8 Nisan 2013 Pazartesi

Bin yıl hedeflerinin kalan bin günü




Bin yıl hedeflerinin başarılması için önümüzde sadece bin gün kaldı. Birleşmiş Milletlerin Genel Sekreteri Ban Ki-moon sürenin dolmasına 1000 gün kala konunun hayati önemini basın toplantısı ile açıkladı.
Buna göre 2015 yılı sonunda, 2000 yılında üye devletlerle belirlenen insani amaçlı hedeflerin başarılması için sürenin büyük bölümü bitmiş oluyor. Bugüne kadar hedeflerin ulaştığı rakamlara bakıldığında bir arpa boyu yol alındığı izlenimi var.
Bu nedenle bundan sonra konuyla ilgili çalışmaların hızlandırılması gerektiği üzerinde duruluyor. Bin yıl ya da milenyum gelişme hedefleri olarak belirlenen ve çözümlenmesi istenen önde gelen insani hususlar ise yoksulluk, açlık, eğitim, çocuk ölümleri, sağlık, hastalık, çevrenin sürdürülebilirliği gibi insanlığın karşı karşıya kaldığı küresel temel zorlukların halledilmesini kapsıyor.
Ancak geriye kalan sürede, dünyanın içinde bulunduğu mevcut konjonktüre göre hedeflerin başarılmasını beklemek pek gerçekçi görünmüyor.
Şu anda dünyada küresel ve lokal olarak üstesinden gelinmesi gereken zorluklar hükmünü sürdürüyor. Şartlar bu zorlulukları aşmak yerine, besler nitelikte gelişiyor.
Özellikle Avrupa’da devam eden ekonomik kriz ve bunun yol açtığı toplumsal sıkıntılar her geçen yıl daha da etkisini artırıyor…
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da süregelen politik ayaklanmaların nekahet dönemi henüz bitmiş değil.
Özellikle, Suriye’de devam eden iç savaş iki yılını bitirip üçüncü yılına girdi. Bu ülkede üreten kesim bu zaman zarfında bu faaliyetlerini sürdüremedikleri gibi; evsiz, işsiz, aç ve yoksul duruma düştü.
Uluslararası toplum adeta işi oluruna bırakmış görüntüsü veriyor. Suriye konusunda nasıl hareket edileceğine dair net bir karar ve görüntü veremediler. Veya şu an için kafalarındakini açıkça ifade etmek istemiyorlar. ‘Şartların beklentiler doğrulusunda oluşması’ görüntüsü var sanki…
Dolayısıyla Suriye çıkmazı aynı zamanda bin yıl hedeflerinin başarıya ulaşmasında engel oluşturuyor.
Afrika’nın birçok ülkesinde sürekli olarak iç savaş, iktidar olma, bölünme kavgası yaşanıyor, bu olumsuz durumun tabii sonucu olarak binlerce insan evinden, yurdundan olma mecburiyetinde kalarak mülteci konumuna düşüyor.
Afrika, bin yıl hedeflerinin başarılması gereken önde gelen kıtalardan biri. Açlık ve yoksulluk çoğunlukla bu kıtada.
Asya kıtasına baktığımızda, bu kıtada yine uzun yıllardır kangren olmuş zorluklar varlığını sürdürüyor.
Myanmar’da Müslüman topluluğa karşı yapılan insanlık dışı saldırılar bir kısmının ölümüne yol açarken, fırsatını bulan da ülkesini terk etmek zorunda kalıyor.
Afganistan ise kendi ülkesinde Taliban denilen örgüt ülkenin başına musallat olmuş, sözde kendine has masumane hedeflerli ileri sürerek ülkede uzun yıllardır kendi insanlarının katledilmesine ortam hazırlıyor. Pakistan yine aynı sebeplerden muzdarip. Yakın komşumuz Irak’ta bir türlü istikrar bulamıyor…
Böyle bir dünya konjonktüründe Birleşmiş Milletlerin 2000 yılında çok sayıda üye ülkenin onayı ile başlatmış olduğu temel insani amaçlı hedeflerin kalan süre içerisinde tamamlanması imkânsız görünüyor.
Birleşmiş Milletler ve onun genel sekreteri bu insani hedeflerin gerçekleşmesi için samimi olabilir, ancak kurumun mevcut yapısı bu önemli konuda ve diğer küresel zorluklardaki beklenen başarıyı göstermesine engel teşkil ediyor.
Geride kalan 12 yılda bin yıl hedeflerinde göründüğü kadarıyla önemli bir ilerleme kayıt edilmemiş.
Açlık, güvenli içme suyundan yoksun olanlar ve sanitasyon eksikliği çekenlerin oluşturduğu rakamlar alt alta toplandığında milyarları buluyor.
Hedeflerin tespiti ve konuya yaklaşım doğru ve samimi olabilir, fakat çözümdeki yaklaşım ise samimiyetten uzak görünüyor. Bu sorunlar kalan süre içinde büyük ölçüde halledilebilir türden, ancak BM’nin Güvenlik Konseyinin mevcut demokratik olmayan yapısı ve duyarsızlığı söz konusu hedeflerin çözüm sürecini uzatıyor.