16 Nisan 2012 Pazartesi

Suriye'de hukuk ve insan hakları ihlali nereye kadar

 



Tunus’la başlayan Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin bir kısmını kapsayan rejim aleyhtarı ayaklanmanın şu andaki son durağı olan Suriye’deki çatışmalar hız kesmeden etkisini artırarak sürdürüyor. Bu kötü gidişin neticesi olarak ülkemize Suriye’den gelen sığınmacıların sayısı 25,000’e ulaşmış.

Yakın sınır komşumuz olduğu kadar, çeşitli yönlerden yakın bağlarımızın da olduğu Suriye’yle asırlar boyunca süren birlikteliğimizin tabii bir sonucu olarak, ülkemiz bu ülkenin zülüm yönetiminden kaçarak canlarını kurtaranlara kapılarını açarak insani görevini yerine getirmekte...

Rejim muhalefetiyle ayaklanmaların yaşandığı bölgedeki diğer ülkeler, Suriye gibi fazla kargaşa yaşamadan rejim değişikliğini gerçekleştirip nispeten huzura kavuşmuşlar. Henüz tam manasıyla geçiş dönemini tamamlayıp normal döneme geçmemiş olsalar da önemli mesafe kat etmiş oldukları görünüyor.

Suriye’deki belirsizlik ise etkisini sürdürüyor.

Ülkede yaşanan sıkıntılı duruma çözüm bulmak amacıyla elçi olarak görevlendirilen eski Birleşmiş Miletler genel sekreteri Kofi Annan’ın görüşmeleri sonucunda alınan ve ‘Annan Planı’ olarak isimlendirilen 6 maddelik plan gereği Suriye askerlerini şehirlerden çekmesi bekleniyordu. Ancak görünürde bu planın işlerlik kazanmadığı ve savunmasız sivil halkın üzerine ağır silahlarla saldırıların sürdüğü gözleniyor.

Suriye'den istenen ve beklenen haksız yere savunmasız insanların öldürülmesinin durdurulması ve demokratik ülkelerde yapılan seçimlerin düzenlenerek iş başına seçimle meşruiyet kazanmış bir yönetimin gelmesini sağlamak. Suriye halkının isteği adil ve demokratik usullerle yönetime katılmak.

Suriye yönetimi bu isteklere yönelik adım atmadığı sürece ülkeye huzur ve güvenin gelmesi uzun zaman alacak ve ne yazık ki masum insanların haksız yere ölmeleri devam edecek.

Uluslararası toplum ve Birleşmiş Milletler Suriye konusunda göründüğü kadarıyla kararlı bir irade ortaya koymuş görünmüyor. Daha basit meselelere gösterdiği hassasiyet ve ciddiyeti Suriye konusunda görmek ne yazık ki mümkün görünmüyor.

Rusya, İran ve Çin’in Suriye yönetimini desteklemesi nedeniyle Suriye’deki muhalifler ve savunmasız halk mevcut yönetimin sınır tanımaz ölüm saçan saldırılarına maruz kalmaya devam edecek.

Suriye’nin konumunun Lübnan’dan farklı olduğu, NATO’nun direkt müdahalesinin olmadığı gibi, muhalif güçler de kendilerini savunacak yeterli bir lojistik desteğe sahip değiller.

Ancak Suriye yönetiminin mali kaynaklarının fazla olmadığı, ayakta kalması için dışarıdan destek alması gerektiği; bunların kesilmesi ve bitmesiyle mevcut yönetimin zayıflayacağı ve bu şekilde mücadeleyi kaybedeceği öngörülüyor.

Suriye yönetiminin masum halka karşı hukuk ve insan hakları konusunda ihlaller yaptığı ve bu konuda hiç ayrım gözetmeden saldırılarına devam ediyor.

Uzmanların ifadesine göre savaş hukuku, özellikle savaşta acımasızca saldırmayı sınırlandırıyor. Masum,  savunmasız sivilleri direkt saldırıdan koruyor ve savaşta bu tür olaylara maruz kalma durumunu minimize ediyor. Siviller üzerine maksatlı saldırıyı ve kalkan olarak kullanmayı yasaklıyor; aynı zamanda yaralananlara ya da gözaltına alınanlara insani muameleyi gerektiriyor, ilaç yardımı sağlayanların korunmasını sağlıyor, insani yardımların teslimini kolaylaştırıcı çabaları zorunlu kılıyor. Bu zorunluluklara dikkat etmeyenlere cezai mesuliyet uygulaması yapılıyor…

Buna göre mevcut Suriye yönetimi savaş hukuk ve temel insan hakları ihlalleri yapmış oluyor. Bakalım uluslararası toplum bu hukuk dışılığa ne kadar seyirci kalacak.