29 Nisan 2012 Pazar

Sürdürülebilir darbelerden sürdürülebilir kalkınmaya









Ülkemizde darbenin ve muhtıranın konuşulmadığı bir zaman dilimi yok gibi. Sanki bir yıllık zaman dilimi darbe ve benzeri girişimlerin garabetiyle paylaşılmış. Öylesine planlanmış ki ülkemizin bu olayları sürekli olarak tartışması, konuşması ve meşgul olması istenmiş.

Eğer bunlardan zaman kalırsa asıl yapılması gereken işlerle uğraşılsın anlayışı hâkim kılınmış…

Son günlerin yaygın konuşma, tartışma ve analiz etme konusu malum 28 şubat ve 27 nisan muhtıraları ya da demokrasiye müdahale etme girişimleri...

Madem bütün hukuk dışı müdahale ve vakalar yargıyla yüzleşecek ve aklaşacak ki olması gereken de budur, bu hususta yapılacak tartışma ve analizler de kamuoyunu aydınlatma açısından yararlı olacaktır.

Hukuk ve demokrasi kurallarını hiçe sayanların yargıyla yüzleşip hesap vermesi adalet adına yapılması gereken önemli bir icraat olacaktır.

Ülkemizin karşılaştığı darbe ve muhtıraların aylar itibariyle kronolojisine baktığımızda; bilindiği kadarıyla 28 şubat, 12 mart, 27 nisan, 27 mayıs ve 12 eylül tarihleri karşımıza çıkıyor.

Birinin tartışma ve analizi bitmeden bir sonraki devreye giriyor.

Böylece nerdeyse bu fasit daire yılın on iki ayı devam etmiş oluyor.

Bu hareketlerin ülkemiz üzerinde bırakmış olduğu derin izleri var.

Tabi bu konular üzerinde böylesine derinlemesine yorum ve analizler yapmak bundan 10 sene öncesine kadar pek mümkün değildi. Tam manasıyla demokrasiyle yüzleşmeye başlayan ülkemizde ya da bu kurum ve kuralların varlığı ve önemi ortaya çıkmaya başlayınca söz konusu çarpık yapılar da enine boyuna tartışılarak kamuoyuna doğruları anlatma ortamı doğmuş oluyor.

Artık gerçekleri saptırarak ve vatandaşın iyi niyetini istismar ederek bir yerlere varmanın mümkün olmayacağı da açığa çıkmış oldu. Her ne yaparlarsa yapsınlar dokunulmazlıkları olduğu varsayılanlar, yaptıkları yanlışlıklar ve ülkeye ödettirdikleri ağır faturaların bedeli gereği hak ve hukuk adına dokunuluyor.

Gerçekler açığa çıkarken, büyük bir yanlışın içine düşmüş olanlar da hatalarının farkına varmış oluyorlar.

Sözde kahramanlık adına yapılmış olan işlerin aslında içi boş, kof bir işin peşinden gitmekten başka bir şey olmadığı anlaşılıyor.

Belirli zaman aralıklarıyla yapılan büyük yanlışlıkların ne bu ülkeye, ne de kedilerine faydasının olmadığı gibi, ülkenin de kalkınmasına takılmış bir prangadan başka bir şey olmadığı net bir şekilde anlaşılmış oluyor.

Başkaları kendilerine sürdürülebilir kalkınmayı ve ilerlemeyi şiar edinirken, bize de sürdürülebilir darbe ve muhtırayı uygun görmüşler.

Karşımıza da içi boş birtakım kof, fakat süslü kelimeleri bariyer olarak dikmişler. Gözünüzü bunlardan ayırmayın diyerek, asıl bakılması gereken konulara set çekmişler.

Ama artık o engeller aşıldı, her ne kadar gerçekler biliniyorduysa da, prangalı oluşumuz nedeniyle net bir şekilde görüş bildirme ve savunma hakkı yoktu. Artık onlar kırıldı, ülke normalleşme sürecine girdi. Feodal yapı bozuldu. Küçük olsun benim olsun anlayışı yıkıldı. Ülkemizin kalkınma hızı arttığı gibi paylaşım oranı yükseldi. Refahın tabana yayılma devri başladı. Temennimiz ülkenin her ferdi ve her bölgesi adına iyi gelişmelerin devam etmesi.