30 Haziran 2012 Cumartesi

Osmanlı çınarı

 
 

Osmanlı imparatorluğunun çöküşünde etkin olan hadiselerden biri de milliyetçilik akımlarının harekete geçirilmesi olmuştu. Üç kıtaya hükmeden imparatorluk, ırkçılığa dayalı akımların ön plana çıkarılmasıyla 600 küsur yıllık cihan devleti, bugün içinde bulunduğumuz sınırlar içine çekilmek zorunda kaldı.
İçine çekildiği sınırlar da imparatorluğun nüvesini oluşturuyordu. Yani çekirdek bugün içinde bulunduğumuz coğrafyada bulunuyor. Osmanlı imparatorluğu bu topraklardan dal budak salarak üç kıtaya yayılmıştı.
Sürekli olarak akıllarına gelen her türlü yolu deneyerek ülkemizin başına gaileler açmak isteyen iç ve dış güçlerin korkusu, bugün sahip olduğumuz o özün bir gün eski günlerdeki ihtişamına kavuşma endişesinden ileri geliyor.
Günümüz dünya konjonktürü o günlerden çok farklı. Günümüzde genişlemeyi sağlayacak şartlar ülkemizin kendi iç dinamiğinde yer alıyor. Sahip olduğu köklü devlet geleneği, liderlik vasfı ve yüksek kalkınma hız ve potansiyeline sahip olması, bölgesinde ve dünyada sürekli öne çıkmasına zemin hazırlıyor.
Günümüzde ülke olarak yaşadıklarımıza bakarsak, Osmanlıyı yıkan kirli oyunların bitmediğini görüyoruz!
Değişik şekillerde, değişik tarihlerde, değişik versiyonlarda o kirli oyunlar tekrar tekrar sahneye konulmak isteniyor. Daha doğrusu kendisine uygun ortamı bulunca hiç gecikmeye tereddüt etmeden görevini ifa etmeye çalışacaktır. En acı ve en bariz örneği olarak, 30 yıldır ülkemizi ırkçılık kışkırtmasıyla kana bulayan terör örgütünün varlığı çirkin emelleri olanların en büyük kozu...
Dışarının kışkırtması içeride ise bu oyunun gerçek yüzünü göremeyen zavallılar ve görenlerinde üç günlük kişisel menfaati gereği ülkemiz üzerinde oynan çirkin emellere alet olmak suretiyle, güvenlik ve geleceğimiz riske atılmakta.
Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde imparatorluğun başına çöreklenen vizyon ve misyon yoksunu, makam düşkünü ittihatçıların yanlış kararları neticesinde imparatorluk tarih sayfalarındaki yerini almıştı.
İmparatorluk tarihteki yerini aldı ama bakiyesi olarak kalmak birilerine ürküntü vermeye devam ediyor. Ya o günler geri gelirse endişesini yaşayanlar var. Ki o günler çok sayıda etnik yapılı olmasına rağmen, imparatorluk bu çoklu yapıyı hak ve adalet içinde yönetilmiş, gittiği yere medeniyet, adalet ve hoşgörü götürmüştü.
Osmanlı, tarihin şanlı sayfalarında yerini almış ama ihtişamı, zulme karşı duruşuyla bırakmış olduğu izlerini yanlış yorumlayanların ve yanlış algılayanların zihninde de gereksiz bir korkuya dönüşmüştü.

Meseleye aklıselim penceresinden bakabilseler güçlü bir Türkiye’nin sadece kendisine değil bütün dünyaya adalet ve huzur getireceğini fark edecekler. Aksini düşünmek bu ülke insanlarının yapısına ters düşmektedir!
Gördüklerimiz ve yaşadıklarımızın bize hatırlattığı güçlü bir Türkiye’nin varlığının istenmediğidir. 
Bu nedenle karşılarında güçlenmiş değil, alabildiğine güçsüz bir Türkiye görmek istiyorlar.
Türkiye’nin çoğu devletlerden farkı ise; zengin, şanlı ve örnek alınması gereken bir tarihe sahip olmasıdır.
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da zaman zaman ifade ettiği, “Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok, Türkiye’yi test etmeye çalışmasınlar” gerçeğinin bilinmesi gerekiyor.
Türkiye her güçlüğü yenecek tecrübe, akla ve güce, devlet geleneğine de sahip bir ülkedir.
Tarihimiz şanlı zaferlerle doludur.
Canını, malını vermekten çekinmez. Yeter ki bıçak kemiğe dayanmış olmasın, ok yaydan fırlamış olmasın!
Şehit cenazeleri geldiğinde, “Beni de silah altına alın, ben de çarpışmak istiyorum” diyerek 50 – 60 yaşındaki şehit yakınları bu uğurdaki duygularını haykırıyor.
Bu haykırış, belki o anın vermiş olduğu öfke ve acıdan ileri geldiği şeklinde yorumlanabilir.
Fakat işin aslı öyle değil, o gerçekten samimiyetle söylenmiş, içten gelen haykırıştır!
Irkçı ve milliyetçi akımlar ve duyguların öne çıkarılmasıyla Osmanlı imparatorluğu dağıldı, netice olarak bu da çok sayıda devletin kurulmasına yol açtı.
Sadece yakın çevremize baktığımızda yaklaşık bir asırlık zaman geride kalmış olmasına rağmen bu devletler bir türlü istikrara kavuşamamışlar. Çünkü temelleri sağlam atılmamış. Kırılgan bir yapı içinde tutuluyorlar. Karşılaştıkları sıkıntıların giderilmesi mevcut devlet yapısı içinde mümkün olamamakta, çünkü bu kırılgan yapı karşı tarafın işine yaramaktadır.
Osmanlı çınarının dalları, budakları kesildi, koparıldı ama gövde sağlam duruyor, yeşermeye başladığını fark edenler haşaratlarını salıyorlar…
Endişeleri her bakımdan boşuna…