Yıllarca aynı topraklar içinde yaşadığı ülkesinden ayrılarak 9 Temmuz 2011 tarihi itibariyle 'Güney Sudan' ismiyle bildiğimiz Sudan devletinin güney kısmında yaşayan Sudanlılar için yeni bir dönem başladı. Güney Sudan, Birleşmiş Milletlerce tanınan 193. ülke oldu.
Küçük bir grubu bir tarafa bırakırsak, aynı dil, aynı kültür, tarih ve dini uzun yıllar paylaşan Sudan iki ayrı devlet oldu. Bu ayrılıkta bugüne kadar geçmiş yönetimlerin sahip oldukları değerlerin farkında olamayışları, miyoplukları ve gelecek vizyonlarının eksikliğinden ileri geliyor olduğu fikrini akıllara getiriyor.
Güney Sudanlılar önlerinde duran derin yoksulluk, temel altyapı ve hükümet kurumlarının yetersizliği ve politik güvensizlikle, aralarında önemli bir farklılık olmamasına rağmen Kuzeyden ayrılarak yeni bir devlet olmanın coşkusunu yaşıyorlar.
Bu duygu herhalde kendilerini uzun yıllardır bu güne şartlandırmış olmalarından ileri geliyordur.
Yıllarca iç çatışmalara sahne olan Sudan devleti, 2005 yılında imzalanan barış anlaşmasının bir neticesi olarak, Afrika’nın en uzun süren halk savaşı Güney Sudan'ın kurulmasıyla sona ermiş oldu. Onarca yıl süren ihtilafta yaklaşık 1,5 milyon insan hayatını yitirmiş. Güney Sudan, 2011 Ocak ayında referandum yaparak %99’luk bir çoğunlukla Sudan’dan ayrılma talebini oylamıştı. Zengin petrol yataklarına sahip olan Güney Sudan kuraklık ve uzun yıllardır süren iç savaş nedeniyle açlıkla karşı kaşıya bulunuyor. Yüz binlerce Sudanlı göçmen kampına gidiyor.
Yoksulluk ve açlık Afrika’nın bazı ülkeleriyle sanki özdeşleşmiş gibi. BM Uluslar arası Çocuk Fonu (UNICEF), Afrika Boynuzundaki kuraklık nedeniyle iki milyon kişinin yetersiz beslendiği ve yarım milyonun ölebileceği veya kalıcı zihni ya da fiziki rahatsızlıkla karşılaşacağını söylüyor. Kenya, Somali, Etiyopya ve Cibuti’de milyonlarca çocuk ve kadının karşılaştığı krizin son 50 yıldaki en kötüsü olduğunu söylüyor.
Kuraklığın etkisini sürdürmesi halinde açlıktan etkilenen nüfusun 10 milyona çıkacağı tahmin ediliyor.
Yoksulluk ve yetersiz beslenme nedeniyle yedi çocuktan biri beş yaşına varmadan hayatını kayıp ediyor zengin petrol yataklarına sahip olan bu ülkede.
Geri kalmış toplumların en belirgin özelliklerinden biriyse sahip oldukları zenginliklerinin farkında olmayışları ve ideolojik yapılaşmaya yatkın olmaları. Böylece, hedef saptırma politikalarıyla anlamsız küçük ihtilafların öne çıkarılarak asıl hedef belirleyenlerin kendi amaçlarına ulaşmalarına ortam sağlanmış oluyor.
Bir başka eksik taraf ise eğitim yetersizliği.
Bu özellikler bu toplulukların başkaları tarafından kolayca yönlendirilmesi için uygun bir ortamı oluşturuyor.
Güney Sudanlılar yeni bir devlet olmanın kendilerine çok iyi bir gelecek ve hayat standardı sunacakları umudunu taşıyor olmalılar. Çünkü zengin yer altı ve petrol kaynaklarına sahipler ama bunun hep öyle olmadığını şu anda bazı benzer ülkelerin yaşadıklarından biliyoruz. Eğer kuracakları devletin temellerini başlangıçta tam bağımsız, sağlam ve demokratik bir yapı üzerine inşa etmezlerse, gelecekten umduklarını pek bulamayabilirler.
Şimdi yeni Sudan’ın mensupları sahip oldukları zengin tabii kaynaklar, geniş verimli tarım alanları ve Nil nehrinin bereketli sularının kendilerine sunacakları zenginliklerin hayaliyle yaşıyorlar. Ancak bu zenginlikler önceden de vardı niye kullanamadılar? Bunları kullanmak için ille de ayrı bir devlet olmak mı gerekiyor?, sorusu akıllara geliyor… Bir başka önemli nokta ise, “bu zenginliklere tam manasıyla sahip olabilecekler mi?”
Temennimiz bu eski Sudanlıların, yeni Güney Sudanlıların bekledikleri refaha ve huzura kavuşmaları.