Son saldırı hadisesi bazı
gerçeklerin açığa çıkmasını vesile oldu…
Terör örgütünün bugüne kadar
yapmış olduğu açıklamalarla samimi olmadığını, oyalama taktiği uyguladığı,
sessiz ve sakin göründüğü zamanlarda da lojistik olarak kendini güçlendirdiği
iyice anlaşılmış oldu.
En önemlisi de arkasında
çok sayıda destek veren güçlerin olduğu iyice anlaşılmış oldu. Görünüşte dost
bildiklerimizin terörün önlenmesinde samimi olmadıkları da belirginleşti.
Bilinmesi gerekenin
iplerin kimlerin elinde olduğudur, irade başkasınındır. Ne stratejik
ortağımızın, ne de din, kültür ve tarih birlikteliğimizin olduğu komşularımızın
bu konuda samimi olmadığı bir kez daha ortaya çıktı.
Bu meselenin Kürt
meselesi diye yıllardır lanse edilmesi, işin gerçek yönüyle hiçbir ilgisinin
olmadığını iyi bilmek gerekiyor. Bu varsayımı sadece bu hususta kalkan olarak
kullanarak zaman kazanmak ve hain emellerine ulaşmada işin kolaylaşmasını sağlamaktan
başka bir amaç gütmemekte.
Yeryüzüne geniş bir
açıdan bakıldığında o kadar çok mazlum milletler var ki yerlerinden sürülmekte,
kendi öz vatanlarından olmaktalar ya da ölüme mahkûm olmaktalar.
İşte en bariz örneği
Suriye ve Filistin… Biri zulümle varlığını sürdürmek için kendi ülke
vatandaşlarına bomba yağdırmakta; Filistin ise 60 yıldır İsrail’in zulmü
altında inim inim inlemekte, insan haklarının öngördüğü temel haklardan yoksun
bir şekilde varlığını sürdürmeye çalışmakta.
Kürt sorunu diye
ülkemizin içine düşürüldüğü bu hain tuzak haklar üzerine kurgulanmış. İnsan
hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü konusunda ülkemizin hiçbir bölgesinde
ayrımcılık yapılmamakta. Anayasa bir, kanunlar bir, meclis bir, bütün
kurumların hepsi aynı kanun ve kurumlara tabiler.
Bu ülkenin bütün fertleri
aynı hukuki şemsiyenin altında olduklarına göre, haklar meselesi bir göz
boyamadan başka bir şey değil.
Gerek ülkemizin doğu ve
güneydoğu bölgesinde ve gerekse diğer bölgelerinde resmi dil olan Türkçe
konuşulduğu gibi yöresel dillerde konuşulmakta. Özellikle dil kalkanını
kullanarak istismar yolunu maksimum seviyede tutarak terör estirenlerin bu
istekleri de açılım politikalarıyla önemli ölçüde, hatta tamamen yerine getirilmiş
oldu.
Doğu ve güneydoğu Anadolu
bölgesinin kalkınma dinamiklerini 30 yıldır engelleyip bu yöredeki insanların
geri kalmasını sağlayarak, terör örgütü ve arkasındaki güçlerin esas gayesi ise
kendi çirkin emellerini hayata geçirmekten başka bir şey değil. İsteklerin arkasında
yatan temel gerçek ülkeyi bölmekten başka bir amaç ve gaye gütmemektedir. Temenni
edilmez ama varsayalım ki bu gerçekleşti, bundan en fazla zarar görecek yine bu
bölge insanı olacaktır, kendilerine yar olmayacaktır. Çünkü bu bir bağımsızlık,
hakların kazanılma mücadelesi değil, bu lokmanın daha kolay yutulması için
küçültülmesi sürecidir.
İşte bu acı gerçeği en
önce bu bölge insanının görmesi gerekmektedir.
Evet, ülkemizde
eksiklikler olabilir, gelişmiş ülkelerdeki oranda kalkınma tamamlanmamış
olabilir, işsizlik olabilir, bunlar sadece bir bölgede değil, varsa bu
noksanlıklar ülkemizin tamamını kapsamaktadır ki bu yönde son yıllarda önemli
olumlu gelişmeler yaşanmıştır.
Mesele bir delinin kuyuya
atmış olduğu taşı çıkarmak için bazı kabul edilemez tavizleri kabule ettirmeye
çalışmaktan başka bir şey değil. Verilecek tavizler bu taşı çıkarmak için yetmez,
her yeni taviz kuyuya yeni taşların atılmasına zemin oluşturacaktır.
Netice olarak terörle
hiçbir şekilde illegal amaçlara ulaşılamayacağının bilinmesi gerekiyor. Bugüne
kadar Kürt halkını kullanarak veya onların haklarını savunduklarını iddia
ederek yapılanlar neticesinde onbinlerce insan hayatını kaybetmiştir. Kanla
beslenen terör örgütünün tek gayesi de zaten budur.
Kendisi sürekli olarak bağcı
dövmeye şartlandırılmıştır, istediği kadar üzüm yese de bağın mülkiyetini istemektedir!
Sorunun çözümü öncelikle
ırkçı bir anlayışı bırakmaktan geçiyor. Sorunun çözümü gerçekleri görmekten ve
aklıselim yolu seçmekten geçiyor, öncelikle bu gerçekleri söz konusu bölgede
yaşayan insanların görmesi gerekiyor.