6 Nisan 2023 Perşembe

İnsanlığın en değerli küresel ortak malı

 

Dünya nüfusunun artış göstermesi buna bağlı olarak şehirleşmenin artması başta su olmak üzere diğer tabii kaynaklar üzerine ağır yükler getiriyor. Bu meyanda ilgili küresel kurumlar konuyla ilgili planlar ve çalışmalar yaparak bu hayati konuyla ilgili çözüm yolları arayışında.

BM 2023 Su Konferansı Su Eylem Gündemi ile kapandı. Su Eylem Planı da bu çerçevede konuyla ilgili çalışmaları kapsıyor.

Su Eylem Planı 2018-2028 yıllarını kapsayan 10 yıllık bir dönem...

Eylem planı insanlığın en değerli küresel ortak malı olan yaklaşık 700 adet taahhüdü kapsıyor. Gündem eylem odaklı oyun değiştirme taahhütlerinin bir serisi olarak yola çıkıyor. Güçlü bir ekonomik itici güç ve yeryüzü kültürel mirası olarak suyu yeniden değerlendirmek için akıllı gıda tercihlerinin yapılması hedefleniyor.

Açıklamaya göre, konferans ve 2000 katılımcısı iddialı bir vizyon oluşturdu.

BM Genel Sekreteri, “Eyleme ve dönüşüme olan kararlılığınız insanlık ve aynı şekilde gezegen için bizi sürdürülebilir, adil ve kapsayıcı bir su güvenliği geleceğine sevk ediyor,” dedi.

Hayatın vazgeçilmezi olan suyun hastalıkların yayılmasını korumadan yoksullukla, tabii kaynaklar, iklim değişikliği, su kıtlığı ve kirlilikle mücadeleye kadar birçok zorlukla yakın ilgisi bulunuyor.

Konferans yeni, alternatif gıda sistemleri gibi ileriye yönelik eylemleri yaparak, tarım sektöründeki sürdürülemez su kullanımını azaltmak, yeni küresel bilgi sistemlerini başlatmak gibi konuları kapsıyor.

Su Eylem Planı kapasite inşasından, bilgi ve izleme sistemleri, altyapı direncini geliştirmeye kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.

Konferansta söz verilen 300 milyar dolarlık Su Eylem Gündeminin dönüşümünü sağlayacak rakamın 1 trilyon dolarlık sosyoekonomik ve ekosistem kazanımının yolunu açacağı öngörülüyor.

Bu kapsamda üzerinde durulması gereken tedbirler ise bilgisayar ve cihazların kullanılmadığı zaman kapatılması; mevcut duruma göre güç üretiminin %90’ı su ağırlıklı.

Su ve sanitasyon krizinin çözümüne yardımcı olacak hususların paylaşılması.

Suyla ilgili kitapları okumak ve yerel haberleri takip etmek, konuyla ilgili farkındalık oluşturmak.

Suyun önem ve lüzumunu gösteren bir örnek ise; Bir kot pantolon üretmek için kullanılan su miktarının bir kişinin 10 yıl boyunca içtiği suya eşit olması, bu nedenle sürdürülebilir alışveriş yapılması tavsiye ediliyor.

İnsanlığın en değerli küresel ortak malı olan su, insanları bir araya getiriyor ve bir takım küresel zorluklar arasında akışını sürdürüyor.

23 Mart 2023 Perşembe

Suyun giderek artan hayati önemi

 

Başta insan olmak üzere canlılar için su en önde gelen hayat bileşeni. Her geçen gün önemi artıyor. Bazılarına göre petrolün yerini alacağı, ancak hayati öneme sahip olması bakımından petrolle mukayese yapılmayacak bir değere sahip. Artık konuşmalar, tartışmalarda suya “değer biçilemez” ibaresi kullanılıyor.

Su darlığı, su stresi ve su kirliliği üzerinde durulan, çözümler aranılan konular...

