5 Ağustos 2019 Pazartesi

Sürdürülebilir gelişmenin merkezi su



Mevcut durumda insanlığın karşılaştığı en büyük zorluklarından bir su…
Eğer alışkanlıklarımızı şimdiden değiştirmezsek suya olan küresel talep 2030 yılına kadar yüzde 50’ye kadar artabilir...
2050 yılına kadar dünya nüfusunun 10 milyara ulaşacağı tahmin edilirken, gıdaya ve böylece suya olan talebin artması bekleniyor.
Tarım ürünleri üretimi ve gıda güvenliği için su temel teşkil ediyor.           
Mevcut ve gelecek gıda ve beslenme güvenliğimizin bağımlı olduğu ormanlar, göller ve sulak alanlar dahil su ekosistemlerin can-damarını teşkil ediyor.
Ancak tatlısu kaynakları alarm veren bir şekilde küçülüyor.
Büyüyen su kıtlığı sürdürülebilir gelişme için önde gelen zorluklardan biri olarak görülüyor.
Dünya nüfusu artmaya devam ettikçe, yaşam standartları arttıkça, beslenme alışkanlıkları arttıkça ve iklim değişim etkisinin etkileriyle bu zorluk daha baskıcı olmaya devam edecek.
Yediğimiz günlük gıdalarla tükettiğimiz su, içtiğimiz sudan çok daha fazla.
Bir kişi tarafından günlük tüketilen gıda üretimi için ihtiyaç duyduğumuz su miktarı 2000 – 5000 litre arasında bulunuyor.
Eğer mevcut tüketim alışkanlıkları devam ederse dünya nüfusunun üçte ikisi su stresli ülkelerde yaşıyor olacak 2025 yılına kadar.
Dünya gündeminden düşmeyen 2030 yılına kadar sıfır açlığı başarmak için şimdiden harekete geçilmesi gerekiyor.
FAO’nın açıklamasına göre bu eşsiz kaynağı korumak için üzerinde çalışılması gereken dört alan bulunuyor.
1.    Tarım
Tarım su darlığı için en büyük sebep. Tarım üretimi bütün su çekilmesinin %70’lik kısmına karşılık geliyor. 
Bu oran gelişmekte olan ülkelerde %95’e kadar çıkıyor. 
Bu nedenle tabii kaynakları daha akıllıca kullanmamız gerekiyor ve söz konusu su olunca bunun istisnası yok..
Mesela, ihtiyaç duyulan su miktarı bitki seçimini büyük ölçüde etkiliyor. Baklagil bitkileri küçük su ayak izine sahip, bir kilogram mercimek üretimi için 1250 litre suya ihtiyaç varken, 1kg sığır eti üretimi için 13000 litre suya ihtiyaç duyuluyor.
2.    İklim değişimi
Su kıtlığının iklim değişiminin bir neticesi olarak yoğunlaşacağı bekleniyor. Bu değişimin dünya çapında artan sıcaklıklar getireceği tahmin ediliyor.  
Yükselen  sıcaklıklar artan bitki su talebine dönüşürken, daha sık ve şiddetli kuraklıklar tarım üretimi üzerinde bir etki oluşturacak.
Su kullanım etkinliğinde ve tarım üretimi verimliliğindeki gelişmelere ilave olarak, su hasadı için hareket geçilmesi ve tatlı su kaynaklarının yeniden kullanılması, aynı zamanda güvenli atık su kullanımını artırmanın gerektiği lüzumu üzerinde duruluyor.
Bunu yapmak kuraklığın oluşmasını engellemeyeceği, fakat kıtlık ve sosyoekonomik bozulmayla sonuçlanacak kuraklığı önlemeye yardımcı olacağı belirtiliyor.

3.    Gıda kaybı ve israfı
İsraf edilen gıdalar israf edilen suya denk geliyor. Gıdayı israf ettiğimizde aynı zamanda onu üretmek için kullandığımız kaynakları israf ediyoruz. Her yıl üretilen gıdaların üçte biri ya kayba uğruyor ya da israf oluyor. Bu Cenevre gölünün üç katına eşit miktarda bir hacimde suyun boşa harcanmasına dönüşüyor.
Bu nedenle gıda israfını azaltmak için günlük yaşantımızda küçük değişiklikler yapabilir, alışverişimizi ihtiyacımız olduğunda yapabiliriz.
4.    Gıda sistemleri
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı olan FAO’nun açıklamasına göre, su gıda değer zincirinde genellikle verimsiz kullanılıyor. Ayrıca alan seçimi, teknoloji ve tedarikler gibi temel kararlar özellikle su miktarlarında ve veya fiyatta sınırlayıcı faktör olmadığı zaman, su kaynakları üzerindeki etkiler nazari dikkate alınmaksızın sıklıkla yapılıyor.
FAO tarımdaki su kullanımını daha etkin, verimli, adaletli ve çevre dostu yapmak için ülkelerle çalışıyor. Bu daha fazla gıdayı daha az suyla üretmeyi gerektiriyor, taşkınlarla başa çıkmak için çiftlik toplumlarının direncini inşa etmek, kuraklıklar ve sürekli değişen iklim ve çevreyi korumak için temiz su teknolojileri uygulamak gibi…
Su kıtlığının konusu sürdürülebilir gelişmenin tam merkezinde bulunuyor. Eğer yeterli suya sahip olmazsak ihtiyaç duyduğumuz gıdayı yetiştiremeyeceğimiz gerçeği ortaya çıkıyor.
Alışkanlıklarımızı değiştirme ihtiyacı, bu eşsiz kaynağı korumak için harekete geçilmesi ve dünyadaki açlığı sıfırlamak için suyun en önemli bileşenlerden biri olduğu hatırlatılıyor.