Osmanlı imparatorluğunun çöküşünde etkin olan hadiselerden biri de
milliyetçilik akımlarının harekete geçirilmesi olmuştu. Üç kıtaya hükmeden
imparatorluk, ırkçılığa dayalı akımların ön plana çıkarılmasıyla 600 küsur
yıllık cihan devleti, bugün içinde bulunduğumuz sınırlar içine çekilmek zorunda
kaldı.
İçine
çekildiği sınırlar da imparatorluğun nüvesini oluşturuyordu. Yani çekirdek
bugün içinde bulunduğumuz coğrafyada bulunuyor. Osmanlı imparatorluğu bu
topraklardan dal budak salarak üç kıtaya yayılmıştı.
Sürekli
olarak akıllarına gelen her türlü yolu deneyerek ülkemizin başına gaileler
açmak isteyen iç ve dış güçlerin korkusu, bugün sahip olduğumuz o özün bir gün eski
günlerdeki ihtişamına kavuşma endişesinden ileri geliyor.
Günümüz
dünya konjonktürü o günlerden çok farklı. Günümüzde genişlemeyi sağlayacak şartlar
ülkemizin kendi iç dinamiğinde yer alıyor. Sahip olduğu köklü devlet geleneği, liderlik
vasfı ve yüksek kalkınma hız ve potansiyeline sahip olması, bölgesinde ve
dünyada sürekli öne çıkmasına zemin hazırlıyor.
Günümüzde
ülke olarak yaşadıklarımıza bakarsak, Osmanlıyı yıkan kirli oyunların bitmediğini
görüyoruz!
Değişik
şekillerde, değişik tarihlerde, değişik versiyonlarda o kirli oyunlar tekrar
tekrar sahneye konulmak isteniyor. Daha doğrusu kendisine uygun ortamı bulunca
hiç gecikmeye tereddüt etmeden görevini ifa etmeye çalışacaktır. En acı ve en
bariz örneği olarak, 30 yıldır ülkemizi ırkçılık kışkırtmasıyla kana bulayan
terör örgütünün varlığı çirkin emelleri olanların en büyük kozu...
Dışarının
kışkırtması içeride ise bu oyunun gerçek yüzünü göremeyen zavallılar ve görenlerinde
üç günlük kişisel menfaati gereği ülkemiz üzerinde oynan çirkin emellere alet
olmak suretiyle, güvenlik ve geleceğimiz riske atılmakta.
Osmanlı
İmparatorluğunun son dönemlerinde imparatorluğun başına çöreklenen vizyon ve
misyon yoksunu, makam düşkünü ittihatçıların yanlış kararları neticesinde
imparatorluk tarih sayfalarındaki yerini almıştı.
İmparatorluk
tarihteki yerini aldı ama bakiyesi olarak kalmak birilerine ürküntü vermeye
devam ediyor. Ya o günler geri gelirse endişesini yaşayanlar var. Ki o günler
çok sayıda etnik yapılı olmasına rağmen, imparatorluk bu çoklu yapıyı hak ve
adalet içinde yönetilmiş, gittiği yere medeniyet, adalet ve hoşgörü götürmüştü.
Osmanlı,
tarihin şanlı sayfalarında yerini almış ama ihtişamı, zulme karşı duruşuyla
bırakmış olduğu izlerini yanlış yorumlayanların ve yanlış algılayanların
zihninde de gereksiz bir korkuya dönüşmüştü.
Meseleye
aklıselim penceresinden bakabilseler güçlü bir Türkiye’nin sadece kendisine
değil bütün dünyaya adalet ve huzur getireceğini fark edecekler. Aksini
düşünmek bu ülke insanlarının yapısına ters düşmektedir!
Gördüklerimiz
ve yaşadıklarımızın bize hatırlattığı güçlü bir Türkiye’nin varlığının istenmediğidir.
Bu
nedenle karşılarında güçlenmiş değil, alabildiğine güçsüz bir Türkiye görmek
istiyorlar.
Türkiye’nin
çoğu devletlerden farkı ise; zengin, şanlı ve örnek alınması gereken bir tarihe
sahip olmasıdır.
Başbakanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da zaman zaman ifade ettiği, “Bizim kimsenin
toprağında gözümüz yok, Türkiye’yi test etmeye çalışmasınlar” gerçeğinin
bilinmesi gerekiyor.
Türkiye her güçlüğü yenecek tecrübe, akla ve güce, devlet
geleneğine de sahip bir ülkedir.
Tarihimiz şanlı zaferlerle doludur.
Canını, malını vermekten çekinmez. Yeter ki bıçak kemiğe dayanmış
olmasın, ok yaydan fırlamış olmasın!
Şehit cenazeleri geldiğinde, “Beni de silah altına alın, ben de
çarpışmak istiyorum” diyerek 50 – 60 yaşındaki şehit yakınları bu uğurdaki
duygularını haykırıyor.
Bu haykırış, belki o anın vermiş olduğu öfke ve acıdan ileri
geldiği şeklinde yorumlanabilir.
Fakat işin aslı öyle değil, o gerçekten samimiyetle söylenmiş,
içten gelen haykırıştır!
Irkçı
ve milliyetçi akımlar ve duyguların öne çıkarılmasıyla Osmanlı imparatorluğu
dağıldı, netice olarak bu da çok sayıda devletin kurulmasına yol açtı.
Sadece
yakın çevremize baktığımızda yaklaşık bir asırlık zaman geride kalmış olmasına
rağmen bu devletler bir türlü istikrara kavuşamamışlar. Çünkü temelleri sağlam
atılmamış. Kırılgan bir yapı içinde tutuluyorlar. Karşılaştıkları sıkıntıların
giderilmesi mevcut devlet yapısı içinde mümkün olamamakta, çünkü bu kırılgan
yapı karşı tarafın işine yaramaktadır.
Osmanlı
çınarının dalları, budakları kesildi, koparıldı ama gövde sağlam duruyor,
yeşermeye başladığını fark edenler haşaratlarını salıyorlar…
Endişeleri
her bakımdan boşuna…