İklim değişikliği, küresel ısınma, çevre kirliliği, şehirleşmedeki sayı ve kapasitesinin her geçen gün artması tabii kaynaklar ve su kaynakları üzerinde üstesinden gelinemeyecek yükler getiriyor.

Meselenin münferit olarak ülke veya bölge bazında değil de küresel olarak ele alınması ve çarenin de bu bakış açısıyla bulunması gerektiği üzerinde duruluyor.

Mevcut durumda dünyanın bazı bölgelerinde suyla ilgili sıkıntılar bulunuyor. Kuraklık, kirlilik, güvenilir suya erişemeyen topluluklar giderek artış gösteriyor. Afrika kıtasının bazı ülkelerinde görülen kuraklık ve su kıtlığı insan ve hayvan ölümlerine yol açıyor. Bu olumsuz durum yıllardır etkisini sürdüryor.

Birleşmiş Milletlerin açıklamalarına göre, yılda 1,4 milyon insan kalitesiz su, kötü sanitasyon (tuvalet, banyo yetersizliği, elverişsiz olması) ve hijyen yetersizliği nedeniyle hayatını kaybediyor.

Dünya çapında mevcut durumda dört kişiden biri, ki bu da iki milyar civarında insan nüfusuna tekabül ediyor, güvenilir içme suyu bulamıyor.

Yine 3,6 milyar insan güvenli sanitasyondan yoksun bulunuyor.

Evlerin atık suyunun yüzde 44’ü güvenli bir şekilde arıtılamıyor.

Artan ve büyüyen şehirler ve nüfus artışı nedeniyle 2050 yılına kadar küresel su talebinin yüzde 55 artacağı tahmin ediliyor.

Su yönetimi kapsamlı olarak, bütün yönleriyle giderek daha çok önem kazanıyor. Ev kullanımında, sanayi kuruluşları ve tarım sektöründe su kullanımının en ideal şartların ve tasarrufun oluşturulmasıyla yapılması tavsiye yapılmakta. Ayrıca bir diğer hayati tedbir ise kar ve yağmur ekosistemlerinin korunması, yenilerinin oluşturulması suyu kaynaklarını korumak için önemli. 

30 Ocak 2023 Pazartesi

Çevre ve İklim konusunu ilmi araştırmanın önemi (Yeşil Ekonomi 84)

 

Bozulan çevre, azalmakta olan ve kirlenen tabii kaynaklar, iklim değişikliği, küresel ısınma ve kuraklık gibi olumsuz gelişmeler insan oğlunu bu kötü gidişattan çıkış ve iyileştirme hedefiyle yeni arayışlara yönlendirmiş bulunuyor.

Başta insan sağlığı ve hayatı olmak üzere bütün canlıları olumsuz yönde etkilemeye başlayan çevrenin ve iklim değişiklikleri olumsuzluklarının üstesinden gelmek hedefiyle ülkeler, ilgili kurum ve organizasyonlar kapsamlı bir çalışmanın içine girmiş bulunuyor.

Çevrede meydana gelen olumsuz gelişmeleri bertaraf etmek için geride kalan on yılı aşkın bir süre içinde birçok devlet yönetimi yeşil ekonomi kavramını stratejik bir kavram olarak öne çıkmaya başladı.

Yeşil ekonomi kavramı öncelikle çevre ve ekonomi arasında kesişme üzerine odaklanıyor.

Bir ekonomi ve işletme faaliyetinde hedefler belirlenirken ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlara eşit ağırlık vermeyi sağlayacak büyümeyi yeniden yönetmeye yol açacak olan yeşil bir ekonomiye doğru geçiş kaçınılmaz görülüyor...  

