Dünyanın
neresinde bir savaş varsa, nerede iç çatışma, çekişme, kargaşa varsa orada
Müslümanlar var. Bu acı gerçeği her gün gerek ülke içindeki ve gerekse uluslararası medya kuruluşlarından canlı olarak takip ediyoruz.
Bu
durum akıllara Müslüman ülkelerdeki bu kırılgan yapının yerini neden istikrara
bırakamıyor sorusunu getiriyor. Neden Müslüman ülkeler hem maddi ve manevi
açıdan güçlerini bir araya getiremiyor ki hem kendi ülkeleri ve hem de tüm
dünyaya huzur ve sükûnu sağlamada katkıda bulunsun…
Bu
konuda yeterli liderlik mi yok, yoksa bu işi üstlenecek liderde anlaşmamı sağlanamıyor. Bu hayati
mesele Avrupa Birliği benzeri bir oluşumla dönüşümlü başkanlık sistemi
uygulanarak çözüme kavuşturmak mümkün olabilir.
O
zaman İslam dünyasının şu içine düştüğü sıkıntılı durum bir
anda olmasa bile kısa zamanda hal yoluna girebilir diye düşünüyor insan.
Avrupa
Birliği geçmişte zaman zaman yaşadığı savaşlara son vermek için bu
yolu bulmuş ve başarılı da olmuş...
Yanı
başımızda bir yılı aşan süredir devam eden Suriye’deki çatışmaların temel nedeni bu ülkedeki düzenin
kendi halkının menfaatine değil de, azanlık yönetimin ve onun dışarıdaki angajmanlarının yararına olmasından ileri geliyor.
Arap
baharının yaşandığı diğer ülkelerden esinlenerek demokratik hak ve özgürlüklerini isteyen
Suriye muhalifleri ki, ülkenin yaklaşık yüzde doksanının teşkil ediyorlar, zalim Suriye yönetiminin zulmü altında inim inim
inliyor.
2011
mart ayından buyana iki milyon civarında Suriyeli yerlerinden olmuş ve yirmi bine yakın insan ise hayatını
kaybetmiş.
Ve
bu insanlık dışı hadiseler hür dünyanın
gözü önünde oluyor.
Gözünü
kin ve hırs bağlamış Suriye yönetimi elindeki bütün ağır silahları savunmasız insanlara karşı çoluk çocuk, kadın, erkek demeden hepsine
zulmün en ağırını uyguluyor.
Ne
NATO ve ne de Birleşmiş Milletler ve özellikle güvenlik konseyinin
beş daimi üyesi bu zulmü
durdurmak için bir araya gelip gerekli kararı alamıyor ya da almak istemiyor.
Bu
tutumlarıyla zulme ortak olduklarının işaretini veriyorlar sanki…
Rusya
ve Çin menfaatleri gereği bu zalim yönetime destek vermekteler.
Suriye
yönetimi de halkının parasıyla aldığı silahları kendi halkı üzerinde canlı test yapıyor, böylece
zulümde zirveye koştuğunu dünyaya ilan ediyor…
İslam ülkelerindeki etnik
ve mezhep farklılıkları başkaları tarafından kendi amaçları doğrultusunda çok iyi kullanılıyor ve çok iyi istismar ediliyor.
Bu
varlıkların uzlaşmaz ve bir arada yaşanılmaz olacağı gibi bir hava oluşturuluyor ki tamamen yanlış ve anlamsız bir saplantıdan başka birşey değil.
Gerek
Irak ve gerek Suriye ve ülkemizde temel eksenin İslami değerler olması gerekirken
özellikle ayrıştırıcı ve kırılgan
eksenler etrafında toplanmak tercih ediliyor.
Ayrışma ve kırılganlık hassasiyetinin özellikle Osmanlı
İmparatorluğunun son dönemlerinde öne çıkarıldığını ve bunda da başarılı olunduğunu görüyoruz. Milliyetçi unsurlar öne çıkarılarak yaklaşık bir asır önce imparatorluk dağıldı. Fitne ile bunu başaranlar ellerindeki silahı iyi kullanarak durmak
bilmiyorlar, sürekli faaliyet halindeler nihai hedefe ulaşmak onlar için zaferin zirvesi olacak
hayalini yaşıyorlar.
Fitne
kimyasalı kullanılarak ayrışma süreci hep canlı tutuluyor sanki.
Suriye’de
temel insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü hiçe sayarak Esat ailesi uzun yıllardır kendi menfaatleri doğrultusunda baskı ile ülkeyi yönetmeye çalışıyor. İktidar hırsı aklını tutmuş, vicdanını karatmış olduğu için gözü kendinden başkasını göremiyor. İnsani melekelerini yitirmiş olması nedeniyle zulümde sınır tanımıyor, ama beyhude.