Uluslararası
toplum, malum batı zihniyeti yaklaşık bir asırdır İslam ülkelerinde açık bir
şekilde demokrasi istemiyor.
Ne
zaman bir İslam ülkesi çağımızın geçerli yönetim biçimi olan demokratik bir yolla
iş başına gelmiş ve malum zihniyet de bunu kendi menfaatine uygun bulmamışsa uluslararası
derin güçler yerli işbirlikçileri ile devreye girmiştir.
Bunun
geçmişte yaşanan örneklerini gerek ülkemizde ve gerekse, özellikle Ortadoğu
coğrafyasında bulunan diğer İslam ülkelerinde görmek mümkün.
Bu
malum zihniyet bu ülkelerin insanlarının iradesini karşı hep saygısız davranmış,
hiçe saymış.
Bu
ülkelerin hür iradeleriyle iş başına gelen yönetimleri çeşitli bahanelerle
alaşağı etmenin yolunu planlamış ve uygulamışlardır.
Çünkü
tek adam yönetimi hep işlerine gelmiş. Böylece istedikleri gibi sömürü düzenini
kurarak söz konusu ülkelerin gelişme kalkınmalarını önlemiş fakir kalmalarına
zemin hazırlamışlardır.
Bunun
en bariz ve en canlı örneği Mısır…
Bu
ülkede seçimle işbaşına gelmiş bir yönetimin iş yapmasına izin verilmiyor.
Eğer
bugün işbaşında olan yönetim yerine, karşısında bulunan muhalefet iş başında
bulunmuş olsaydı, be defa diğer tarafı kışkırtarak iktidarı suçlatacaklardı. Yani
her hâlükârda kaos…
Tek
adam döneminde bu tür ayaklanma falan olmuyordu. Çünkü yönetim kendi
istedikleri türden biriydi!
Suriye’de
uzun yıllardır dikta rejimi var, halkın demokrasi isteklerine yüz çeviren mevcut
zalim yönetim üç yıldır sözde demokrasi yanlısı, insan hakları savunuculuğu
yapan uluslararası güçlerin gözleri önünde katliamlarını sürdürüyor…
Irak’ta
eski diktatörün devrilmesinin üzerinden yaklaşık on yıl geçmesine rağmen bir türlü
ne demokrasi ve ne de huzur geldi her gün onlarca insan hayatını yitiriyor, geçtiğimiz
haziran ayında hayatını kaybedenlerin sayısı 1500 kişinin üzerinde olmuş.
Bu
hain güçler gerek Libya ve gerekse Tunus’ta fırsat kolluyor, bu ülkeleri
karıştırmak için.
Demokrasilerinin
daha çok küçük ve hassas olması nedeniyle yaşatmak ve geliştirmek için gerekli
özeni göstermeleri gerekiyor.
Bugün
bu ülkelerin bir başka tecrübesizliği ise, söz konusu ülkelerin demokratik
rejime alışkın olmamaları her türlü provokasyona, kışkırtmaya potansiyel
oluşturuyorlar.
Böyle
bir ortamın varlığı, yönetim zafiyeti söz konusu ülkelerin rahat ve huzur
bulmasına, gelişmesine önemli bir engel teşkil ediyor.
Bu
kırılgan yapıdan kurtulmak ise başta liderleri olmak üzere at gözlüğünü çıkarıp
gerçekleri görecek bir vizyona sahip olmaları gerekiyor.
Bu
ülkelerde yaşanan toplumsal gerginliklerin, ayaklanmaların meydana getirdiği
kayıplar sadece bu ülkeler için değil, bu hareketler nedeniyle duran
ekonomilerinin aynı zamanda küresel ekonomiye de büyük zararlar verdiğini
uluslararası toplumun artık görmesi gerekiyor.
Ortadoğu’da
sürekli olarak gerginlik ve karışıklığı gündemde tutmak sadece ve sadece bu
bölge üzerinde hain emelleri olanların arzu ve isteklerinden başka bir şey değil.
Ortadoğu’da
hastalıklı yönetim yapısının sürdürülebil bir şekilde kalması, malum çirkin
emelleri olan özellikle bir ülke ve onun arkasındaki destekçilerinin istek ve
aruzlarından başka birey değil!