Kapsayıcı bir yeşil ekonomi eşitsizliği kötüleştiren, israfı teşvik eden, kaynak darlığını tetikleyen ve çevre ve insan sağlığına tehdit oluşturan hakim ekonomik modele alternatif olarak gösteriliyor. Ülkeler ekonomilerini sürdürülebilirliğin itici gücüne dönüştürerek şehirleşme ve kaynak daralmasından iklim değişikliği ve ekonomik istikrarsızlığa kadar 21. yüzyılın zorlukluklarını üstlenip çare üretmeye hazırlanıyor.  

Bu çerçevede Birleşmiş Milletler Çevre Programı, 2008 yılında Yeşil Ekonomi İnsiyatifini başlatmış.

Çevre yatırımlarını destekleyecek, politik iradeyi motive edecek ülke seviyesinde tasarlanmış destek ve küresel araştırma programı yeşil ekonominin önemli bir unsurunu oluşturuyor.

Bir çok hükumet ve hükumetler arası organizasyonlar için Yeşil Ekonomi kavramı stratejik bir öncelik olarak gündemde yerini alıyor.

Yeşil ekonomiyle sürdürülebilirlik tesis edilerek, kaynak darlığından iklim değişikliği ve ekonomik istikrarsızlığa kadar yirmi birinci yüzyılın büyük zorluklarını aşmak amaçlanıyor.

Kapsayıcı bir yeşil ekonomi insan refahını geliştirmeyi ve sosyal adaleti inşa etmeyi, çevre risklerini ve darlıklarını azaltmayı öngörüyor.

Giderek azalan ve kirlenen çevre ve tabii kaynaklar insan hayatını tehlikeye atacak olumsuzlukları beraberinde getiriyor.

Özellikle su ve toprak kaynaklarının azalması ve kirlenmesi ve bu olumsuz durumun devam etmesi açlık, yokluk, yoksulluk gibi kritik sıkıntıların oluşmasına ortam hazırlıyor.

Kapsayıcı bir yeşil ekonomi adaletsizliği kötüleştiren, israfı teşvik eden, kaynak kıtlığını tetikleyen ve insan sağılığına ve çevreye yaygın tehditler üreten bugünün hakim ekonomi modeline alternatif olmayı amaçlıyor.

Bu doğrultuda iklim konusu önem taşıyor. Kurulacak araştırma enstitüleriyle iklim ve çevre bilimi kapsamlı bir şekilde ele alınarak üzerinde ilmi çalışmalar yapmayı gerektiriyor. Böylece kuraklık ve bozulan yağış düzeninin nedenlerini araştırma ve çözüm üretme yoluna gidilebilir.

Aynı zamanda sıfır emisyon ve sıfır atık hedeflerini gerçekleştirmek mümkün olabilir. Münferit ve toplum eğitimi ve çevre hassasiyetinin ve çevre hakkı konusunun işlenmesi bu hususta önem taşıyor.


11 Aralık 2022 Pazar

Türkiye'nin Rüzgar ve Güneş enerji potansiyeli (Yeşil Ekonomi 83)

 

Enerji ve Isı Tasarrufu Derneği’nin (ETADER) açıklamasına göre, rüzgâr enerjisi alan avantajı sunuyor.

Bu santraller kurulu olduğu alanın yalnızca %1’ini işgal ediyor.

Alanın geri kalan kısmı tarım, ormancılık gibi faaliyetlerde kullanılabiliyor.

Rüzgâr türbinleri hiçbir atık çıkarmadığından topraklar, göller ve akarsular temiz kalıyor.

Su da kullanılmadığı için böylece tasarruf yapılarak, bu su tarıma ve insanların kullanımına sunulmuş oluyor. Oysa termoelektrik santrallerde her gün binlerce ton su tüketildiği hatırlatılıyor.

Rüzgâr enerjisi yenilenebilir enerji seçenekleri arasında kirlilik oluşturmayan ve çevreye etkisi asgari düzeyde kalan bir kaynak olarak görülüyor.

Türkiye’nin rüzgâr haritası ülkemizde yılın neredeyse tamamında rüzgâr enerjisinden elektrik üretilebileceğini gösteriyor.

