İslam aleminin bir türlü toparlanmak bilmeyen üzücü ve
endişe verici durumunu her gün gelişen ve çeşitlenen iletişim teknolojileri
sayesinde canlı olarak takip ediyoruz.
İslamiyet’in esas olarak bir barış, huzur ve güven veren din
olmasına rağmen, bunu bu şekilde kabul etmek istemeyen güçler ne yazık ki İslam
dünyasına huzurun, rahatın ve temel insan haklarının gelmesini istemiyorlar.
Bu istikrarsız durum bir asrı aşkın süredir devam diyor. Gelişmiş
batı ülkelerine baktığımızda kayda değer huzur ve güveni bozan olaylara pek
rastlanmıyor. Özellikle ikinci dünya savaşından sonra içine düştükleri yanlışlığı
gören bu ülkeler, kısa zamanda bunu telafi ederek istikrar ve huzura
kavuşmuşlar.
Yanı başımızda bir yılı aşkın süredir yaşanan olaylar mevcut
olanlara taş çıkartır nitelikte. Suriye’deki gelişmeler gerek
ülkemiz ve gerekse bölge için ve aynı zamanda İslam dünyası için önemli bir
tehdit unsuru oluşturuyor.
Ortadoğu’da en güçlü ve en istikrarlı ülke olmamız ve aynı
zamanda Türk - İslam dünyasına rehberlik edecek bir geleneğe, tecrübeye ve
yapıya sahip olması nedeniyle, ülkemizin mevcut istikrar ve güçlenen yapısını
muhafaza ederek sürdürmesi kaçınılmaz bir durum oluyor.
Ortadoğu’nun sürekli kanayan bir yara olmaktan kurtulup huzur
ve istikrarın yeşermesi için görev öncelikle söz konusu ülkelere düşmekte. Kısır
ve güdük hesaplardan kurtulup meseleye daha geniş bir perspektiften bakmaları
gerekiyor.
Gerek Birleşmiş Milletlerin ve gerekse uluslararası toplumun
huzur ve güvenin tesisi için alacağı kararların ve uygulamaların bu ülkelerin alacağı
tedbir kadar keskin olmuyor.
Ama ne yazık ki ufak tefek ayrıntılar yüzünden parçalanmış
ve uzlaşmaz bir tutum içine giren bu ülkeler ve bu kırılgan yapıyı kullanarak empati
oluşturarak kendilerine yaklaşanların oyunlarına gelerek özlenen birlik ve
beraberlik geçtiğimiz yüzyıl ve bulunduğumuz yüzyılın başlarına kadar bölgede
kalıcı ve sürdürülebilir bir barışın sağlanmasına imkan vermemiş.
Bu hususta bir de lider yoksunluğu ve olanlarında ülkelerin
ve milletlerin menfaati yerine kişisellik üzerine kurulu olması maalesef bu
ülkelerin bugün içine düşmüş olduğu kötü zemini hazırlamış.
Ülkemizin her fırsatta her alanda işbirliği yaparak önderlik
etme çabası istenilen seviyeye ulaşamamış.
Bunda gerek bu ülkelerin ülkemize karşı tam bir sadakatle
bakamayışlarındaki eksiklik mi, yoksa özellikle milliyetçilik ve birazda ırkçı
duyguların öne çıkmasından mı kaynaklanıyor sorusunu akla getiriyor.
Bu ön yargıların aşılmasında elbette karşılıklı güvenin
tesis edilmesi önemli rol oynayacaktır. Özellikle güçlü iktidarlar döneminde, ülkemizin
gerek köklü bir devlet geleneğine ve gerekse liderlik vasfına sahip olması hem
bölgemiz ve hem de bölge ülkeleri için hayati bir özellik arz etmektedir. Bu ülkelerin
güçlü bir Türkiye’nin varlığından memnuniyet duymaları gerekir.
İran’ın meselelere yaklaşımı mezhep ağırlıklı olduğu gibi,
Irak’ı da bu hususta etkisi altına almaya yönelik bir tutum içinde olduğuna
dair işaretler veriyor.
Aynı zamanda Suriye’de yaşanan insanlık dışı olaylar
karşısında mevcut yönetime karşı sempati duyması hem kendisi ve hem de bölge
için fayda yerine zarar getirecek ortamın hazırlanmasına katkı sağlamış oluyor.
Fransız Dışişleri Bakanı Juppe, Suriye’deki durumun daha
geniş bir alana yayılacağı ikazını yapıyor.
Yakın çevremizde bulunan bir başka ölüm ve gözyaşını yaşayan
Filistin halkı ise her an İşgalci İsrail’in saldırı endişesini taşıyor. Irak’ta
patlamaların durduğu yok. Yine yıllardır yabancı güçlerin işgali altında
bulunan Afganistan’a sözde barışı getirmek için gelen koalisyon güçleri ülkeyi
daha da kötüye götürdü. Açlık, sefalet, yoksulluk insan hakları ihlalleri kol
geziyor. Taliban denilen kandırılmış bir illegal gücün ülkeye vermiş olduğu
zararın telafisi mümkün olmadığı gibi yıllardır yaptığı bu yanlışlıktan dönmesi
işgal güçlerinin kozunu ellerinden almış olacak…
Pakistan ve ihtilaflı bölge olan Keşmir’de ise huzur,
güvenin ve istikrarın olduğunu söylemek mümkün değil. Haber ajansları gün boyu İslam
ülkelerindeki yaşanan insanlık dışı olayları dünyaya geçiyor. Ne yazık ki İslam
dünyası tabiri caizse kan ağlıyor. Olmayanlar da ise belli güçlerin menfaati
olmasından dolayı şimdilik yok. Hiç temenni edilmez ama ne zaman ki onlarında
akarları kesildiği zaman maalesef kırılgan yapıyı istismar edenler devreye
girecektir.