5 Temmuz 2013 Cuma

Ortak irade eksikliği



 

Mısır’daki askeri darbenin analizleri devam ediyor.

Darbe kesinlikle istenen, tasvip edilen bir vaka olmamakla birlikte, mevcut dünya konjonktüründe vuku bulması da pek şaşılacak bir gelişme değil, hele bu bir İslam ülkesi olursa!...

Sebebine gelince dünyada her alanda bir rekabet yaşanıyor. Emperyalist güçler rakiplerini alt etmek için her yolu deniyorlar, ellerinden gelen hile ve desiseyi uyguluyorlar!

Bugün küresel güçlerin sahip çıktığı, tavsiye ettiği değerler yani demokrasi, hukukun üstünlüğü ve haklar türünden olan bir takım söylemler ise samimiyetsizlikten uzak olup, sadece vitrinlerinde sergiledikleri tanıtım ve reklam malzemesi gibi duruyor. Gerçek yüzleriyle bağdaşmamaktadır.

Bu nedenle batılı emperyalist güçler sureti haktan görünüp, gerçek yüzlerini makyajla kapatmaktadırlar. Ve bu durumlarına da çok kolay kılıf bulmasını biliyorlar.

Demokrasi havarisi olan ülkeler Mısır’da yapılan darbeye alkış tutup, kınama yapmıyor diye bu tutumlarından dolayı tenkit ediliyor.

Bu eşyanın tabiatına aykırı bir durum olup, gerçekleri beklemek saflık olur. “Akrepten bal yapması beklenemez” deyişi gibi bunlardan da hak ve doğruluk konusunda iyimser bir beklenti içinde olmalarını beklemek saflık olur.

Bir kez daha batının veya uluslararası toplumun demokrasiye olan bağlılıklarındaki samimiyetsizlikleri Mısır olayı ile tescil edilmiştir.

Zaten insan hakları, hak ve hukuk konusundaki samimiyetsizliklerini, İslam ülkelerinde yaşanan zulme baktığımızda açık bir şekilde görmek mümkün.

Onlar bunu çok iyi biliyor ve görüyorlar, ancak bunu görmek istemeyen, sessiz kalan ve bu hususta şuursuz olan, at gözlüğünü çıkarmak istemeyen kesim ise bir kısım İslam ülkeleri. Ne zaman olması gereken şuur ve farkındalık oluşursa, o zaman gerçeklerin üzerine medeni ve uluslararası hukuk ve teamüller çerçevesinde gidilerek bugün İslam ülkelerinde uzun yıllardır yaşanan insanlık dışı olaylara kalıcı çözüm bulunur.

Bu hususta sadece ülkemizin gösterdiği çabalar tek başına yeterli olmayabilir, bir çiçekle bahar gelmeyeceği için, taşın altına bütün İslam aleminin elini koyması gerekiyor.

Bu hususta İslam ülkelerinin en büyük noksanı söz konusu ülkelere yapılan haksız ve hukuksuzluklara hep sessiz kalmaları, hep sineye çekmeleri, dahası ortak bir irade beyanı sunamamalarından ileri geliyor. Bu eksikliği, bu bölünmüşlüğü çok iyi bilen ve kendi menfaatleri doğrultusunda değerlendiren emperyalist güçler aslı astarı olamayan argümanlarla İslam alemine karşı, tabiri caizse sömürme, asimile etme, bölme ve parçalama, hedef saptırma politikası ile gerçekleri çarpıtarak bildiklerini okuyorlar. Bu nedenle aktif faaliyet gösterebilen bir birlik kurulması, bunun adının da İslam kelimesini (istismar edileceği için) taşımaması yerinde olur kanaatindeyiz... Geçmişte buna benzer kısmi olarak bazı İslam ülkelerini kapsayan organizasyonlar kurulmuş fakat beklenen fayda sağlanamamış.

Şu anda D-8 diye bilinen gelişmekte olan 8 İslam ülkesini kapsayan bir kuruluş var. Fakat fazla bir etkinliği yok gibi bir duruş sergiliyor. Bu kurum yeniden yapılandırılabilir, yeniden kuruluş esasları belirlenebilir, amaçları yeniden tespit edilebilir ve aktif hale getirilebilir. Bu tür uluslararası kurumlar sadece İslam ülkelerinin savunuculuğunu değil, küresel olarak meydana gelecek muhtemel insanlık dışı eylemlere ve vakalara demokratik ve hukuki yollarla tepki gösterebilirler. Avrupa Birliği yeri geldiğinde, işine geldiğinde her konuda irade beyanında bulunuyor…  

Bugün nerede bir insanlık dışı uygulama, işgal ve her türlü insani güvenlikten yoksunluk varsa bunların çoğunluğunu İslam ülkelerinin oluşturduğunu görüyoruz. En yakınımızda Suriye, Irak, Filistin, Afganistan, Pakistan, Myanmar; her gün bu ülkelerde haksız yere yüzlerce insan hayatını yitiriyor. Geride kalanlarda çok kötü şartlarda hayatlarını sürdürmeye çalışıyor!

İslam ülkeleri yeri geldiğinde bütün haksızlıkların karşısında duracak şekilde ortak iradelerini belirtmeleri bugün yaşananların gelecekte olmasını engellemede önemli bir rol oynayacaktır...