Yeterli depolama kapasitesi oluşturulduğu takdirde başka hiçbir enerji desteğine ihtiyaç duyulmadan enerji üretilebileceği tahmin ediliyor…

2010 itibariyle yüzün üzerinde ülke rüzgâr enerjisi geliştirme çalışması başlatmış. Rüzgâr enerjisinde dünya çapında 670 bin istihdam tahmin ediliyor.

Avrupa rüzgâr enerjisinde öncü bulunuyor. Rüzgâr işgücünde İspanya, Almanya açık ara önde gidiyor ve bunları İtalya takip ediyor. Uzun zamandır rüzgâr enerjisinde Avrupa lider durumda bulunurken, Asya ülkeleri de hızlı bir şekilde önemli bir aktör oluyor.

Çin’in 150 bin olan istihdam rakamı bu sahada 2030 yılına kadar 430 bine ulaşacağı tahmin ediliyor.

Yeşil ekonominin önde gelen bileşen ve kaynaklarından bir diğeri enerji kaynağı ise güneş enerjisi. Yenilenebilir enerji kaynakları arasında oldukça önemli bir yere sahip. Ülkemiz güneş enerjisi bakımından çoğu ülkelerden şanslı durumda bulunuyor.

Son yıllarda bu alanda yatırımlar artmaya başladı. Güneş enerjisi ülkemizin yenilenebilir enerji kaynakları içinde erişilebilir en yüksek kaynak olarak değerlendiriliyor.

Türkiye’nin güneşten enerji üretim potansiyelinin 500 bin megavat olduğu belirtiliyor.

Diğer enerji kaynaklarıyla mukayese yapıldığında güneş enerjisi çok sayıda avantajlara sahip bulunuyor.

Temiz ve çevre dostu bir enerji kaynağı olması yanında kaynağına kolaylıkla erişilebilir olması bir diğer önemli avantajını gösteriyor.

Ülkemizin birçok ülkeden çok daha fazla güneşli gün sayısına sahip olması, bu temiz enerji kaynağından yüksek oranda faydalanma imkânı sunuyor. İster ev, isterse ticari binalar olsun, güneş enerji santrali kurmanın çok sayıda avantajının varlığına işaret ediliyor.

Bu sistem sessiz, hemen hemen hiç bakım gerektirmeyen, kesintisiz elektrik kaynağı sunuyor.

Kirliliği ve CO2 emisyonlarını azaltıyor. Elektrik fatura maliyetlerini düşürüyor. Temiz ve ucuz enerji imkânı sunuyor.

http://www.solarenergy.com/

Fosil ve su kaynaklarına bağımlı olan enerji yatırımlarında yatırım için yeterli su kaynağı gerekirken, güneş enerjisine dayalı yatırımlar için kaynak aramaya gerek kalmadan çok sayıda uygun olan alanlara bu tesisleri kurma imkânı var.

Fosil yakıtta bulunan istihdam azalmaya devam ederken, kömür-madencilik sanayi özel ilgi alanını sürdürüyor.

Enerji üretimini yeşillendirmek için iki yolun var olduğu, her ikisinin istihdam için derin etkilere sahip olduğuna dikkat çekiliyor. İlki enerjiyi daha verimli kullanmak ve ikincisi fosil yakıtları rüzgâr, güneş ve biyoenerji gibi yenilenebilir enerji kaynakları ile değiştirmek şeklinde düşünülüyor.

Ancak biyoyakıt gelişmesi gıdanın yakıta karşı değişim endişelerini tetikliyor.

Eğer enerji geri beslemesi önceden gıda üretimine vakfedilmiş araziden elde edilirse, biyoenerji istihdamındaki kazanımların tarımdaki iş kayıpları ile dengelenebileceği umuluyor.

