10 Nisan 2014 Perşembe

İsrail devleti altın çağını mı yaşıyor?


 

 

İsrail devleti herhalde son yıllarda kavuştuğu ortam sayesinde altın devrini yaşıyor.

Planlanıp uygulamaya konulan komplolarla, taş atıp kolunu yormadan işlerini yürütmek buna denir.

Bir tarafında Suriye’nin zalim yönetimi, bir tarafında yine ülkesini ve insanlarını sırf kendi ikbali için feda eden Mısır’daki darbeci yönetim...

İsrail devletinin işini bir hayli kolaylaştırmış durumda… Dahası, bu zalimler "sen mazlum Filistinlilerin evlerini yıkmaya, Gazzelileri abluka uygulamaya devam et" demektedirler...

Arkasına aldığı uluslararası toplum desteği ile hiçbir kurum ve devlet Mısır’daki darbeye darbe diyemezken, Mısır halkı insanlık tarihinin en acımasız uygulamalarına maruz kalıyor.

Mısır ve özellikle Suriye’de soykırım hareketi yaşanıyor.

Bu iki ülkenin çağ dışı ve zorba yönetimlerinin güçleri ancak ve ancak kendi savunmasız, silahsız halklarına yetiyor.

Bu iki ülkenin yönetimleri bir taraftan kendi insanlarına karşı acımasız bir şekilde her türlü işkence ve insanlık dışı muamelede bulunurken, birlerinin ekmeğine eşi ve benzeri görülmemiş bir şekilde yağ sürüyor!

Bu ülkelerde süren insan hakları ihlalleri artık ayyuka çıkmış, fakat ne Birleşmiş Milletler, ne uluslararası toplum ve ne de bu hususlara gözlemcilik yapmak ve savunmak amacıyla kurulmuş bulunan uluslararası sivil toplum organizasyonlar ciddi bir şekilde bu acımasız ve insanlık dışı uygulamaları kınayıp halline yarımcı oluyor.

BM’nin sureti haktan görünüp Ruanda’da yirminci yılını dolduran soykırımı tenkit eden açıklamaları yapsa da, artık dünyada bu hususta bu katliamları önleyecek ne samimiyeti ve ne de icracı bir yapısının kalmadığı kanaatini uyandırmış.

Hemen hemen her gün insanlıkla ilgili ‘gün’ kutlaması yapıyor; sorunlara yönelik kurduğu günleri kutlama düzenleyerek ve konuşma yaparak aşmaya çalışıyor.

Her geçen gün dünyanın insani sorunlarına çözüm bulmakta daha da aciz duruma düşmektedir.

Gözlemcileri sadece rapor hazırlayıp dünya kamuoyuna açıklamalarda bulunurken, insanlık dışı muamelelere maruz kalan toplukların derinleşen yaralarına merhem olabilecek karar alma ve uygulama mekanizması çalışmamaktadır.

Dünya konjonktürü zalimlerden yana oluştuğu için, dumanlı havayı seven kurtlar için gün doğmuş.

İnsana ve insani değerlere saygısı olmayanlar oluşturulan bu havada zulümlerinde adeta yarışıp zirveye oynuyorlar.

İsrail devleti Filistinlilerin evlerini yıkmaya devam ederken, Suriye yönetimi kendi insanlarını öldürmeye devam ediyor. Mısır’ın darbeci zalim yönetimi ise zulme karşı direnen insanlarına karşı rekor sayılabilecek keyfi idam kararı alarak emperyalist güçlerin uşaklığını yapıyor.

Emperyalist güçler meşru yollardan yenemediği, alt edemediği ülkeleri içerden satın alarak, kaleyi içten fetih yoluna giderek hain ve çirkin emellerine bu şekilde ulaşmaya çalışıyor.    

Son aylarda ülkemizde yaşadığımız olaylar ise son kalenin ülkemiz olduğuna işaret ediyordu. Çok şükür insanımızın sağ duyusu muhtemel bir içten fethe fırsat vermemek adına 30 mart seçimlerinin Ak Partinin zaferiyle sonuçlanmasını sağladı.

İnsan haklarının gerçek savunucusu ve koruyucusu ve aynı zamanda İslam ülkelerinin olduğu kadar, bütün mazlumların yanında yer alan ülkemizin bu özelliklerinin devamının, istikrarlı ve kararlı Ak Parti iktidarları sayesinde süreceğine güvenimiz tamdır. Ak Parti iktidarlarıyla ülkemiz güçlendikçe, dileriz; gerek çevremizde ve gerekse dünyadaki mazlumların umudu artacak, huzur bulacaklardır.