13 Eylül 2011 Salı

Niyet hayır, akıbet hayır!

Tarım alanında ede ettiği tecrübelerini sanayi alanına taşıyan Gaziantep, Kurtuluş Savaşında yazmış olduğu kahramanlık destanını ekonomik savaşta da yazıyor.

Gaziantepliler ruhlarında taşıdıkları mücadeleci yapılarını ekonomik alana aktararak iş yaşantılarında da örnek gösterilecek bir başarıya imza atmışlar, atmaya devam ediyorlar.

Bu girişimcilik ruhu Gaziantep’i Güneydoğu bölgemizin önde gelen illerinden biri yapmış.

Sadece bölgesinde değil ülke genelinde tarımsal ve sanayi üretimi ile öne çıkarak hem bölgesine ve hem de ülke ekonomisine katkıda bulunuyor. Bugüne kadar anlamsız konulara şartlanıp kalmamış ve yan gelip yatarak her şeyi devletten bekleme saplantısına kilitlenip kalmamış.

Antepli yapısındaki girişimcilik meziyetiyle sahip olduğu kalkınma dinamiklerini harekete geçirmesini bilmiş.

Ekonominin temel kuralı olan kaynakların verimli kullanılması prensibinden hareketle kalkınma ve gelişme potansiyellerini harekete geçirmeyi bilmiş.

Eldekilerle nelerin yapılacağını iyi hesap etmiş doğru karar ve doğru yatırımlar yaparak her geçen yıl üretim ve ihracatını artırmış. Yatırımlarını sadece il sınırları içinde tutmamış, ülkeye yaydığı gibi sınırları aşarak ülke dışına taşıma başarısını göstermiş.

Ülke içinde özellikle ev tekstili, halı ve mobilya alanında yaptığı yatırımlar ve ürettiği ürünlerle Türkiye’deki tüketicilerin beğenisini kazandığı gibi, yurt dışına açılarak küresel tüketicilerin de ihtiyacına cevap verecek üretimler yapmış. Yatırımcı ve işletmeci ruhunu geliştirerek yatırımlarını ülke dışına taşımış.

Sanki ‘Niyet hayır, akıbet hayır’ özdeyişini kendisine prensip edinmiş gibi; bu kıymetli prensip ise vatandaşlarına ve ülkesine yararlı işlerin yapılmasına neden olmuş.

Anlamsız takıntıları kendine rehber edinmemiş. Kafasını kof ve kısır düşüncelerle doldurup meşgul etmemiş. Enerjisini vatanını, vatandaşını, ülkesini seven olarak faydalı şeylere harcamış.

Gaziantepli işadamları bu üretken, yararlı düşüncelerini, birikimlerini özellikle komşu illere de aktarmalılar. Hatta bu konuda seminerler vermeliler. Komşu illerdeki sanayi ve ticaret odalarıyla ortaklaşa düzenleyecekleri konferans, seminer ve panellerle bu illerdeki atıl durumda bulunan kalkınma potansiyellerini harekete geçirme konusunda öncülük etmeliler.

“Bakın biz anlamsız fikir ve saplantılarla yıllarımızı boşa geçirmedik, bu ülkeye, millete, bu vatana sevecen düşünce ve faaliyetlerle hareket ettik. Mevcut anayasa, kanunlar bize hangi hakları tanıdıysa ülke sınırları içinde olan herkese aynı hakları tanıyor. Farklılık bizim bakış açımızda, farklılık enerjimizi faydalı ve yararlı işlerde kullanmakta; zararın neresinden dönerseniz kardır. Sizi yanlış şekilde şartlandıranları kulak asmayın, bugüne kadar hem kendinize ve hem de ülkeye yazık ettiniz. Bunca zaman boşa gitti, heba oldu. Artık gerçekleri görme zamanıdır, gafletten uyanma zamanıdır.” diyerek yanlış saplantıları olanlara önemli bir hatırlatmada bulunmalılar.

Zaten içine düşmüş oldukları tuzağın kimler tarafından hazırlandığı ve bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kimlerin ekmeğine yağ süreceğini anlamaları zamanının gelip geçtiğini görmeleri gerekiyor. Yeter ki bazı saplantılardan uzaklaşsınlar.