11 Ağustos 2012 Cumartesi

Arakanlı Müslümanların düşündürdükleri





Medeniyet, hak, hukuk ve demokrasi kavramlarının konuşulmadığı, anılmadığı bir günün olmadığı dünyada, Arakanlı Müslümanların yaşadığı insanlık dışı dramı çeşitli vesilelerle basından takip ediyoruz.

Sadece ülkemizde değil, Türkiye'nin öncülüğü ile dünya basını da bu acı olaya yer vermeye başladı. Ülkemiz insanlık dışı her olayı açığa çıkarmak, dünya gündemine taşımak için gerekli çabayı gösteriyor. İnsani konulara olan hassasiyeti ve fıtratı gereği bu konuda öncülük yapmaktan geri kalmıyor.

Bunu yaparken bir insani borç olarak konuyu ele alıyor ve bu hususta sorumluluk üstlenerek insanlık dramlarını dünya gündemine taşıyor. Yetkili uluslar arası kuruluşları hareket geçirerek bu tür insan hakları ihlallerinin önlenmesi konusunda gayret ve çaba sarf ediyor.

Dünyadaki Müslüman topluluklara baktığımıza, en çok insan hakları ihlallerine maruz kaldıklarına şahit oluyoruz. Müslüman ülkelerde kendi aralarında mazlum ve fakir olan toplulukları içinde bulundukları sıkıntılı durumdan kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayacak yeterli ve karalı bir duruşu göremiyoruz.

Petrol zengini ülkelerin zenginlik kaynaklarının bir kısmını hayır işlerine ayırmaları söz konusu insanların maruz kaldıkları insanlık dışı muameleden kurtulmalarına vesile olacaktır.

Maddi destek sağlayacakları gibi, diplomatik destekle de bu mesele kalıcı çözüme kavuşturulabilir.

Bu hususta yapılan yanlışlıkların en bariz ve çarpıcı misali ise Suriye’de yaşanan katliama destek veren birkaç İslam ülkesi.

Göz göre göre bu yanlışa destek vererek yapılan katliamlara seyirci kalıyorlar.

Böyle bir yanlışa destek verenler kendi aymazlıklarını ve çapsızlıklarını gözler önüne seriyorlar.

21. yüzyılın medeni denilen dünyasında Arakanlı Müslüman kardeşlerimizin maruz kaldıkları insanlık dışı drama bakınca, bugüne kadar bu insanlara gerek siyasi manada ve gerekse en zaruri ihtiyaçları olan gıda, giyinme ve barınma hususunda hiçbir yardımın yapılmadığını görüyoruz.

Belki de, ülkemizin bu hususta bir çabası olmasaydı bu insanlar maruz kaldıkları baskı ve insanlık dışı muamele neticesinde yok olup gideceklerdi.

Eğer bunlardan kendilerine bir menfaat gelmiş olsaydı şimdiye kadar çoktan desteklenmiş örgütlü bir konuma gelmişlerdi, haklarını arayıp kavuşmaları için!

Hak arama konusunda ülkemize bakınca, bu konuda arkasına aldıkları yedi düvelin desteği ile 30 yıldır öldürerek sözde hak arayan insanlıktan nasibini almamış terör örgütünü unutmamak gerekiyor!

Söz konusu bölgenin kalkınmasını, gelişmesini önleyerek ve tek gayesi ve hedefi öldürmekten başka bir şey olmayan zulüm güruhunun hayatta kalma sebebi sadece ve sadece öldürmek.

Doğu ve güneydoğu bölgesindeki insanların sözde haklarını savunanlar ki hak konusunda bir eksiklik yok; eksiklik sadece oluşturulan terör ortamı dolayısıyla var olan hakların uygulamasında yaşanıyor. Terör örgütünün gayesi hak aramak değil, var olan hakları gasp etmektir.

Terör örgütünün arkasına aldığı yedi düvelin desteği ile yaptığı aslında bir hak arama mücadelesinden ziyade, tamamen bu insanların mevcut haklarının elinden alınmasının mücadelesidir. Bu mücadelenin nihai hedefi yeni bir Filistin, yeni bir Arakan oluşturup, böylece bu insanları tamamen köleleştirmeği amaçlamaktadır.

Gerek Arakanlı ve gerekse Filistinli Müslüman kardeşlerimizin durumuna düşmemenin tek yolu öncelikle bu bölge insanlarına bağlı. Kendi üzerlerinde oynanan bu oyunu doğru anlamaları, doğru algılamaları gerekiyor ki bu çirkin oyun bozulsun; işte o zaman sahip oldukları hakları tam olarak elde etmiş ve yaşamış olacaklar.

O zaman ellerinde bulunan zenginlik kaynaklarını harekete geçirecekler…