8 Aralık 2016 Perşembe

Uluslararası zulmüm üstünlüğü








Uluslararası hukuk ölmüş, Uluslararası af örgütü, insan hakları teşkilatları, uluslararası ceza mahkemesi gibi kuruluşlar ise görevlerini yapamaz hale getirilmiş!

Getirilmiş, çünkü temel insan haklar ayaklar altına alınmış.

Bu kurumların insanlara yapılan haksızlık, zulüm ve canilik karşısında sesleri çıkmaz olmuş.

Ancak ve ancak işlerine gelen hususlarda seslerini çıkarıyorlar.

Bu da belli bir azınlık grubun menfaati gereği oluyor.

Daha doğrusu sömürü dünyasının istekleri doğrultusunda görev yaptıkları iyice anlaşılmış.

Çünkü her gün katledilen masum insanlar Müslüman oldukları için maruz kaldıkları bu vahşete isimleri hak, hukuk olan bu kurumlar tepki göstermek istemiyor.

Fıtratları gereği bu vahşete dur diyecek bir ses çıkarmak istemiyorlar.

Her gün Suriye’de, Halep’te ve birçok Müslüman ülkesinde mazlum, mağdur ve savunmasız onlarca yüzlerce insan zalim yönetim, iç savaş ve kargaşada ağır silahlarının acımasız saldırıları altında can veriyor...

Bu vahşet altı yıldır acımasız, merhametsiz bir şekilde zulmünü sürdürüyor.

Ne İslam ülkeleri ve ne de sözde insani kuruluşlar bu mazlumların uğradığı zulmü samimi bir dille kınamıyor.

Bütün dünya Müslümanları ve mensubu oldukları ülkelerin temsilcileri topluca 6 yıldır Suriye’de süregelen acımasız insanlık dramına dur demek için BM’de özel bir oturum düzenleyebildi mi?

Böyle bir ortak payda da bir araya gelmek sadece Müslüman ülkelerin görevi değil; insana, mazluma ve mağdura önem veren bütün insanlığın önde gelen insani görevidir.

Bunu yapamıyorlarsa, insan olduklarını unutmuş olduklarını hatırlatmak mı gerekecek?

Suriye ve Halep’te 6 yıldır devam eden insan katliamının en somut delili bu tarihi şehrin yazılı ve görüntülü basına yansıyan görüntülerini görmek yeterli olacak.

Ayrıca BM zaman zaman bu vahşetle ilgili raporlar hazırlayıp dünya kamuoyuna da sunuyor.

Suriye’de, Halep’te sözün bittiği yere çoktan gelindi.

Kendi insanına en acımasız silahlarla ve ‘orantısız güç’ kullanım ifadesinin çok hafif kaldığı bir güçle savunmasız insanların başlarına bomba yağdıran, zulümde zirveye tırmanmış Suriye lideri dünya kamuoyunda devlet başkanı sıfatıyla anılıyor.

Son günlerde Halep’te işbirlikçi güçlerle elde ettiği kazanımları zafer addediyor.

Sözde devlet başkanı diye sıfatlandırılan bu zalimin işgal ettiği görevde aslında hiçbir hukuki hakkı olmaması gerekir.

Çünkü bu adam hukuk dışı kurallar ile kendini seçtirmiş, zorbalıkla iş başına gelmiştir.

Ülkesinde demokrasi isteyen, demokratik hak isteyen halkına karşı 6 yıldır en acımasız bir şekilde saldıran bu zalimin, eğer uluslararası hukuk işleseydi, bu görevde kalması mümkün olamayacaktı.

Zaten uluslararası hukukun tabuta konulduğunu Rusya devlet başkanı Putin yıllar önce söylemişti, işte bu yüzden Suriye’de uluslararası hukukun üstünlüğü yerine uluslararası zulmüm üstünlüğü varlığını sürdürüyor.

Bu nedenle sözde bu değerleri savunan batı ve sömürü dünyası, dünya kamuoyu önünde güvenirliğini yitirmiş bulunuyor.

İslam dünyasına düşen görev ise zulmün üstünlüğüne sesiz kalmak değil, hukukun üstünlüğünü savunmanın çabası ve gayreti içinde olması gerekir.