Tunus’la
başlayan Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin bir kısmını kapsayan rejim
aleyhtarı ayaklanmanın şu andaki son durağı olan Suriye’deki çatışmalar hız
kesmeden etkisini artırarak sürdürüyor. Bu kötü gidişin neticesi olarak
ülkemize Suriye’den gelen sığınmacıların sayısı 25,000’e ulaşmış.
Yakın
sınır komşumuz olduğu kadar, çeşitli yönlerden yakın bağlarımızın da olduğu
Suriye’yle asırlar boyunca süren birlikteliğimizin tabii bir sonucu olarak,
ülkemiz bu ülkenin zülüm yönetiminden kaçarak canlarını kurtaranlara kapılarını
açarak insani görevini yerine getirmekte...
Rejim muhalefetiyle
ayaklanmaların yaşandığı bölgedeki diğer ülkeler, Suriye gibi fazla kargaşa
yaşamadan rejim değişikliğini gerçekleştirip nispeten huzura kavuşmuşlar. Henüz
tam manasıyla geçiş dönemini tamamlayıp normal döneme geçmemiş olsalar da
önemli mesafe kat etmiş oldukları görünüyor.
Suriye’deki
belirsizlik ise etkisini sürdürüyor.
Ülkede
yaşanan sıkıntılı duruma çözüm bulmak amacıyla elçi olarak görevlendirilen eski
Birleşmiş Miletler genel sekreteri Kofi Annan’ın görüşmeleri sonucunda alınan ve
‘Annan Planı’ olarak isimlendirilen 6 maddelik plan gereği Suriye askerlerini şehirlerden
çekmesi bekleniyordu. Ancak görünürde bu planın işlerlik kazanmadığı ve
savunmasız sivil halkın üzerine ağır silahlarla saldırıların sürdüğü
gözleniyor.
Suriye'den
istenen ve beklenen haksız yere savunmasız insanların öldürülmesinin durdurulması
ve demokratik ülkelerde yapılan seçimlerin düzenlenerek iş başına seçimle
meşruiyet kazanmış bir yönetimin gelmesini sağlamak. Suriye halkının isteği adil
ve demokratik usullerle yönetime katılmak.
Suriye
yönetimi bu isteklere yönelik adım atmadığı sürece ülkeye huzur ve güvenin
gelmesi uzun zaman alacak ve ne yazık ki masum insanların haksız yere ölmeleri
devam edecek.
Uluslararası
toplum ve Birleşmiş Milletler Suriye konusunda göründüğü kadarıyla kararlı bir
irade ortaya koymuş görünmüyor. Daha basit meselelere gösterdiği hassasiyet ve
ciddiyeti Suriye konusunda görmek ne yazık ki mümkün görünmüyor.
Rusya,
İran ve Çin’in Suriye yönetimini desteklemesi nedeniyle Suriye’deki muhalifler
ve savunmasız halk mevcut yönetimin sınır tanımaz ölüm saçan saldırılarına
maruz kalmaya devam edecek.
Suriye’nin
konumunun Lübnan’dan farklı olduğu, NATO’nun direkt müdahalesinin olmadığı gibi,
muhalif güçler de kendilerini savunacak yeterli bir lojistik desteğe sahip
değiller.
Ancak Suriye
yönetiminin mali kaynaklarının fazla olmadığı, ayakta kalması için dışarıdan
destek alması gerektiği; bunların kesilmesi ve bitmesiyle mevcut yönetimin
zayıflayacağı ve bu şekilde mücadeleyi kaybedeceği öngörülüyor.
Suriye
yönetiminin masum halka karşı hukuk ve insan hakları konusunda ihlaller yaptığı
ve bu konuda hiç ayrım gözetmeden saldırılarına devam ediyor.
Uzmanların
ifadesine göre savaş hukuku, özellikle savaşta acımasızca saldırmayı
sınırlandırıyor. Masum, savunmasız
sivilleri direkt saldırıdan koruyor ve savaşta bu tür olaylara maruz kalma
durumunu minimize ediyor. Siviller üzerine maksatlı saldırıyı ve kalkan olarak
kullanmayı yasaklıyor; aynı zamanda yaralananlara ya da gözaltına alınanlara
insani muameleyi gerektiriyor, ilaç yardımı sağlayanların korunmasını sağlıyor,
insani yardımların teslimini kolaylaştırıcı çabaları zorunlu kılıyor. Bu zorunluluklara
dikkat etmeyenlere cezai mesuliyet uygulaması yapılıyor…
Buna
göre mevcut Suriye yönetimi savaş hukuk ve temel insan hakları ihlalleri yapmış
oluyor. Bakalım uluslararası toplum bu hukuk dışılığa ne kadar seyirci kalacak.