Ülkemizde
darbenin ve muhtıranın konuşulmadığı bir zaman dilimi yok gibi. Sanki bir
yıllık zaman dilimi darbe ve benzeri girişimlerin garabetiyle paylaşılmış. Öylesine
planlanmış ki ülkemizin bu olayları sürekli olarak tartışması, konuşması ve
meşgul olması istenmiş.
Eğer bunlardan
zaman kalırsa asıl yapılması gereken işlerle uğraşılsın anlayışı hâkim kılınmış…
Son
günlerin yaygın konuşma, tartışma ve analiz etme konusu malum 28 şubat ve 27
nisan muhtıraları ya da demokrasiye müdahale etme girişimleri...
Madem
bütün hukuk dışı müdahale ve vakalar yargıyla yüzleşecek ve aklaşacak ki olması
gereken de budur, bu hususta yapılacak tartışma ve analizler de kamuoyunu
aydınlatma açısından yararlı olacaktır.
Hukuk ve
demokrasi kurallarını hiçe sayanların yargıyla yüzleşip hesap vermesi adalet
adına yapılması gereken önemli bir icraat olacaktır.
Ülkemizin
karşılaştığı darbe ve muhtıraların aylar itibariyle kronolojisine baktığımızda;
bilindiği kadarıyla 28 şubat, 12 mart, 27 nisan, 27 mayıs ve 12 eylül tarihleri
karşımıza çıkıyor.
Birinin
tartışma ve analizi bitmeden bir sonraki devreye giriyor.
Böylece nerdeyse
bu fasit daire yılın on iki ayı devam etmiş oluyor.
Bu hareketlerin
ülkemiz üzerinde bırakmış olduğu derin izleri var.
Tabi bu
konular üzerinde böylesine derinlemesine yorum ve analizler yapmak bundan 10
sene öncesine kadar pek mümkün değildi. Tam manasıyla demokrasiyle yüzleşmeye
başlayan ülkemizde ya da bu kurum ve kuralların varlığı ve önemi ortaya çıkmaya
başlayınca söz konusu çarpık yapılar da enine boyuna tartışılarak kamuoyuna
doğruları anlatma ortamı doğmuş oluyor.
Artık
gerçekleri saptırarak ve vatandaşın iyi niyetini istismar ederek bir yerlere
varmanın mümkün olmayacağı da açığa çıkmış oldu. Her ne yaparlarsa yapsınlar
dokunulmazlıkları olduğu varsayılanlar, yaptıkları yanlışlıklar ve ülkeye
ödettirdikleri ağır faturaların bedeli gereği hak ve hukuk adına dokunuluyor.
Gerçekler
açığa çıkarken, büyük bir yanlışın içine düşmüş olanlar da hatalarının farkına
varmış oluyorlar.
Sözde kahramanlık
adına yapılmış olan işlerin aslında içi boş, kof bir işin peşinden gitmekten
başka bir şey olmadığı anlaşılıyor.
Belirli
zaman aralıklarıyla yapılan büyük yanlışlıkların ne bu ülkeye, ne de kedilerine
faydasının olmadığı gibi, ülkenin de kalkınmasına takılmış bir prangadan başka
bir şey olmadığı net bir şekilde anlaşılmış oluyor.
Başkaları
kendilerine sürdürülebilir kalkınmayı ve ilerlemeyi şiar edinirken, bize de
sürdürülebilir darbe ve muhtırayı uygun görmüşler.
Karşımıza
da içi boş birtakım kof, fakat süslü kelimeleri bariyer olarak dikmişler.
Gözünüzü bunlardan ayırmayın diyerek, asıl bakılması gereken konulara set
çekmişler.
Ama
artık o engeller aşıldı, her ne kadar gerçekler biliniyorduysa da, prangalı
oluşumuz nedeniyle net bir şekilde görüş bildirme ve savunma hakkı yoktu. Artık
onlar kırıldı, ülke normalleşme sürecine girdi. Feodal yapı bozuldu. Küçük
olsun benim olsun anlayışı yıkıldı. Ülkemizin kalkınma hızı arttığı gibi paylaşım
oranı yükseldi. Refahın tabana yayılma devri başladı. Temennimiz ülkenin her
ferdi ve her bölgesi adına iyi gelişmelerin devam etmesi.