21 Ocak 2014 Salı

Vahşetin belgelenmesi, zalim yönetimin sonu olması...


 
Suriye rejimi politik ayaklanmanın başladığı günden beri üç yıl içinde kendi insanına karşı her türlü silahı kullandı.

Herhalde üç yıldır Suriye’de yaşanan eşi görülmemiş vahşet ve insanlık dramı insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecektir…

Bu arada, bu vahşete karşılık eşi görülmemiş bir küresel duyarsızlık sergilendi.

Bugüne kadar âdete vahşete göz yumuldu. Bir caniyi korumak için eften püften bahaneler ileri sürüldü.

Özellikle uluslararası toplumun önde gelen üyelerinin duyarsızlığı bu vahşetin bu boyuta ulaşmasında rol oynadı.

Uluslararası toplum, BM ve BM Güvenlik Konseyi’nin bu insan katliamına seyirci kalışı, konuyu zaman zaman kınama ve tenkitlerle geçiştirmesi ise insani konudaki samimiyetsizliğin göstergesi olmuştur.

Aynı zamanda, bu tür olaylarda artık yetersiz ve yetkinsin kalışını göstermiştir. Daha doğrusu mevcut yapının miadını doldurduğunu ispatlamıştır.

BM Güvenlik Konseyinin, Rusya ve İran’ın tutumu ise açık ve net bir şeklide vahşeti desteklemekten başka bir şekilde yorumlanamaz...

Zulmünde zirveye çıkmış Suriye yönetimi ise hiçbir şekilde tenkit ve kınamaya konu olmamıştır, kınama sadece yapılan vahşete yönelik olmuş.

Bu zalim yönetime her türlü destek verilmiştir ki vahşetinde bu derece ileri gitmiştir.

Dünyanın başka bölgelerinde yaşanan çok daha hafif ihtilaflara karşı yapılan tenkitlerde savaş suçu işlendiği, uluslararası hukukun ihlal edildiğini BM zaman zaman dile getirdiği halde, Suriye içi bu ifadeyi kullanmakta zorlanmış, hatta kullanmaktan kaçınmıştır.

Ayaklanmanın başladığı günden itibaren zalim yönetim her türlü işkenceyi ve ister yasak olsun, ister olmasın her türlü silahı kendi insanları üzerinde kullanmış.

Yani bu ülkenin gerçek sahipleri üzerinde denemediği silah bırakmamış.

Biyolojik ve kimyasal silahlar, misket bombaları ve son olarak da varil bombalarını savunmasız insanlar üzerinde kullandığı gibi; bu ülke insanlarını açlığa terk ederek kedi, köpek eti, yabani ot yemeye mahkûm etmiştir.

Bu insanlar Suriye’nin gerçek sahipleri olup, istekleri sadece bugün bütün demokratik ülkelerde bulunan ve uygulanan demokratik hakların verilmesi yönündeydi.

Bu istekleri verilmediği gibi eşi görülmemiş işkence ve sıkıntılara maruz bırakıldılar.

Uluslararası toplum ve BM ise bu hususta ve bu insani konuda takındığı tavır ve izlediği politikayla savunduğu değerleri bir bakıma ihlal etmiş ve samimi olmadığını dünyaya göstermiştir.

Şimdi son ele geçen görüntüler Suriye’nin zulümde sınır tanımayan yönetiminin kendi insanlarına uyguladığı sistematik işkencenin açık bir kanıtı olarak değerlendirilmekte.

Şimdi ortaya çıkan vahşet görüntüler malumun ilamı oldu.

Ayaklanmanın başladığından beri gözaltında tutulan 11 bin Suriyeliye insanlığın kabul edemeyeceği işkenceler yapılarak öldürülmüş. Açıkça savaş suçu, insanlık suçu işlenmiş.

Bugüne kadar mevcut yönetim her türlü hukuki ve insani değerleri ihlal ederek savaş suçlusu olduklarını tescil etmişlerdir.

Şimdi Cenevre II görüşmeleri yapılacak, Suriyeli muhaliflerin son açıklanan vahşet görüntüleri kendilerinin ne denli haklı olduklarını ispat ederken, mevcut yönetimin ise yapılan açıklamalar ve uluslararası hukuk çerçevesinde savaş suçlusu ilan edilmesi ve gerekli yasal işlemlerin derhal yapılması için çağrıda bulunacakları bir ortam olacak.

Küresel vicdanın umutları, Cenevre II görüşmelerinin zalim Suriye yönetimi hakkında gerekli yasal işlemlerin başlatılacağı bir süreç olmasıdır.