Jeotermal enerji ve hidrolik enerji de ilginç imkânlar sunuyor. Ancak şimdiye kadar jeotermal enerji mukayeseli olarak az yatırım çekmiş, sadece küçük ölçekli hidrolik enerji projeleri sürdürülebilir olarak göz önüne alınmakta.

Bazı analistler düşük sera gazı emisyonu nedeniyle nükleer enerjiyi fosil enerjiye alternatif olarak teklif ediyor.

18 Kasım 2022 Cuma

Yenilenebilir enerjinin %100'e ulaşma tahmini (Yeşil Ekonomi 82)

 

20. Yüzyılda küresel nüfus, ekonomi üretiminde ve fosil yakıt tüketiminde büyük artışlara sahne oldu. Büyümeden kazanımlar çoğu için etkileyici oldu.

Ancak bu kazançlar sürdürülemez uygulamaların egemen olduğu çevre sistemlerinin silsilesi üzerinde ise bir bedel oluşturdu…

Bu nedenle mevcut şartlar enerjinin üretim, teslim ve tüketim şeklinde büyük bir dönüşümü gerektiriyor. Küresel enerji sektörünün büyük ölçekli dönüşümünün mümkün olduğu, bunun da önemli yatırım gerektirdiği belirtiliyor.

Mevcut ve gelişen teknolojileri kullanarak 46 trilyon dolarlık ilave kümülatif yatırımla küresel emisyonun 2050 yılına kadar yarıya düşürülmesi hedefleniyor.

Tabii kaynakların bozulması nüfus büyümesinden ileri gelen ihtiyaçları karşılama kabiliyetine ve ekonomik faaliyete baskı yapıyor. Bu nedenle yeşil büyüme bu sıkıntıyı karşılayabilecek nitelikte görülüyor.

Daha fazla refah eşliğinde yükselen talep yeni zorluklar oluşturuyor.

Yenilenebilir kaynaklardan alınan düşük karbonlu enerji teminine hızlı geçiş, aynı zamanda enerji etkinliğinde büyük kazanımlar ve yönetilemez iklim değişikliğinden kaçınmak için hayati bir öneme sahip olduğu görülüyor.

Böyle bir değişimin istihdam üzerine önemli ölçüde net pozitif etkilere sahip olacağı ve kırsal topluluklarda enerji yoksulluğunu gidermeye yardım edeceği bekleniyor.

Sağladığı faydalar nedeniyle yenilenebilir enerji bu hususta önem arz ediyor.

Güneş, rüzgâr gibi yenilenebilir enerji yatırımları aynı zamanda çok daha fazla yeşil iş imkânı sağlayacak.

Özellikle ülkemiz temiz ve yenilenebilir enerji türleri açısından şanslı bulunuyor.

Güneşli gün sayısının yüksek olması, buna ilaveten rüzgar, jeotermal ve hidroelektrik güç santrallerinin kurulumu bu tezi destekliyor.

Yenilenebilir enerji teknolojileri enerjinin temiz kaynakları olup geleneksel enerji teknolojilerinden çok daha düşük çevresel etkiye sahip. Aynı zamanda, özellikle güneş ve rüzgar esaslı yeşil enerjinin tüketim maliyeti daha da ucuz olacak.

Uluslararası yenilenebilir enerji organizasyonlarının açıklamasına göre, sadece güvenilir %100 yenilenebilir enerjinin mümkün olmadığı, fakat potansiyel olarak kayda değer miktarda bulunuyor.

Ancak güneş, rüzgâr, jeotermal, hidroelektrik ve biyoenerji sektörlerini temsil eden organizasyonların ortaklığı bütün ölçeklerde %100 yenilenebilir enerjiye erişilebileceğini gösteriyor.

Güneş enerji potansiyeli büyük oranda bulunuyor.

Diğer yenilenebilir enerji teknolojileriyle çalışarak, %100 yenilenebilir enerji sistemlerinin önemli bir kısmını sağlıyor olacak.

