23 Mart 2013 Cumartesi

Yeni bir sayfa




Sergilediği kararlı duruşu ile Türkiye uluslararası alanda haklı olarak bir başarı kazanmıştır.
Ülke olarak izlediği kararlı, tutarlı ve omurgalı duruşu ile haklılığını kabul ettirmiştir.
Devlet ve millet olma kavramlarının bir gereği olarak Mavi Marmara olayından sonra haklı olarak ileri sürdüğü taleplerinin arkasında kale gibi durarak bir bakıma bir diplomasi zaferi kazanmıştır.
Genlerinde bulunan Selçukluluk ve Osmanlılık da bunu gerektirmektedir.
Çünkü bu genlerde adalet, hukukun üstünlüğü ve temel insan hakları ve insana saygı bulunmaktadır.
Her ne kadar bu değerleri yönetimlerinde kendilerine prensip edinen bu devletler, tarihin şanlı sahifelerinde yer almışlarsa da, be değerleri torunlarına miras olarak bırakmışlar ki bunları kendilerine rehber edinsin ve bu değerler çerçevesinde gerek kendi insanlarını ve gerekse başka mazlum duruma düşenleri gözetip ve düştükleri zor durumdan kurtarsınlar.
Mavi Marmara hareketi insani bir amaç taşıyordu. 60 yıldır zulüm altında yaşayan Filistinlilerin dramını hem dünyaya duyurmak ve hem de kendilerinin en zaruri ihtiyaçlarını karşılamalarında katkıda bulunmak amacını taşıyordu. Yıllardır kendi öz yurtlarında hapis edilmiş bu insanları hürriyetlerine ve temel haklarına kavuşturmayı amaçlıyordu…
Bunu engelleyen güçler, her fırsatta dile getirdikleri insani değerleri savundukları noktasında samimi olmadıklarının göstermişlerdi.
Karşı tarafın bu duruşu temel insan hakları beyannamesinde yer alan maddelerle bağdaşmamaktaydı.
Türkiye’den önce bu değerlerin temsilcisi, savunanı ve uygulayıcısı olarak görünen Birleşmiş Milletlerin bu hususta çabaları olmalıydı…

***
İsrail’in özür dilemesi ve isteklerini yerine getirmesi hususunda ABD’nin çabaları olmuş, böylece hem ABD ve hem de İsrail bu vesileyle bu olayda bir bakıma kendilerini aklamış oldular.
Türkiye ise haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizlik ve temel insan haklarının ihlallerine karşı dik duruşuyla hem bu değerlere olan samimiyetini ve hem de bu husustaki kararlığını ve tutarlılığını haklı olarak göstermiş oldu.
Şimdi bölgede yeni bir sayfa açılıyor.
Bu sayfada tahminlerimize göre Filistin Devletinin kuruluş sürecinin hızlanması, kurum ve kurallarıyla bir devlete ve millete yakışır bir kimlik kazanması olacaktır. Bunda da Filistinli yetkililer ve Filistin halkına önemli görevler düşecektir.
Bu sayfanın ülkemizle olan kısmına gelince, Türk devletinin Yahudilerle olan ilişkileri asırlar öncesine dayanıyor.
Asırlar öncesinde, Osmanlı atalarımız zor durumda kalan Yahudilere kucak açtığı gibi, bugün de bu tutumunu aynı akıbete düşürülmüş ve belki de çok daha zor durumda olan Filistinlilere Türk devleti olarak gösterirken insan hakları konusuna olan samimiyetini ve bağlılığını göstermiş oluyor.
Bu devletin ülkemizle olan ilişkilerine gelince, önce herhalde bir nekahet dönemi olacaktır, bundan sonra normal noktaya gelecektir. Ayrıca İsrail devletinin bugüne kadar zihinlerde bıraktıklarına baktığımızda ilişkilerde çok dikkatli olunmasını gerektiriyor diye düşünüyor insan.
Ak parti iktidara geldiği günden beri sürdürdüğü kararlı, tutarlı ve insan odaklı politikasıyla başarılarına bir yenisini eklemiş, biz de başarılarının devamını diliyoruz.