Kentsel dönüşüm tasarısının yasalaşmasıyla ülkemiz çok kapsamlı ve yoğun bir şekilde yeniden yapılanma
sürecine girmiş olacak…
Bu
yasayla ülkemizin sağlıklı bir imar imkânına kavuşmuş olmasının beklentisi var.
Ekosistemlerin
tamiri…
Aşırı yağış, aşırı kurak risklerinin
önlenmesi, dere, göl ve nehir yataklarının ıslah edilmesi ve asli yapılarına
kavuşturulması…
Tarihi
ve tarımsal alanların açığa çıkarılması gibi, geçmişte yapılmış çok sayıda yanlış
uygulamanın düzeltilmesine fırsat doğmuş oldu…
Depreme
dayanıklı binaların yapılmasıyla, gecekondulaşma, plansız yapılaşma ve çarpık şehirleşmenin de ortadan
kalkmasına fırsat tanınmış olacak…
Bu
değişim süreci A’dan Z’ye birçok
konuyu kapsamış olacak.
Özellikle
depremle gündeme gelen kentsel dönüşüm birçok alanda da değişim ve dönüşüm
faaliyetlerine öncülük edecek…
Kalkınma ve
gelişme, tabuların yıkılması, haklar ve özgürlükler gibi alanlarda bir değişim furyasının
yaşandığı Ak Parti hükümetleri döneminde hızla gelişen ve büyüyen şehircilik
alanında da önemli değişim ve dönüşüm yaşanıyor.
Son yaşanan Van
depreminden sonra kentsel dönüşümün daha kapsamlı ve geniş ölçekte yapılmasının
hayati önemi ortaya çıktı.
Bu deprem
kentsel dönüşüm için tetikleyici rol oynadı.
Bu dönüşüm geçmiş
dönemlerde sadece yer seçimi, gerekli standartlara uygunluk gibi yapılaşmada
yapılan eksiklik ve yanlışlıkların doğurmuş olduğu hataların giderilmesi için değil,
aynı zamanda bu yanlışlıkların yol açtığı başka yanlışlıkları da ortadan
kaldırmak için önemli bir fırsat olacak.
Geçmişte yapılan bu çarpık ve sağlıksız yapılaşmalar tarihi alanlarda
ki, ülkemizde özellikle İstanbul’da paha biçilmez tarihi değerler bulunmakta, bu
dönüşüm süreci bunların açığa çıkarılmasına vesile olacak.
Dünya çapında ünlenen tarihi eserlerimizin açığa çıkmasına ve bu
alanlara rahat ulaşılma ve gezilmesine imkân tanınmış olacak. Buraların turizm
değeri ve faydalılık katsayısı artmış olacak.
Kentsel dönüşüm, önceki yapılaşmanın; özellikle tarım, orman ve
mera olarak kalması gereken arazilere üzerine yapılmışsa, bu alanları söz konusu
alanlara bırakılmasına fırsat tanıyacak.
Böylece zaman zaman yanlış yapılaşmanın da sebebi olarak
karşılaştığımız üzücü sel hadiseleri ya kısmen ya da tamamen önlenmiş olacak.
Elbette tabii afetlerin büyüklüğünü önceden kestirmek mümkün
değil.
Özellikle son yıllarda yaşanan küresel iklim değişikliğine bağlı
olarak yaşanan üzücü hadiselerin boyutu çok daha fazla olmakta.
Tabii afetler öngörülerin ölçüsünü aşan yıkıcı bir etki ile
kendini göstermekte.
Tabiatın dengesi bozulunca bu tür tahripkâr olaylar kaçınılmaz
oluyor.
Bu hususta denge unsurunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Aşırı ölçüde
tabiatla dengelerini bozacak şekilde oynamanın önlenemez ağır sonuçları
karşımıza çıkabiliyor.
Meteorolojik istatistikî rakamlar bu hususta bir ölçüde fikir
verebilir. Artık bundan sonra yeni kurulacak şehir ve mahallelerde oraya düşen
yaklaşık en yüksek yağış miktar ve şiddeti nazari dikkate alınarak ve bunu
karşılayacak ortamın hazırlanmasını gerektirmektedir.
Bu konuda ekosistemleri göz ardı etmemek gerekiyor.
Özellikle yapılaşmanın yoğun ve yaygın olduğu büyükşehirler için
bu önem daha fazla öne çıkıyor. Aşırı yapılaşma ekosistemler için önemli bir
tehdit oluyor.
Ekosistemler aynı zamanda dere yatakları ve yakın çevresinde
muhtemel olacak tabii afetlerin riskini azaltmak açısından hayati önem
kazanıyor.
Gerek aşırı yağış riskine ve gerekse aşırı kuraklık riskine karşı
ekosistemlerin hayati rolünü unutmamak gerekiyor.
Bunun için ekosistemlere olan farkındalık ve hassasiyet şuurunu geliştirmek
gerekiyor.
Dereleri, gölleri, nehirleri kendi ait oldukları karakteristik özelliklerine
kavuşturmak ve korumak, risklerin azaltılması açısından önem arz ediyor.
Bu nedenle geçmişte yaşanan olumsuzlukların giderilmesi için
kentsel dönüşüm sürecini çok önemli bir fırsat olarak görmek ve bu fırsatı çok iyi
değerlendirmenin gelecek için sayısız faydalar olacaktır. Korumacılığa da
sürdürülebilir bir anlayış kazandırmak gerekiyor.
Bu fırsat her zaman doğmaz.