8 Eylül 2015 Salı

İtibarsızlaştırma ya da gözden düşürme

 

 
Tarihimizin yaklaşık son bir asırlık dönemine baktığımızda sultam 2. Abdülhamit Han’ın şahsına yapılan saldırılardan günümüze kadar bir çirkin propagandanın devam ettiğini görüyoruz.

Mesele bazı elitlerin menfaati olunca bu çirkin karalama propagandası hemen devreye alınarak, özellikle basın yoluyla gerçekler tersyüz ediliyor.

Hak ve hukuk tanımaz belli bir güruh bu hain ve çirkin propagandayı, ülkenin ve çoğunluğun menfaatlerini bir taraf iterek kendilerine menfaat sağlamak amacıyla kullanmıştır.

Osmanlı İmparatorluğunu 30 yıl idare eden, yaptığı yatırımlarla imparatorluk coğrafyasında ilerleme sağlayan Sultan II. Abdülhamit Han yıpratılmak amacıyla itibarsızlaştırmaya tabi tutulmuş, şahsına ‘Kızıl Sultan’ yaftası yapıştırılarak haksız yere bu sıfatla anılmasına ortam hazırlanmış.

Değişmeyen oyun kuralıyla iç ve dış hainler elbirliği yaparak, hak-hukuk tanımadan Sultan hakkında karalama kampanyası başlatılmıştı.

Netice olarak İttihatçılar hain emellerini gerçekleştirerek hileyle Sultanı makamından almışlardı.

Sonrasında ise İttihatçılar imparatorluğu savaşlara sokarak İmparatorluğun parçalanmasının müsebbibi olmuşlardı.

İşte o parçalanmadan sonra maalesef bölgemizde geçen bir asırlık zamana rağmen taşlar hala yerine oturmadı. Çünkü haksız ve suni bir bölünmeydi.

İmparatorluktan ayrılarak birer devlet haline gelemeye çalışan şimdiki komşularımız bir türlü huzur, güven ve istikrarlı bir yapıya kavuşamadılar.

İmparatorluk sonrası Cumhuriyet döneminde ise itibarsızlaştırma ve yıpratma kampanyasının en acı örneklerinden ilkine ise 1950 yılında milletin büyük çoğunluğunun tercihi ile iktidara gelen merhum Adnan Menderes’te görüyoruz.

Merhum başbakan hakkında yapılan iftiralar ve karalamalar biliniyor.

Ülkesini ve dinin seven kollayan bu başbakan yine aynı usul ve karalama yoluyla bir itibarsızlaştırma kampanyasına tabi tutulmuştu.

İşlenen tezvirat, karalama kampanyası neticesinde Merhum Menderes malum 27 mayıs ihtilali ile görevden alınmış halk iradesi gasp edilmişti.

Kin, nefret ve ‘istemezükçü’ güruhu bununla kalmayarak göstermelik ve mesnetsiz bir yargılama usulüyle dönemin başbakanını idam ederek çirkin emellerine ulaşmışlardı.

Sonrasında ülkesini seven bir başka lider sahneye çıkmıştı, merhum Turgut Özal iktidara geldiğinde radikal değişiklikler yaparak ülkeye çağ atlatacak yatırımlara imza atmıştı.

O da kendini bu milletin çoğunluğuna sevdirmiş, ne yazık ki kendi ve çoluk çocuğu bir yıpratılma kampanyasına tabi tutulmuştu.

Erken denilen bir yaşta, kafalarda soru işaretleri oluşturacak bir şekilde ani bir ölümle hayatını yitirdi.

Gerek II. Abdülhamit ve gerekse Cumhuriyet dönemi liderleri merhum Menderes ve 8. Cumhurbaşkanı merhum Özal’ın ortak yönleri ülkelerine ve bu milletin milli ve manevi değerlerine bağlı kalmak, saymak ve kollamaktı; dış güçlere boyun eğmemekti.

Ülke kalkınması ve gelişmesi için gerekli fedakârlığı göstermekti.

Belli bir azınlık için eksik tarafları neydi?

Toplum katmanları arasında fark gözetmemek, hizmeti her kesime eşit bir şekilde götürmek hedefini gaye edinmiş olmalarıydı.

Bu liderlerin dönemine baktığımızda ülkemizde kalkınma hamleleri yapıldığı, millet refahında ilerleme olduğunu görüyoruz.

Ülkemizin itibarını içerde ve dışarda yükselttiklerini görüyoruz.

Bu liderler başarılarını liderlik karizmaları yanında aynı zamanda tek başına iktidar olmalarıyla sağlamışlardı.

Ülkemiz merhum Özal sonrası 3 kasım 2002 yılına gelinceye kadar koalisyonlarla idare edildi.

O yıllar aynı zamanda kriz yıllarıydı…

3 kasım 2002 tarihi ülkemizde yeni bir dönemim başlangıcı oldu.

Bu tarihte şimdiki Cumhurbaşkanımız, Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde iktidara gelen Ak Parti hükümetleri günümüze kadar büyük işler yaptı. Ekonomik krizi alt edilerek ülkemiz büyük yatırımlara sahne oldu, refah seviyesi yükseldi.

Bu yatırımlar içerden ve dışardan karşılaşılan önemli zorluklara rağmen yapıldı ve bu büyük projelerin bir bölümünün yapımı devam ediyor.

Bu güçlenme, kalkınma hamlesini ve dış güçlere boyun eğmemeyi hazmedemeyen gerek iç ve gerekse dış düşmanlar ellerinde bulunan ne kadar araç varsa her fırsatta bunları kullanarak yine o bildik yalan ve aldatma sanatıyla amansız bir yıpratma kampanyasını sürdürdüklerine şahit oluyoruz.

Bu defa temennimiz bu hain güruhun bu çirkin emellerinde başarılı olmamalarıdır.