19 Mayıs 2012 Cumartesi

Toplu sözleşme görüşmeleri








Memurlara toplu sözleşme hakkının verilişiyle yıllık ücret artışları artık karşılıklı görüşme ve tartışma ile belirlenir hale geldi. Bu, çalışan kesimin temsilcilerinden, onların sıkıntılarını dinlemek ve bilgi sahibi olmak ve buna göre bir çözüm ortaya kaymak açısından olumlu bir yaklaşım. Sıkıntılar anında çözülemezse de gelecek için bir telafi ortamı hazırlamış olacak.

Ülkemiz toplu sözleşme görüşmelerine yabancı değil, bu konuda uzun yılların tecrübe ve birikimi var.

Bir dönem memur dışındaki çalışan kesimin toplu sözleşmeleri çok sıkıntılı ve çekişmeli geçerdi. Grevler, gösteriler, iş bırakma eylemleri sıklıkla büyük şehirlerimizde yapılmaktaydı. Kamu hizmetleri ve üretim aksar, insanlar sıkıntı çekerlerdi. Eylemler sadece masumane hak aramadan ibaret değildi, o gösteriler politik bir nitelik kazanmıştı, mevcut yönetimi bir bakıma zor durumda bırakmaya matuf hareketler de bu insanların masum isteklerine karıştırılırdı.

Şimdi baktığımızda görüşmeler çok daha makul ölçülerde ve daha anlayışlı bir şekilde yürütülerek karara bağlanıyor.

Çalışanın hakkını adil bir şekilde vermek aslında bizim kültürümüzde var olan bir gelenek. Gerek önceden belirlemek ve gerekse çalışanın teri kurumadan ücretini ödemek temel şartlarıyla bize has olan bir anlayış.

Her ne kadar başkalarından esinlenerek bu yolla ücret belirleme benimsenmiş olsa da, usulde eksiklikler olsa da esas bize aittir.

Gerek işçi kesimi ve gerekse memur kesiminin ücretlerini sendikalar vasıtasıyla belirlemek bir bakıma daha adil bir usul olmuş oluyor.

Yönetici ve yönetimlerin ücretleri karşılıklı danışarak; mümkün olduğu kadar hissiyatçı ve nepotizm anlayışından arınmış ve adalet çizgisine yakın bir şekilde belirleyerek hak ve hukuk kavramalarına olan bağlılık da devreye girmiş oluyor.

Çalışana hakkını bizzat onun kendi alın teri olduğu anlayışıyla belirleyerek ödemek, ona verilmiş bir bağış değil de hakkı ifa etmek olmuş oluyor.

Ülkemizin şartlarına baktığımızda ileri ülkelerdeki gibi yüksek seviyede ücretlendirme yapma imkânına sahip değil. Bunu yanında, bizden çok daha düşük ücretle çalışan ülkelerin olduğunu da unutmamak lazım.

Ülkemizdeki ücret düşüklüğünün nedenlerine baktığımızda, bunun birkaç nedeni var. Biri petrol, doğal gaz gibi zenginlik üreten doğal kaynaklara sahip olmayışımız. Bir başka neden kalkınmamızı henüz tamamlamamış olmamız, bu yolda son yıllarda önemli adımlar atılmış olsa da kısa zamanda açığı kapatmak kolay olmamakta.

Sanayileşmede ileri seviyeye ulaşarak ve hatta bu hususta mevcutları aşacak teknolojiler geliştirerek kalkınma hamlemizi tamamlayıp ileri ülkeler kervanına katılmamız gerekiyor. Yüksek rekabet özelliği olan ürünlerin üretilip dünya pazarlarına sunulmasıyla zenginliğimizin kademesini artırmış olacağız. Ülkemizin çalışanlarına istenilen makul ölçülerde ücret verememesinin bir diğer nedeni de kayıt dışı ekonomi ki yapılan açıklamalar bunun önemli bir meblağı tutacağı şeklinde. Bu eksiklikten dolayı oluşturulamayan katma değerin vergisinin alınamamasının neticesi olarak, ülkemiz daha çok yatırım yapma ve bu şekilde ek istihdam oluşturma ve çalışanlara daha yüksek oranda ücret ödeme imkanından yoksun bırakılıyor.

Bu hususta yapılması gerekenin bu konuların önemini ortaya koyacak farkındalık oluşturmak, vergi ödemenin önemli bir görev olduğunu istisnasız olarak herkes ve herkesimin vicdanında yer etmesini sağlayacak çalışmalar yapmak olacak herhalde.

Netice olarak topyekûn kalkınma ve gelişme anlayışını belleklere nakş etmek gerekiyor.

Kalkınmanın yolunun da akıllı, planlı ve çok çalışmaktan geçtiğini ve üretken olmayı unutmamak gerekiyor. Başta aktif çalışan kesim olmak üzere, herkesin ve herkesimin çalışarak katma değer üretmesi, gerek kendisi ve gerekse ülkesi için faydalı olma konusunda şuurlu olması gerekiyor.