25 Ağustos 2012 Cumartesi

Gaye Kürt realitesi mi?


 

 

Zihinlerde iz bırakan iki önemli olay var ülkemizde...

Biri oniki eylül 1980 yılına kadar devam eden kanlı çatışmaların o gün sabahı itibariyle kesilmesi ve sonrasında ülkenin beklediği huzura kavuşması idi!

Bir diğeri ise ülkemizin sulh ve sükûnunu yakından ilgilendiren terörist başının 1999 yılında yakalanması neticesinde ne hikmetse terör olaylarının hemen durması idi!

O tarihte bu yakalama hadisesi ülkemizi sözde bir hak arama bahanesiyle uzun yıllardır kana bulamış olan ‘terörün bittiği ve huzurun geldiği’ şeklinde algılanıyordu.

1984 yılında Siirt’in Eruh ilçesinde fiilen kanla başlayan terör, 1999 yılında terörist başının yakalanmasıyla durmuştu.

Bu olayın arkasında yatan gerçek nedenin ise bu vesileyle birilerini iktidara getirme arzusunun olduğuna dair yorumlar yapılıyordu. Nitekim 1999 yılı nisan ayında yapılan genel seçimlerde, seçim sonrasında iktidara gelmesi beklenen partiler seçimi kazanmış ve hükümet olmuşları. Önceden düşünülen senaryo kurgulandığı gibi hayat bulmuştu.

Bu olayla millet iradesine bir şekilde yön verilmiş, millet iradesi dolaylı da olsa etki altında kalmıştı.

Bu iki parti maalesef milletin beklentilerine cevap veremediği gibi ülkenin ekonomisi daha da kötüye giderek, ülkemiz büyük bir kriz yaşamış, iş yerleri kapanmış, çok sayıda insan işsiz kalmıştı.

Türkiye ekonomisi küçülmüştü.

Netice olarak dönemin iktidar partileri ülkeyi yönetme aczine düşünce, çareyi erken seçime gitmekte bulmuştu.

İşte o zamanki iktidarın yapmış olduğu en hayırlı icraatı ülkeyi daha fazla sıkıntıya götürmeden erken seçim kararı almaları olmuştu.

Bu karar ülkemizde yeni bir dönemin başlangıcı oldu.

3 kasım 2002 yılında yapılan erken genel seçimiyle ülkemiz yeni bir döneme girmişti.

Ak Parti 3 kasım 2002 seçimleriyle iktidara gelerek ülkemizin yıllarca el atılmamış sorunlarına neşter vurmuş, ülkede bir kalkınma hamlesi başlamıştı. Ülkeye güven ve istikrar gelmişti; yatırım ve kalkınma için aranan unsurlardı.

Başlatılan yatırımlar birer birer hizmete açılıyor, ekonomide bir canlılık yaşanmaya başlamış, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir kalınma hızı başlamıştı.

Ülkemiz bir değişimin içine girmiş, A’dan Z’ye her şey bu ülke yararına değişiyordu, değişmesi gerekiyordu.

Uzun yıllardır bekleyen problemlerin üç, beş yılda bitmesi mümkün değildi, fakat ülkemiz kalkınma trenine binmiş hızla yoluna devam ediyordu.

Bu kalkınma treninin durmaması ve kesintiye uğramamsı için birkaç dönem Ak Partinin iktidarda kalması ve kalkınmada sürdürülebilir bir rotaya oturması gerekiyordu. Nitekim önceki yıllarda başlayan kalkınmanın meyveleri sonraki seçimler için önemli bir yatırım olmuş ve neticede Ak Parti haklı olarak üç dönem kesintisiz seçimi kazanarak bugüne kadar gelmişti.

Yaşadıklarımıza ve gelişmelere baktığımızda uzun yıllar kalkınmasını tamamlayamayan ülkemiz kalkınmada önemli sıçramalar yapmaya devam ediyordu.

Beklenmedik çok önemli istenmeyen bir gelişme olmadığı takdirde bu treni durdurmanın mümkün olmayacağı görüntüsü verildi.

Milli gelir 3 bin dolarlardan 10 bin dolarlar seviyesine çıkarak bu süre içinde kişi başına milli gelir üç mislinden fazla bir artış gösterdi. İleri ülkeler seviyesine çıkmak için bu yeterli değildi, fakat bu yolda atılımlar devam ediyordu…

Yine ihracatın o yıllarda 30 küsur milyar dolarlardan bu yılsonu hedefi olarak 150 milyar dolarlara ulaşacak bir performansı yakaladığı görülüyor.

Bu arada 2008 yılında başlayan ve hala etkisini sürdüren küresel bir ekonomik kriz dünyanın gündeminde bulunuyor.

Ülkemizi en az seviyede etkileyen ve özellikle kalkınmış ülkelerin daha çok etkilendiği küresel kriz etkisini sürdürüyor. Bu hususta tam düzlüğe çıkışın 2013 – 2014 yıllarında ve hatta 2015 yılında olacağına dair görüş bildiriliyor…

Yazının başlangıcında değindiğimiz konuya tekrar dönersek; sağduyu sahiplerinin ortak tespit ve teşhisi: Türkiye ne zaman şaha kalksa ülke düşmanları şu veya bu şekilde ellerinde tuttukları kozları devreye alarak hızımız kesilmeye çalışılıyor. Nitekim 1999 yılında bitme noktasına gelen ve bir süre buzdolabına konan terörün arkasındaki güçler 2002 yılından sonra ülkemizde başlayan kalkınma hamlelerini hazmedemeyişlerinin bir sonucu olarak terörü şu veya bu şekilde tekrar devreye alarak yeniden hortlatmış, canlı kuklaları vasıtasıyla kan akıtmaya başlamışlardır.

Bu işin arkasında yatan asıl gerçek ne Kürt realitesi ve ne de onlara sahip çıkmak adına ileri sürülen reçetelerdir...

Bunu da öncelikle söz konusu bölgede yaşayan vatandaşlarımızın bilmesi gerekiyor, hem kendi ve hem de ülkemizin topyekûn kalkınma ve huzuru için...

Bu insanlarımız ne kadar erken bu işin arka planında duran çirkin oyunun farkına varırlarsa; huzura, güvene, rahata ve ekonomik kalkınmaya o oranda çabuk kavuşmuş olacaklar!