’nin Mısır halkının kendi geleceğini belirlemesine yardımcı olmasını istediğini de söylüyor!

Mısır halkı kendi iradesi doğrultusunda tercihini yapmış demokratik yoldan seçimini yapmıştı.

AB niye demokratik sürecin devamına destek olmadı, niye açık bir şekilde darbeye karşı çıkmadı da şimdi Mısır halkının kendi geleceğini belirlemesinden bahsediyor…

Darbeye darbe diyemeyen Washington’un tavrı ise, darbeyi savunmanın ve çifte standardın bir başka şekli…

Darbeye maruz kalan ülkelerde en dikkat çeken hususlardan biri darbe ordularının ne yazık ki kendi ülkelerinin değil de başkalarının bekçiliğini yaptığı, bu hareketleriyle ister istemez başkalarının menfaatine hizmet etmekten başka bir anlamı olmadığı. Bu arada belli bir azınlığa menfaat sağlamak...

Darbelerin her halükarda mevcut olan mazlumlara, mağdurlara yenilerini eklediği,

emperyalist güçlerin hareket alanını genişletmesine yardımcı olmaktan başka bir amaç taşımadığı anlaşılıyor.

Mısır’a demokratik düzenin gelmesi, yönetime halkın iradesinin gelmesiydi, böylece bu ülkenin gerek iç ve gerekse dış politikalarında halk iradesi tecelli edecekti!

Bölge ülkeleri gerek ekonomik, ticari ve kalkınma açısından yeni bir ivme kazanacaktı, darbe süresince bu olmayacağı gibi her bakımdan daha da kötüye gidecektir.

Mısır’da, Suriye’de demokratik düzenler kuruluncaya kadar bu ülkeler her bakımdan çok daha kötüye gideceği gibi, biri hariç, bölge ülkeleri de bundan zarar görmüş olacaklar.

Fakat bu tutumları demokrasi yanlısı olarak görünen batılılar açısından kara bir leke olarak gelecekte hatırlanacak.

Bu kara lekeden kendilerini nasıl temizleyecekler, hata ve kusurlarına kılıf bulmada mahir olan bu sahte demokrasi savunucuları nasıl bir kılıf bulacaklar…

Bunu da zaman gösterecek…