12 Mayıs 2013 Pazar

Güvensizlik Konseyi



Uluslararası toplumun ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin beş daimi temsilcisinin insani değerlere olan samimiyetsizlikleri bir kez daha tescillenmiştir. Güvenlik konseyi artık üçüncü yılına giren Suriye’de yaşanan vahşetle ‘Güvensizlik Konseyine’ dönüştüğünü göstermiştir. İstediği konuda acil kararlar alan konsey Suriye gibi insani bir konuda savsaklama yolunu tercih etmiştir.
Gelinen bu aşamada, bunca katliamdan sonra ABD’nin artık bir şey yapması öneriliyor. Eğer ABD kenarda kalırsa Suriye’de durumun kötüye gideceği ima ediliyor.
Bölgesel analistler Suriye’deki gidişatı 20 yıl önce derebeyliklere bölünen ve o zamandan beri anarşi, terör ve açlıkla karşı karşıya kalan Somali’ye benzetiyorlar.
Böyle giderse Suriye’deki iç savaşın giderek tehlikeli bir duruma dönüşeceği tahmininde bulunanlar var ve bu ülkeye dönüşecebileceği tahminleri yapılıyor... 
Göründüğü kadarıyla Rusya’nın, İran’ın ve İsrail’in ülke üzerinde emelleri var.
Şam yakınlarındaki kimyasal silah araştırma merkezini gece yarısı bombalayan İsrail ise işi daha ileri götürmek istiyor.
Bir görüşe göre İsrail ve Hizbullah arasında savaşa dönüşeceği, buna sebep ise Esed’in müttefiki Hizbullah’a gelmiş olduğu iddia edilen füzeler gösteriliyor.
Bir başka neden ise İran yapımı Fateh-110 füzelerinin bu örgüte nakledilmiş olması.
İsrail bu gelişmeleri kendisi için tehlike göstererek Suriye meselsine müdahil olma sebebi olarak görüyor.   
Füzeler “vekâleten açık uçlu bir savaş” olarak değerlendiriliyor.
Bir tarafta İsrail, bölgesel güçler ve batılı ülkeler, diğer tarafta ise Hizbullah ve Suriye’nin olacağı, şeklinde değerlendiriliyor.
Suriye’de bir başka gelişme ise İran askerleri ve Hizbullah’ın muhaliflerin aldıkları yerleri geri alarak buradaki Sünnileri katletmek şeklinde yorumlar yapılıyor.
Bunun son örneği ise Baniyas ve Banya’da yapılan katliam gösteriliyor.
Suriye konusuna uluslararası toplumun bu derece ilgisiz kalması, ister istemez bölge üzerinde bazılarının derin emelleri olduğu ihtimalini akıllara getiriyor. Özellikle kendini haklı çıkarmak için mahir olan ve kılıf bulan İsrail bu işin geciktirilmesinde perde arkasındaki başrol oyuncusu gibi duruyor.
Uluslar arası toplumun ağırlıklı olarak bu işe seyirci kalmasının yanında, Türkiye hariç İslam ülkelerinin önde gelenleri de kabuğuna çekilerek ‘bana dokunmayan bin yaşasın’ politikası izlemişlerdir.
Suriye konusu bölgede değişimin bir dönüm noktası, ya da derin planları olanlar için bir başlangıç noktası olma izlenimini veriyor.
Çözüm âdeta askıya alınmış, kargaşa ve vahşete prim verilirken olayın boyutlarının sanki Suriye’nin de sınırlarının dışına çıkması için süre tanınmış.
Mali’de yaşanan iç çatışmaları önlemek için, BM hemen karar almış, Fransa olaya müdahale etmiştir. Fransa aynı zamanda Libya krizinde de alelacele harekete geçerek Kaddafi’yi bombalamıştı. Diğerleri de desteklemişti. Konseyin alacağı insani kararlar elbette desteklenmeli.
Ancak, sınır komşumuz olan Suriye olayında sessiz kalınmış, vahşete göz yumulmuştur.
Böyle bir ciddi olayı askıya almaları ise, Suriye konusunda farklı beklentilerin olduğu izlenimin veriyor. Bu kadar gecikme ise BM güvenlik konseyinin güvenini yitirdiğinin ve adil davranmadığının göstergesi oluyor.