20 Mart 2015 Cuma

Kaleyi içten feth etmek


 

Emperyalist güçler amaçlarına hep kaleyi içerden feth ederek ulaşıyor.

En az iki asırdır ve hatta daha fazla zamandan beri hain emellerini gerçekleştirmek için bu taktiklerini uygulamış kendi adlarına da başarılı olmuşlar.

Geçmişte olduğu gibi bugün de; bunun çarpıcı olduğu kadar, en acımasız örneklerini yakın çevremizde görüyoruz.

Yemen, Mısır, Suriye, Libya'da olan bitenler sıradan olmayıp önceden yapılmış derin hesapların tezahüründen başka bir şeyin olmadığını gösteriyor.

İşler batı dünyasının istediği mecrada gitmediği zaman ellerinde tuttukları alternatif planları ve göz bebekleri gibi korudukları batı yanlısı kuklalar hemen devreye alınıyor.

Mısır'da demokratik yoldan seçilen ilk devlet başkanı bunların değirmenine su taşımayınca antidemokratik yoldan görevinden alınarak yerine malum batı kuklası zat getirildi. 

Suriye'deki hazır kuklaları ise zulümde Guinness rekorlarına girecek bir rekortmenliğe doğru gidiyor. Bu çirkin rekorunu da kendi vatandaşlarına zulmün en gaddar şeklini uygulayarak elinde tutuyor.

Emperyalist güçler için işlerine gelmedi mi ne insan hakları, uluslararası hukuk ve ne de kurum ve kural tanımaz olduklarını her fırsatta göstermişlerdir.

Bugün uluslararası alanda kabul görülen temel uluslararası hukuk kuralları altüst edilmiş, kimse bu zalime olumsuz bir şey söylemiyor. Uluslararası toplumun uluslararası hukuka olan akıl almaz duyarsızlığı bu hukuku dumura uğratmış. Uygulanır bir tarafı kalmamış.

Ellerinde çok sayıda suç unsuru olduğu halde görmezden gelip bir bakıma zulme ortak olduklarını da dünya kamuoyuna göstermiş bulunmaktalar.

Birleşmiş Milletlerin bu hususta çok sayıda tespitleri, raporları var olmasına rağmen...

Libya'da yine 2011 şubat ayında demokratik hayata kavuşmuş ülkeyi batı yanlısı ayrılıkçı bir şahıs ülkeyi kaos ortamında tutuyor.

Bir de batı ülkelerine baktığımızda İslam ülkelerinin bir çoğunda yaşanan ayrılıkçı, emperyalist güdümlü hareketlerin hiçbirini görmüyoruz.

Çünkü bu ülkelerin insanları ve lider konumunda olanları ülkelerinin ve kurumlarının yasalarına ve kurallarına sadık kalıyor ve bulundukları makamları istismar etmiyorlar.

Bu tür hareketlerin olmamasının nedeni bu ülkelerin kurum ve kuralların hiç hata kabul etmeyecek bir şekilde oluşturulmuş olmasından mı ileri geliyor?

Ya da kurum ve kurallar istismar edilmez bir şekilde mi düzenlenmiş?

Veya çalışanları paralel yapıların değil de, mensubu bulundukları kurumların kurallarına harfiyen uyarak istismara tevessül etmiyorlar.

Ülkelerine ve kurumlarına sadakat örneği gösteriyorlar.

Yine hiç bir din adamı, görevlisi din kisvesi altında politika yapmıyor ve kendi asıl göreviyle uğraşıyor. 
Netice olarak mesele sadakat, doğruluk ve dürüstlük eksenine odaklanmaktan ileri geliyor. Üzerine düşen vazifeyi görev sınırları içinde kalarak en iyi şekilde yapmaktan ileri geliyor. Batılı ülkeler bu prensipleri kendileri için çok iyi koruyup uyguluyorlar.