26 Ağustos 2015 Çarşamba

BM 70. Genel Kurulu


 

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunun 70. Oturumu 15 Eylülde başlıyor.

Genel kurul bütün ülkelerin üst düzey temsilcilerinin katılımıyla yapılan, dünya milletlerinin içinde bulunduğu sıkıntıların dile getirilip tartışıldığı platform.

Bugün yeryüzünde insanlık adına acil çözüm bekleyen problemler var.

Milyonlarca insan içine düşürüldükleri bu insanlık dışı dramdan kurtulmanın yolunu ararken, BM’nin ilgisizliği nedeniyle yıllardır çaresizlik içindeler.

Özellikle ülkemizi de yakından ilgilendiren Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesi, tabiri caizse, kan ağlıyor.

Çevremize baktığımızda; Suriye, Irak, Afganistan, Filistin, Mısır, Libya yıllardır dolaylı ya da direkt olarak savaş içinde bulunuyor.

Yıllardır süren terör ve iç savaşların bu ülkelerde onarılması mümkün olmayacak sosyal ve ekonomik tahribatlar yapmış...

İslam karşıtı olanlar, Müslümanları yine sözde Müslümanların eliyle kırdırıyor.

İran’la BM’nin daimi 5 temsilcisi ve Almanya’nın yapmış olduğu anlaşma sadece nükleer silah üretimini durdurmaya yönelik bir anlaşma olmayıp, aynı zamanda Suriye’de 5 yıldır devam eden vahşetin de desteklenmesi anlamına geliyor.

Bu meşhur 5+1 neden bu anlaşma metnine İran’ın Suriye’ye olan desteğini çekmesini eklemedi?

Nükleer silah üretimi insanlık için bir tehdit ve suç ise savunmasız masum insanların Suriye’de vahşice öldürülmesi de bir fiili durum olarak acil olarak önlenmesi gereken bir insanlık suçudur.

Bu da BM’nin güvenlik konseyi üyelerinin bu insanlık dramına olan yaklaşımındaki duyarsızlığın açık bir göstergesi olduğu gibi bu suça ortak olmanın da açık bir göstergesi sayılması gerekir.

Irak’ta yıllardır kurulamayan huzur ortamı yine BM’nin daimi temsilcilerinin insanlığa verdiği önemin kifayetsiz ve duyarsızlığın işaretidir...

İsrail’in yıllardır Filistinlileri katlederek vatanlarından edilişine, evlerinden atılarak Yahudi yerleşimine açılması uzun yılların insanlık suçudur.

Mısır’ı kasten kaosa sürükleyen uluslararası toplumun sahip çıktığı değerleri tersyüz edişinin en bariz örneğidir.

Mazlum milletlerin dramı ne yazık ki bitmek bilmiyor!

Libya’da huzur bulunmuşken karıştırılarak iç savaşın sürmesini sağlayan iç ve dış güçlerin ihaneti yüzünden bu ülkede de insanlık dramı varlığını sürdürüyor.

Bulunduğumuz yüzyılda özellikle ve ağırlıklı olarak İslam ülkelerinin içine düşürüldüğü çaresizlik ve terör olayları bu ülkeleri her bakımdan zayıflatmak ve acılara gark etme amacını güdüyor.

Birçok İslam ülkesi ya terör ya da iç savaşın pençesine terk edilmiş durumda.

Hal böyle olunca; işsizlik, açlık, can güvenliği ve birçok sosyal ve ekonomik sıkıntı içinde kıvranıp duran bu insanlar “ya ölüm ya istiklal” diyerek her türlü tehlikeyi göze alarak göç etmek zorunda kalmaktalar.

Her gün yüzlerce insan daha güvenli bir yere gitmek için çeşitli zorluklar içinde ölümü göze alarak başka ülkelere iltica etmenin yollarını arıyor.

Tek gayeleri çoluk çocuklarına huzurlu ve güvenli bir sığınak bulmak!

Bilindiği gibi devam eden bu yolculukta binlercesi hayatını yitiriyor.

Gerek Afrika’nın birçok ülkesinde ve gerekse Ortadoğu ülkelerinin bir kısmında yıllardır süre gelen bu insanlık dramına BM Güvenlik Konseyinin üyeleri kendi çıkarları yüzünden üstlendikleri barış ve huzuru sağlama görevini yerine getirmememin acizliği ve kurnazlığı içindeler.

Bunun aslında uluslararası hukuk normlarına göre suç sayılması gerekir, fakat günümüzde ne uluslararası hukuk ve ne de diğer uluslararası kurumlar bu insanlık dramına gereken tepkiyi göstermiyorlar.

Bunların insanlık anlayışları sağır ve dilsiz olmuş.

İnsanlığın içine düştüğü bu çaresizliğin hep bir ağızdan eylül ayında devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla yapılacak 70. BM Genel Kurul toplantısında dile getirilmesi gerekir.

Bu insanlık dramına 5+1 ülkelerinin ilgisiz kalacağı kesin, bırakın ilgisizliği bu sıkıntıların dolaylı olarak daha da ağırlaşması için bunlar destek olacaklardır.

Geriye kalan diğer ülkeler özellikle İslam ülkeleri bu insanlık dramını en iyi şekilde bütün dünyaya bu vesileyle anlatmaları, bu şekilde dünya kamuoyunun dikkatlerini bu küresel insanlık dramına çekmeleri vicdani bir görev olmalı.