22 Temmuz 2015 Çarşamba

Su uyur düşman uyumaz!


 
 
Suruç’ta meydana gelen hain ve büyük ölçekli bir terör hadisesiyle ilk defa mı karşı karşıyayız?

Elbette hayır!

Neredeyse yarım asırdır ülkemiz terörün pençesinde.

Zaman zaman bu pençe biraz gevşemiş olsa da hain kontrolünü hiç bırakmamış.

Bu işin arkasındaki gerek iç ve gerekse dış güçler ülkemiz insanlarının hür iradesini serbest bırakmamışlar.

Bunun karşı kontrolün de ise zaman zaman boşluklar ve rehavet olmuştur…

 
Terörden bu ülkenin her ferdi zarar görmüş.

Bu zarar can kaybı noktasında olunca buna maruz kalanlar çok daha fazla mağdur ve acı çekmiş.

1970’li yıllara baktığımızda terör üniversiteleri ve öğrencileri kullanmış ve yüzlerce insan hain emelleri olanların oyununa gelerek hayatlarının baharında bu oyuna kurban olmuşlardı.

Olayların arkasındaki asıl gerçek ise ülkenin huzur ve güvenini bozarak kalkınmasını engellemek, bu arada küçük bir azınlığa kişisel menfaat sağlamak idi...

Netice olarak dış ve iç güçlerin ortak çabasıyla birileri hain emellerini gerçekleştirmek için gençleri kullanmıştı.

Sadece gençler hayatını kaybetmemiş, ülke ekonomisi gelişmemiş, makroekonomik dengeler allak bullak olmuştu.

Kayıp çok yönlü olmuştu.

Kocaman bir on yılı ülkemiz kayıpla geride bırakmıştı.

Darbe sonrası yeniden demokrasi işlemeye başlayınca seksenli yılların bir kısmı verimli geçmiş, kalkınma hamleleri yeniden başlamıştı.

Ancak iç ve dış hainler yine rahat durmadılar, 1984 yılında yeni bir kanlı terör baş göstermeye başladı.

Bu sefer sözde Kürtleri savunma adına Kürt köyleri basıldı acımasızca katliamlar yapıldı.

Bu hain, iğrenç ve mide bulandırıcı katliamları yapanlar “biz sizi öldürerek haklarınızı elde edeceğiz” mesajını veriyordu.

Aradan 30 yıldan fazla zaman geçti.
Asırlar süren birlikteliği 30 yılda yok etmek, bölge halkını başkalaştırmak, asimile etmek politikası uygulandı.

Bu süreç baskıyla, silah zoruyla, korkutarak, yıldırarak yapıldı.

Sonunda bu vahşeti bir Kürt hareketi, Kürt haklarını elde etme ve sözde benzeri söylemlerle kendilerini masum ve haklı gösterme çabasına girdiler.

Hadi bakalım, peki öyle olsun, yeter ki bu vahşet son bulsun!

Bu ülkenin birliği ve beraberliği uğruna baldıran zehri dahi olsa içeriz denildi…

Soruldu ne istiyorsunuz, “ana dil ile eğitim, konuşma” peki alın size istediğiniz gibi konuşun, özel dil kursları açın geliştirin dilinizi bakalım; bu haklar sizi bir anda dünyanın en zengini, her bakımdan dünyanın en ileri ülkesi, en medeni insanı yapacak mı?

“Bu dil bu derece mi sihirli bir dil ki sizi bir anda süper güçlerin sahip olduğu maddi değerlere kavuştursun” sorusunu ise kimse kendine sormadı.

Şimdi son günlerde terör örgütünün yaptığı eylemlere baktığımızda filimin tekrar başa sarılma hareketinden başka bir şey olmadığını görüyoruz.

Neden?

Çünkü başlatılan çözüm süreci ile artık kan akmamaya başladı.

Bölge kalkınmaya başladı.

Ülkeye huzur geldi.

Analar ağlamamaya başladı.

Ülkemiz güçlenmeye başladı.

Devasa yatırımlar yapıldı ve yapılıyor.

Bu olumlu gelişmeler karşısında emperyalist hain güçler ve onların içerdeki hain işbirlikçileri rahatsız oldu; "Türkiye güçleniyor, Türkiye huzurlu bir ülke oluyor, Türkiye bölgesinde de dünyada da önemli bir ülke olma yolunda hızla ilerliyor.

Türkiye’de ne kadar etnik topluluk varsa hepsi bir ve beraber oluyor.

Türkiye’nin bu gelişmesi, birlik beraberliği bir dönemin süper gücü olan Osmanlı İmparatorluğunu hatırlatıyor.

Ülkemiz adına bu kadar olumlu gelişme olursa, buna emperyalist hainler ve onların içerdeki işbirlikçileri nasıl dayanır? Nasıl olsa ellerinde her tabakadan, her kademeden piyonları kuklaları var “hemen bunları harekete geçirelim” demezler mi?

Netice olarak ülkemizin on yıllardır iç ve dış hainlerin birlikte hareket etmesiyle terör ve benzeri ihanetlerle karşı karşıya kalmıştır.

Bundan sonra da, temenni etmeyiz ama muhtemelen kalacaktır.

Fakat ülkemizin bu hain olaylara karşı çok yönlü tedbirleri almış ve alacağından ve üstesinden geleceğinden hiç şüphemiz yok.

Bizim bir atasözümüz var, “su uyur düşman uyumaz” bu atasözü terör ve benzeri tehditler için düsturumuz olmalı ve bunu hatırımızdan çıkarmamız gerekiyor.

Kendilerinde vatan, millet, devlet, birlik beraberlik sevgisi olmayanlar için terör ve benzeri hadiseleri bir fırsat bilip bunu kendi kişisel emelleri için gerek yazılarında ve gerekse siyasi propagandalarında kullanacaklar olacaktır.

Bu elit azınlık zaten bu ülkenin değerlerine ne bağlı kalır, ne de savunucusu olur.

Kandan, terörden beslenenlere bu millet itibar etmemiş ve etmeyecektir.