21 Temmuz 2013 Pazar

Mazlumların sesi Türkiye


 

 
Ülkemizde on yılı aşkın bir süredir bu milletin teveccühünü kazanmış, her geçen dönem oylarını artırarak seçimleri net ve açık arayla kazanmış bir yönetim var.

İktidara geldiği ilk günden itibaren gördüğümüz, yaşadıklarımıza baktığımızda ve bir mukayese yaptığımızda, bu ülkeye ve bu ülke insanlarına hizmeti önemli bir görev saymış.

Zaten hayata geçen yatırımlara, makro ekonomik göstergelere baktığımızda bunu açık ve net bir şekilde görüyoruz.

Hizmet ve kalkınma anlayış içinde hizmetlerini sürdüren Ak Parti hükümetleri, sadece ülkemizin insanları için değil; nerede bir mazlum, garip, unutulmuş kendi haline terk edilmiş varsa onların sesi, onların yardımcısı olmuş…

BM’nin Küresel İnsani Yardım Raporuna göre, Türkiye uluslararası yardımda bulunan ülkeler listesinde dördüncü sırada yer aldı.

Bu değerlendirme ülkeler bazında yapıldığında ise Türkiye uluslar arası yardımda üçüncü sırada yer alıyor.

Bu olumlu gelişme Türkiye’nin kişi başına ortalama gelir durumuyla orantılı olarak değerlendirme yapılırsa, Türkiye herhalde yardımseverlikte söz konusu listede birinciliğe yükselir.    

Bu durum Türk insanının yardımseverlik duygusunun, barışseverliğinin ne kadar yüksek olduğunun açık bir göstergesi oluyor.

Bizden daha yüksek milli gelire sahip ülkeleri geride bırakarak yardımseverlikte ne kadar duyarlı ve hassas olduğunun açık bir delilidir bu durum.

Ülkemiz adına memnuniyet verici bir gelişme.

Özellikle petrol geliri yüksek olan ülkelerin, kişi başına yıllık gelirleri olan 50 bin, 80-100 bin dolar civarında olan ülkelerle kıyas yapıldığında bu husustaki fark ve fedakarlığın daha bariz bir şekilde meydana çıktığını görüyoruz.

Bu güzel hasletin artarak devam etmesini niyaz ediyoruz…

Mazlumların sesi olmak, onların maruz kaldığı her türlü insanlık dışı durumu seslendirmeyi bir görev bilmek; bu hasletlerin bir insanlık borcu olduğunu ve bu husustaki şuur ve farkındalığın ülkemizde artışına yine bu dönemde şahit oluyoruz.

Fakat bu durum sahte insan hakları savunucularını rahatsız ediyor. Bu önemli konuda ne kadar samimiyetsiz olduklarını bir kez daha anlıyoruz.

Bu noktada şu anlaşılıyor ki; sahta insan hakları savunucuları, ifade özgürlüğü savunucuları, sahte demokrasi ve hukukun üstünlüğü savunucuları bu değerleri sadece işlerine geldiği zaman bir kalkan olarak kullanıyorlar.

Mazlumların, gariplerin, şiddete maruz kalanların, fakirlerin, temel insan hakları ellerinden alınmışların yanında durmaya bu değerlerin sahte savunucuları tahammül edemiyorlar.

Çünkü bunlarda, o savundukları değerler "ancak ve ancak menfaatleri icabı kendilerine lazım olduğu zaman, ancak kendileri dile getireceklerdir" anlayışı hâkim.

Nasıl getirecekler? Hedef saptırarak bir tarafta vahşeti, kan gölüne dönmüş ülkeleri, insan kasaplarını görmezden gelecekler; öbür tarafta işine gelmeyen haksız ve kanunsuz bir gösteri olduğu ve bu durumun o ülkenin birliğine, bütünlüğüne, beraberliğine kalınmasına ve gelişmesine halel getireceğini bildikleri zaman bu hususta aslan kesilirler.

Kesilirler ki bu değerleri en üst dereceden istismar edip ve söz konusu ülkeye yine en üst seviyeden zarar versinler.

Bu sahta savunmalarını bunun için yaparlar.

Gayeleri, amaçları ve hedefleri her geçen gün bir İslam ülkesinde kargaşa çıkarmaktan başka bir şey değil. Hedefleri mevcut olanlara bir yenisini eklemek...

İzledikleri politikalarda hep bunu görüyoruz.

“Sen suspus ol, ben senin içişlerine karışayım, senin hem savcın ve hem de avukatın olayım, senin iradene karışayım, hem demokrasiyi savunup hem de başka milletlerin iradesi benim hâkimiyetimde olsun” çabası içindeler. İslam dünyasının hali vakti yerinde olanlar ise bunların suspus politikasına menfaatleri gereği boyun eğmeyi bir görev sayıyor herhalde… Fakat ne zamana kadar bu azınlık esaslı karşılıklı menfaat ilişkisi sürer; ne zaman menfaatleri karşılıksız kalırsa o zaman… O zaman da iş işten geçmiş olacak!

Haksızlıklar karşısında hak ve hukuk çerçevesinde sesini yükselten bir Türkiye var. Madem ifade özgürlüğü var, o zaman Türkiye de bu çerçevede ifade özgürlüğü hakkını kullanır.

Hani batı her fırsatta bu değeri savunuyor ya…