20 Temmuz 2015 Pazartesi

Sarsmak isteyen sarsılacaktır


 
 

Uluslararası terör örgütü DAEŞ’ın elde ettiği lojistik ve silah gücüne bakıldığında bugün birçok ülkenin dahi elinde olmayan bir güce ve desteğe sahip olduğunu görmek mümkün.

Onlarca yıllık bir geçmişi olan ülkelerin dahi fevkinde kapsamlı bir silah ve lojistik güce sahip olan bir örgütün bu hale nasıl geldiği uluslararası kurumlar tarafından sorgulanması gerekir.

En azından Birleşmiş Milletler tarafından bu konunun araştırılıp soruşturulması gerekir.

Fakat bu tür hayati konuların üzerine gidecek bir BM’nin varlığından da söz etmek maalesef  mümkün değil.

Çünkü bugüne kadar hiçbir uluslararası insani sorunu zamanında çözme başarısını göstermemiştir.

Bunun en belirgin örneği Bosna katliamıdır.

Irak’ta on yılı aşkın süredir devam eden iç huzursuzluk, yine Afganistan, Suriye, Libya ve diğer İslam ülkelerinde yaşanan hak ihlalleri ve insanlık dramları günümüz dünyasının kabul göreceği bir durum değil.

Afrika’da yıllardır süren terör faaliyetleri ve her gün hemen hemen patlamalar ve silahlı çatışmalarla hayatını kaybeden yüzlerce masum insan var…

Her zaman söylediğimiz ve söylenildiği gibi ülkemiz gerek konumu ve gerekse sahip olduğu devlet, asker ve yönetim tecrübeleri açısından çok değerli birikimleri olan bir ülke.

Yıllardır terörle mücadelesini sürdürüyor.

30-40 yıl önce ülkemizde ırkçılık üzerinden ülkemizde başlatılan terör hadisesi ne bir Kürt meselesi ve ne de bir hak meselesidir.

Fakat bu gerçeği öncelikle bu yörede yaşayan bölge halkının iyi görmesi gerekiyor ki terör örgütünün aldatmasına karşı dik durabilsin.
Bu yöre bugüne kadar hep bu örgüt ve yandaşları tarafından istismar edilmiş ve sömürülmüştür.  

Ne yazık ki sömürü düzeninin bölgemiz üzerindeki hain emelleri bitmek bilmiyor.

ABD önderliğinde 2003 yılında sözde demokrasi ve özgürlük bahanesiyle Irak’ı işgal ederek bir terör ülkesi haline dönüştüren koalisyon güçleri Suriye’deki durumu bir fırsat bilerek 5 yıldır bu insanlık vahşetine göz yummaktadır.
 
DAEŞ isimli örgütün, arkasına büyük güçlerin büyük desteğini alarak İslam Devleti aldatmasıyla bölgede zuhur etmesi de bölgemizi iyice istikrarsızlaşma amacını güttüğünü artık hiç bir uluslararası kurum ve toplum inkar edemez.

Bölgemizde yaşanan bu vahşet karşısında öncelikle koalisyon güçlerinin Irak’a verdiği sözde durması gerekmiyor mu sorusu ve hesabı sorulması gerekir. BM genel kurulu sonbaharda toplanacak, bu toplantıya İslam ülkelerinin iyi hazırlanması gerekir.

Çünkü yıllar geçtikçe koalisyon güçlerinin gerçek amacı iyice açığa çıkmış oluyor.

Koalisyon güçlerinin gerçek hedefi bölgeye terör getirmek, vahşet getirmek kan ve gözyaşı getirmekten başka bir şey olmadığı net bir şekilde anlaşılmıştır.

Türkiye yıllardır mücadele ettiği bir kanlı terör örgütünden kurtulmak üzereyken başka bir çokuluslu terör örgütün saldırılarına maruz bırakılmak isteniyor.

Şimdi Suruç’ta yaşanan bu elim olaydan sonra bizler ülke olarak bu olaydan büyük rahatsızlık duyuyorken, sömürgeci güçler de aynı ölçüde bayram ediyordur.

Her ne kadar görünürde böyle olmadıklarını ifade etmek isteseler de söylemlerinde samimi olduklarını göstermeleri için öncelikle Suriye’deki yaşanan vahşetlerin müsebbibi olan yönetimin hemen yargılanmasını hiç vakit geçirmeden istemeleri gerekir.

Netice olarak emperyalist güçlerin gerek ülkemiz ve gerekse tarihi birlikteliğimiz olan komşularımızda her türlü istikrarsızlığı ve kargaşayı sürekli gündemde tutmak için yapmış oldukları hain planları ne üç yıllık ve ne de 30-40 yıllık bir plan olduğu iyice anlaşılmaktadır.

Bu hain planlar Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması ve onun devamı olan bir planın uygulamaya konulmasından başka bir şey değil.

Bu belki komünist dönemde bir süre askıya alınmış olabilir, bu tehlike ortadan kalktıktan sonra yeniden canlandırılmak istendiğini görüyoruz.

Bir başka husus ise Yemendeki çatışmalara destek veren ve Suriye'deki zalim rejimi destekleyen İran'la ABD’nin yaptığı nükleer silah konusundaki anlaşma da aslında kafalarda soru işaretleri oluşturmuyor değil!...
Türkiye'yi sarsmak isteyenler, zamanı gelince çok daha kötü bir şekilde sarsılacaktır.