AB temsilcisi Catherine Ashton Mısır’da yönetimin darbecilerin
eline geçmesinden sonra Mısır’ı ikinci kez ziyaretinde görevi elinden alınan
Mursi ile bilinmeyen bir yerde görüşme yaptı. Gerektiğinde tekrar görüşeceği
belirtiliyor.
Darbeye darbe diyemeyen, sessiz kalan Avrupa Birliği
temsilcisinin görüşmesinin politik bir nedeninin olduğuna işaret ediyor. Yoksa
Mursi’ye geçmiş olsun için gitmemiştir…
Mısır’da darbe aniden olmadı, açık bir şekilde bir ön hazırlık sürecinden
geçerek yapıldı.
Uluslararası toplum bu işin araka planını biliyordu, sonrasında
buna darbe dememesinin nedeni ise Ortadoğu ülkelerinde demokrasiyi
istemediklerinin açık bir göstergesi oluyor.
Gelişmelere bakıldığında uluslararası toplumun bu hususta bir darbe
koalisyonu oluşturmuş olduğu ön plana çıkıyor.
Ashton’ın darbe sonrası devrik devlet başkanını ziyareti ise,
planının darbe sonrası aşamasına geçildiğini gösteriyor.
Görüşmeyle ilgili bir açıklama yapılmazken, Ashton’un Mısır’a
varışından önce söylediği ise “tam kapsamlı geçiş süreci”, Müslüman kardeşler dâhil
bütün grupların sürece dâhil edilmesi görüşmenin dışa yansıyan bir kısmı…
Ziyaret öncesi ABD Dışişleri bakanı Kerry ile yaptığı telefon
görüşmesinde Kerry’nin isteği ise, bu görüşme ile tansiyonun düşürülmesi, daha
fazla şiddetin önlenmesi, politik bölünmeler arasında bağlantı kurulması,
barışçıl ve kapsayıcı sürecin temelini atmaya yardımcı olması şeklinde.
Ashton açıklamasında AB’nin Mısır halkının kendi geleceğini
belirlemesine yardımcı olmasını istediğini de söylüyor!
Mısır halkı kendi iradesi doğrultusunda tercihini yapmış demokratik
yoldan seçimini yapmıştı.
AB niye demokratik sürecin devamına destek olmadı, niye açık bir
şekilde darbeye karşı çıkmadı da şimdi Mısır halkının kendi geleceğini belirlemesinden
bahsediyor…
Darbeye darbe diyemeyen Washington’un tavrı ise, darbeyi
savunmanın ve çifte standardın bir başka şekli…
Darbeye maruz kalan ülkelerde en dikkat çeken hususlardan biri
darbe ordularının ne yazık ki kendi ülkelerinin değil de başkalarının
bekçiliğini yaptığı, bu hareketleriyle ister istemez başkalarının menfaatine
hizmet etmekten başka bir anlamı olmadığı. Bu arada belli bir azınlığa menfaat sağlamak...
Darbelerin her halükarda mevcut olan mazlumlara, mağdurlara
yenilerini eklediği,
emperyalist güçlerin hareket alanını genişletmesine yardımcı
olmaktan başka bir amaç taşımadığı anlaşılıyor.
Mısır’a demokratik düzenin gelmesi, yönetime halkın iradesinin
gelmesiydi, böylece bu ülkenin gerek iç ve gerekse dış politikalarında halk
iradesi tecelli edecekti!
Bölge ülkeleri gerek ekonomik, ticari ve kalkınma açısından yeni
bir ivme kazanacaktı, darbe süresince bu olmayacağı gibi her bakımdan daha da
kötüye gidecektir.
Mısır’da, Suriye’de demokratik düzenler kuruluncaya kadar bu
ülkeler her bakımdan çok daha kötüye gideceği gibi, biri hariç, bölge ülkeleri de
bundan zarar görmüş olacaklar.
Fakat bu tutumları demokrasi yanlısı olarak görünen batılılar
açısından kara bir leke olarak gelecekte hatırlanacak.
Bu kara lekeden kendilerini nasıl temizleyecekler, hata ve
kusurlarına kılıf bulmada mahir olan bu sahte demokrasi savunucuları nasıl bir
kılıf bulacaklar…
Bunu da zaman gösterecek…