Güneş enerjisinin yanında rüzgâr enerjisi gelecek enerji temininin önemli bir payına katkıda bulunabilecek.

Yapılan açıklamalara göre, 2050 yılına kadar rüzgâr enerjisi küresel enerjinin %40’ını sağlayabilecek potansiyele sahip görülüyor.

Dünya Biyoenerji Derneği 2035 yılına kadar enerji teminine %50’den fazla katkı sağlayacaklarını söylüyor.

Biyoenerji potansiyelini tamamen değerlendirilir kapasiteye ulaştıracak teknolojilerin gelişip yaygınlaşmasıyla yenilenebilir enerjiye sağlayacağı katkı oranı artış göstermiş olacak.

Uluslararası Hidroelektrik Derneği ise günümüzde 1 milyardan fazla insana güvenilir, temiz yenilenebilir enerji sağlandığını, katkısını 2050 yılına kadar ikiye katlayabileceğini belirtiyor.

6 Kasım 2022 Pazar

Enerjide zorunlu dönüşüm (Yeşil Ekonomi 81)

 

Çevre kirliliği, iklim değişimi gibi olumsuz faktörler nedeniyle enerji sektörü bulunuşundan bu yana bir asrı aşan süre içinde en çarpıcı dönüşümü yaşıyor.

Bu dönüşüm aynı zamanda enerji tüketiminde, enerji türlerinde ve teknolojilerinde meydana geliyor…

Nüfus artışı, ekonomik büyüme, teknolojinin çeşitlenerek artan bir şekilde uygulamaya girmesi enerjiye olan küresel talebi hızlı bir şekilde artırıyor.

Uluslararası Enerji Ajansına göre, 2040 yılına kadar artan gelirler ve ilave 1,7 milyar nüfus artışı gelişmekte olan ülkelerdeki şehirler de olmak üzere enerji talebini bir çeyrekten fazla artırmış olacak.

BM’nin Sürdürülebilir kalkınma hedefleri çalışmasına göre, 2016 yılı itibariyle küresel olarak toplam nüfusun yüzde 87’si elektrik enerjisine erişebiliyor.

Buna göre, ağırlıklı olarak kırsal yerleşimler olmak üzere yaklaşık 1 milyarın biraz altındaki insanlar elektriksiz bulunuyor. Bunların yarısı Afrika alt sahrasında yaşıyor. 3 milyar civarında insan çoğunluğu Asya ve Afrika alt Sahrası olmak üzere pişirme işlemini temiz olmayan yakıtlar ve etkin olmayan teknolojilerle yapıyor.

Hava kirliliği tehlikeli seviyelere maruz kalırken, çoğunluğunu kadın ve çocuklardan oluşan milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanıyor her yıl.

Bu nedenle küresel enerji tüketiminin yüzde 80’ine karşılık gelen ısınma ve ulaşım sektörlerinin payını yenilenebilir enerjiyle karşılama zorunluğu bulunuyor. Toplam enerji içinde yenilenebilir enerjinin payı 2015 yılı itibariyle %17.5 oranında bulunuyor.

https://sustainabledevelopment.un.org/

Fosil kaynaklı enerjilerin çevreyi kirletmeleri ve pahalı olmaları, bu kaynaklara sahip olmayan ülkeleri alternatif enerji türlerine yöneltiyor. Özellikle iklim değişikliğinin ve çevre kirliliğinin ortaya çıkardığı küresel olumsuz şartlar insanlığı daha ucuz ve daha temiz olan yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönlendiriyor.

Yenilenebilir enerji sektörü hızlı bir şekilde büyümeye devam ediyor.

Yenilenebilir enerjiye doğru devamlı değişimle istihdamda net bir artışa yol açacağı beklentisi var.

