21 Haziran 2012 Perşembe

Bu mesele terör ağalarının meselesi






Son saldırı hadisesi bazı gerçeklerin açığa çıkmasını vesile oldu…

Terör örgütünün bugüne kadar yapmış olduğu açıklamalarla samimi olmadığını, oyalama taktiği uyguladığı, sessiz ve sakin göründüğü zamanlarda da lojistik olarak kendini güçlendirdiği iyice anlaşılmış oldu.

En önemlisi de arkasında çok sayıda destek veren güçlerin olduğu iyice anlaşılmış oldu. Görünüşte dost bildiklerimizin terörün önlenmesinde samimi olmadıkları da belirginleşti.

Bilinmesi gerekenin iplerin kimlerin elinde olduğudur, irade başkasınındır. Ne stratejik ortağımızın, ne de din, kültür ve tarih birlikteliğimizin olduğu komşularımızın bu konuda samimi olmadığı bir kez daha ortaya çıktı.

Bu meselenin Kürt meselesi diye yıllardır lanse edilmesi, işin gerçek yönüyle hiçbir ilgisinin olmadığını iyi bilmek gerekiyor. Bu varsayımı sadece bu hususta kalkan olarak kullanarak zaman kazanmak ve hain emellerine ulaşmada işin kolaylaşmasını sağlamaktan başka bir amaç gütmemekte.

Yeryüzüne geniş bir açıdan bakıldığında o kadar çok mazlum milletler var ki yerlerinden sürülmekte, kendi öz vatanlarından olmaktalar ya da ölüme mahkûm olmaktalar.

İşte en bariz örneği Suriye ve Filistin… Biri zulümle varlığını sürdürmek için kendi ülke vatandaşlarına bomba yağdırmakta; Filistin ise 60 yıldır İsrail’in zulmü altında inim inim inlemekte, insan haklarının öngördüğü temel haklardan yoksun bir şekilde varlığını sürdürmeye çalışmakta.

Kürt sorunu diye ülkemizin içine düşürüldüğü bu hain tuzak haklar üzerine kurgulanmış. İnsan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü konusunda ülkemizin hiçbir bölgesinde ayrımcılık yapılmamakta. Anayasa bir, kanunlar bir, meclis bir, bütün kurumların hepsi aynı kanun ve kurumlara tabiler.

Bu ülkenin bütün fertleri aynı hukuki şemsiyenin altında olduklarına göre, haklar meselesi bir göz boyamadan başka bir şey değil.

Gerek ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgesinde ve gerekse diğer bölgelerinde resmi dil olan Türkçe konuşulduğu gibi yöresel dillerde konuşulmakta. Özellikle dil kalkanını kullanarak istismar yolunu maksimum seviyede tutarak terör estirenlerin bu istekleri de açılım politikalarıyla önemli ölçüde, hatta tamamen yerine getirilmiş oldu.

Doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesinin kalkınma dinamiklerini 30 yıldır engelleyip bu yöredeki insanların geri kalmasını sağlayarak, terör örgütü ve arkasındaki güçlerin esas gayesi ise kendi çirkin emellerini hayata geçirmekten başka bir şey değil. İsteklerin arkasında yatan temel gerçek ülkeyi bölmekten başka bir amaç ve gaye gütmemektedir. Temenni edilmez ama varsayalım ki bu gerçekleşti, bundan en fazla zarar görecek yine bu bölge insanı olacaktır, kendilerine yar olmayacaktır. Çünkü bu bir bağımsızlık, hakların kazanılma mücadelesi değil, bu lokmanın daha kolay yutulması için küçültülmesi sürecidir.


İşte bu acı gerçeği en önce bu bölge insanının görmesi gerekmektedir.

Evet, ülkemizde eksiklikler olabilir, gelişmiş ülkelerdeki oranda kalkınma tamamlanmamış olabilir, işsizlik olabilir, bunlar sadece bir bölgede değil, varsa bu noksanlıklar ülkemizin tamamını kapsamaktadır ki bu yönde son yıllarda önemli olumlu gelişmeler yaşanmıştır.

Mesele bir delinin kuyuya atmış olduğu taşı çıkarmak için bazı kabul edilemez tavizleri kabule ettirmeye çalışmaktan başka bir şey değil. Verilecek tavizler bu taşı çıkarmak için yetmez, her yeni taviz kuyuya yeni taşların atılmasına zemin oluşturacaktır.

Netice olarak terörle hiçbir şekilde illegal amaçlara ulaşılamayacağının bilinmesi gerekiyor. Bugüne kadar Kürt halkını kullanarak veya onların haklarını savunduklarını iddia ederek yapılanlar neticesinde onbinlerce insan hayatını kaybetmiştir. Kanla beslenen terör örgütünün tek gayesi de zaten budur.

Kendisi sürekli olarak bağcı dövmeye şartlandırılmıştır, istediği kadar üzüm yese de bağın mülkiyetini istemektedir!

Sorunun çözümü öncelikle ırkçı bir anlayışı bırakmaktan geçiyor. Sorunun çözümü gerçekleri görmekten ve aklıselim yolu seçmekten geçiyor, öncelikle bu gerçekleri söz konusu bölgede yaşayan insanların görmesi gerekiyor.