27 Temmuz 2015 Pazartesi

Nush ile uslanmayanın...


 

 
Sözde bir hak elde etme bahanesiyle başlayan terör ülkemiz insanlarının vicdanında derin izler bırakan olumsuz gelişmelere neden oldu.

Çok pahalıya mal oldu, zaman zaman ülkemizin kalkınması, gelişmesi, huzur ve güven ortamı engellendi.

Devlet değişik zaman aralıklarında bu çetelere şefkat elini uzattı, aşırı müsamaha gösterdi.

Belki içine düşülen bu gafletin ve hatanın farkına varılır da bir bahaneyle bu yanlıştan vazgeçilir denildi.

Fakat öyle olmadı.

Bu iyi niyet yaklaşımı akıl almaz ve vicdanların kabul edemeyeceği bir anlayışla karşılık buldu.

Yabancılara, ülke düşmanlarına, emperyalistlere uşaklığa, piyon olmaya devamdan vaz geçilmedi.

Gösterilen aşırı iyi niyet aşırı bir şekilde kötüye kullanıldı.

Son gelinen noktada ise terör nerdeyse yüce meclise taşınmaya başlandı.

Bu yüce meclise layık olmayanlar seçilmiş olmanın, dokunulmazlığın zırhına sığınarak silah kuryeliği yapmaya başladı.

Bu büyük hainlik nereye varacak yarın bir gün bu patlayıcıların bu kılıfla meclise sokulmayacağı ne malum!

Bu pervazsız tutuma hangi kanun, hangi hukuk, hangi insanlık anlayışı müsaade eder.

Dillerinden barışı, hukukun üstünlüğünü, özgürlüğü, demokrasiyi, insan haklarını düşürmeyenler, bu kavramları öylesine ustalıkla istismar ettiler ve ediyorlar ki bunun emsali, örneği görülmemiştir.

Bunu hiçbir hukuk devletinin kabul etmesi mümkün değildir.

Hiçbir batı ülkesinde, ülkemiz ve diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi bu derece azgınlaşan terör örgütlerinin varlığını görmek mümkün değildir.

Anlamsız bir hak arama ve elde etme bahanesiyle terör örgütleri toplum güvenliğini, ülkemizin ali menfaatlerini çeşitli kisveler altında ihlal etmiş ve sömürgeci ülkelerin menfaati için kullanmışlardır.

Biri yetmiyormuş gibi, yenileri devreye girmeye çalışıyor.

Yıllardır kanla beslenen malum terör örgütünü biliyoruz.

Bu yetmiyormuş gibi din istismarı yaparak devletin kurumlarına yuvalanan paralel yapı örgütü sinsice örgütlendi.

Dahası uluslar arası bir terör örgüt olan ve ismini İslam devleti olarak süsleyen bir örgüt daha peydahlandı.

İlk ikisinin zamanında gerekli etkin tedbirler alınmaması nedeniyle tahribatı fazla oldu.

Şimdi DAEŞ denilen sözde İslam devleti kisvesi altında kendini masum gösteren bu örgüt öncekiler gibi kadrolaşmadan kökü kurutulmalıdır.

Kendini Müslüman gösterip her türlü vahşeti yapan, İslam’ın kutsal mekânları, değerleri olan camileri, türbeleri hiç sıkılmadan bombalayan bu örgüt nasıl sözde bir İslam devletini temsil edebilir! Buna katılanlar bu akıl almaz, insanlığın ve İslam’ın kabul edemeyeceği eylemleri nasıl yapar diye kendilerine sormuyorlar mı?

Gerek ırkçılığı ve gerekse İslami değerleri istismar eden bu örgütlerin peşinden gittikleri insanlık dışı davaları, ne savundukları insanlara ve ne de İslamiyet’e fayda sağlamamış.

Şimdi güneydoğudaki Kürt kardeşlerimiz 30-40 yıldır her bakımdan uğramış oldukları sömürüye dur demeyecekler mi?

Sürüklenmek istendikleri bir çıkmazın ve bataklığın içine tamamen düşmemek için bu hainlerin çirkin ve emperyalist maksatlarını anlamakta hala tereddüt mü ediyorlar?

Yine İslam ismi altında İslamiyet’i emperyalistler ve batılı sömürü düzenin menfaatleri adına istismar edenleri anlamakta zorluk mu çekiliyor?

Terör konusunda zengin bir tecrübe birikimi olan ülkemiz bu hainleri zaman geçirmeden sindirmelidir.

Çünkü bu örgütlerin ortak bir paydası var, terörün dini, milleti, vatanı, mezhebi olmaz olmamıştır. Bunlar yeri geldiğinde birbirlerinin değirmenine su taşıyacaklar, vahşetin ortak paydasında bir araya gelebileceklerdir.

Çünkü terör örgütlerinin hiçbiri kendi iradeleriyle hareket edemez, onları kullanan üst akıllar ne derse onu yapmaya mahkûmdurlar.

Bu durum bu çirkin oyunun şaşmaz kuralıdır.

Bu kural değişseydi çözüm sürecinde gösterilen aşırı müsamaha semeresini verir, silahlar bırakılır, çocuk yaşta olanlar kandırılarak dağa çıkarılmazdı.

Terör liderleri, terörü bir yaşam tarzı olarak seçmiş, bugüne kadar cahil ve şuur yoksunu çocukları kandırarak kendi çirkin emelleri için kullanmışlardır.

Sözde meşruiyet kazanmış olanları da halkın iradesiyle değil, zorbalıkla meclise girmişlerdir.

 
Merhametten maraz doğar…

Nush ile uslanmayanın hakkı tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.