26 Ağustos 2011 Cuma

Operasyon ülkeyi kangrene dönüştürür








Uzun yıllardır ülkemizi meşgul eden terör görünen o ki sadece bu işten nemalanan belli, küçük bir azınlığın işine yaramıştır. Bu yol meşru olan yasal yollardan menfaat sağlama kapasite, güç ve yeteneğine sahip olmayanların tercihi olmuş.

Akla gelen ilk soru ise, nasıl doğdu bu terör hareketi?

Bu soruyu irdelediğimizde meselenin bugünkü hale gelişinin uzun bir geçmişi olduğu ve bu sürecin terör eylemlerinin başladığı tarihe kadar bilinçli veya bilinçsiz olarak günümüzdeki sonuçlarıyla karşı karşıya kalmamız için planlandığı izlenimi var.

Bu işin çıkış noktası olan birkaç temel noktaya baktığımızda, kalkınmanın ve dolayısıyla istihdamın yeterli olmaması. Yani işin temelinde yatan problem ekonomik olarak görünüyor. Bir başka neden ise sistemli olarak yozlaştırma.

Başlangıç tarihini esas alırsak ekonomik sıkıntıların ülkemizin başka bölgelerinde de var olduğunu görüyoruz. Oran olarak farklılık gösterebilir.

Bölge insanını teröre iten bir başka itici güç ise 12 eylül döneminde uygulanan insanlık dışı işkenceler, sosyal ve psikolojik baskılar… Belki de işin bu yönü meselenin tuzu biberi olmuş. Bütün bu olumsuzluklar sanki bugün içinde bulunduğumuz ortamın oluşması için yapılmış.

İşte belki de bu hazır altyapıyı görenler bu ortamı ve malzemeleri kullanarak ve kendilerine terörü yaşam biçimi seçenlerin de sisteme entegre olmasıyla terörün günümüze kadar gelmesine neden oldu. Arkasında ise telafi edilmez kayıplar bırakarak…

Hakları savunmada demokratik yolları değil de, direkt olarak terörü araç olarak kullanmaları ise aslında bu işteki samimiyetsizliğin en önemli göstergesi. Maksat sanki ‘üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek’ ten başka bir şey değilmiş intibaını veriyor.

Terör örgütünün insanlık dışı baskınları ve yok yere suçsuz insanların hayatını kaybetmesi, bölge insanı üzerinde baskı kurarak taraftar kazanma çabaları da bu işteki samimiyetsizliğin en bariz göstergesi.

Bir başka husus ise beyin yıkama faaliyetleri. Sıcak savaşla beraber psikolojik ve soğuk savaş da başlatılmış.

Başkalaştırma, ayrıştırma, yabancılaştırma ve ötekileştirme süreci sistemli bir şeklide yapılmış. 30 yıldır beyinler yıkanıyor. 30 yıldır temel insan haklarından uzak ırkçı bir hareket bütün yönleriyle devam ediyor. Başlangıçta ırkçılık söylemi ve şuuru bu boyutta değilken bugün mesele sadece ırkçılık üzerine oturtulmuş. Her eylemin ardından işin sempatizanları ırkçılığa dayalı haklar meselesine odaklanıyor. Gösterilmek ve özellikle dışarıya verilmek istenen mesaj hedef saptırıp tek konuyu öne çıkarıp bu şeklide gerek ülke ve gerekse dünya kamuoyunda haklı konuma gelmek.

Bütün bu nahoş gelişmeler etle tırnak gibi birleşmiş bir toplum yapısına sahip olan bu ülke insanlarını özerklik veya benzeri oluşumların tuzağına düşürerek sinsi parçalanma planlarının uygulamaya konulmasını hatırlatıyor.

İstenilen hakların temel insani hakları ile ilgili kısmına denilecek bir şey yok.

Ancak anadilde eğitim konusunun birkaç nesil sonra doğuracağı ağır sonuçları bugünden görmemek mümkün değil, bu ülkemiz adına telafi edilemez yaralar açabilir.

Hakları tamamen bir ırkçılık anlayışı üzerine oturtmanın meydana getireceği onarılamaz sonuçlarını derinden derine düşünmek lazım.

Bu insanların ortak resmi dili Türkçe değil mi? Bu vatan sınırları içindeki bütün mahalli diller ülkenin her yöresinde konuşulmuyor mu?

O zaman bunların hepsine ana dilde eğitim verilmesi mi gerekir?

Bölgede sorunun tek çözüm yolu ağırlıklı olarak ırkçılık üzerine kurulmuş gibi görünüyor. Sanki dil konusu halledilince sihirli değnek gibi bütün sorunlar kendiliğinden çözülmüş olacak. Bir anda yöre insanı refah ve huzura kavuşacak gibi bir izlenim veriliyor ki mümkün değil.

Bu işe önayak olanlar başta olmak üzere bölge insanı da uzun yıllardır bu konuya şartlandırılmak isteniyor.

Hep söylendiği gibi asırlardır birlikte yaşamış dili de, kültürü de aynı, en önemlisi de aynı dinin ve tarihin sahipleri olarak bu ülke toprakları üzerinde operasyon heveslisi olmanın hiç kimseye faydası olmayacağı gerçeği gözden uzak tutuluyor.

Aklı başında olan ve ülke bütünlüğünden, birlik beraberliğinden yana olan hiç kimsenin böyle bir operasyona rıza göstermesi düşünülemez. Bir an için bunun olacağını ve doğuracağı sonuçları düşündüğümüzde, böyle bir operasyonun neticesi ancak ve ancak kangrenden başka bir şeye dönüşmeyecektir.