Yenilenebilir enerji kaynakları tabii özellikte olup, devamlı, büyük miktarda mevcut ve çevresel olarak zararsız enerji kaynaklarını tanımlayan terim olarak biliniyor. Ülkemiz de yenilenebilir enerji kaynakları bakımından kayda değer imkanlara sahip. 

23 Ekim 2022 Pazar

Yeşil Enerji (Yeşil Ekonomi 80)

 


İnsan faaliyetlerini kolaylaştıran ve hızlandıran enerji kaynaklarına olan ihtiyaç her geçen gün artıyor. Her ülkenin ihtiyacını karşılayacak miktarda enerji kaynaklarına sahip olmaması enerji kaynaklarının stratejik ve hayati önemini ortaya çıkarıyor. Fosil enerji kaynaklarının çevre kirliliği, iklim değişikliği ve küresel ısınma gibi sakıncalı tarafları nedeniyle, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına doğru hızlı bir yöneliş var.

Enerji ekonomik faaliyetlerin sürdürülmesinde temel bir girdi. Üretim ve hizmet sektörünün en temel bileşenlerinden biri... 

Stratejik karaktere sahip olan enerji kaynakları küresel ekonomide anahtar bir rol oynuyor. Sahip olduğu özellikler nedeniyle işgallere, savaşlara, ihtilaflara yol açıyor…

Stratejik öneme sahip olması nedeniyle bu özelliğinden dolayı, söz konusu ülkelerin bu açıdan risk yönetim stratejilerine sahip olmalarını gerektiriyor. İyi yönetilemediği takdirde zengin enerji kaynaklarına sahip ülkeler bu zenginlikten faydalanamadıkları gibi sefil duruma düşebiliyor.

Emperyalistlerin ve sömürü dünyasının en fazla hedef tahtasına koyduğu ülkeler zengin enerji kaynaklarına sahip olanları kapsıyor.

Özellikle zengin petrol yataklarının olduğu bölgemizde emperyalist güçler bu zenginlikleri sömürmek için her türlü entrika ve komplo planlarını uygulamaya almışlar.

Zengin kaynaklara sahip olan bu ülkeler geride kalan bir asrı iyi şekilde değerlendirip gerek kendilerini ve gerekse diğer Müslüman ülkeleri bu zenginliklerden istifade edecek bir strateji geliştirmemişler.

Bu kaynakları refah ve kalkınma doğrultusunda iyi yönetemedikleri gibi, bu ülke insanlarının çektikleri acılar da cabası olmuş.

Şimdi ise enerji kaynaklarında şartlar gereği bir değişim ve dönüşüm dönemi hüküm sürüyor.

Küresel ısınma, iklim değişikliği, çevre kirlenmesi nedeniyle son on yıllarda fosil kaynaklı enerji kullanımından kurtulma planları yapılıyor.

Bir yüzyıldan fazla bir zamandır kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil kaynaklı enerji türevleri en yaygın enerji kaynakları olarak kullanılıyor.

Geçtiğimiz yüzyılda güç ağırlıklı olarak bu fosil yakıtlardan üretildi.

Fakat fosil kaynaklı bu enerji türleri karbon emisyonunun büyük kaynağını oluşturuyor.

2010 yılında fosil yakıtlar insan faaliyetlerinden oluşan sera gazının üçte ikisini oluşturmuş.

Bir analize göre düşük karbonlu enerji sistemine geçiş gelecek 20 yılda trilyonlarca doların daha iyi ekonomik büyümenin yatırımına yol açacak.

Uluslararası Enerji Ajansına göre, yeni enerji arzında artan talebi karşılamak için yılda 2 trilyon doları aşan bir yatırım gerekiyor. 

Ekonomilerin büyümesini muhafaza etmek ve iklim değişim tehlikesinden kaçınmak maksadıyla dünya düşük karbonlu enerji sistemine dönüşüm çabasında bulunuyor. Çoğunun kafasındaki soru ise bu değişimin ekonomiyi ve finans sistemini zorlaması şeklinde.