26 Temmuz 2013 Cuma

İnsani yardım kuruluşlarına yeni misyon




Ancak dünyanın dört tarafında yapılan bu hizmetlerin sadece balık ikram etme anlayışında kalmayıp, bu insanlara aynı zamanda balık tutma ortamının sağlanmasını gerektiriyor.

Bu da bu yardım kuruluşlarının birer sivil toplum kuruluşu olarak hizmetlerine yeni bir boyut kazandırmaları ile olabilir.

Yapılan insani yardımlar, tabii afetlerin olduğu ülke ve bölgeler hariç tutarsak, özellikle bazı ülkelerde yaşanan terör, iç çatışma ve savaşlar neticesinde mağdur olan insanların en temel ihtiyaçlarını karşılamak gibi hayati bir ihtiyacı karşılıyor.

Terörden iç çatışma ve savaşlardan tükenme noktasına gelmiş bu ülkeler için birer barış süreci veya çözüm süreci türünden bir hizmetin başlatılması bu ülkelerin acil ihtiyacı.

Bu da taraflar arasında bir diyalog yolu açılarak yapılabilir.

Özellikle çatışmaların yaşandığı İslam ülkelerinin çoğunda değişik isimler altında faaliyet gösteren yasa dışı öğütler var.

Bu örgütler sözde meşru ya da gayrı meşru olan hedeflerine çatışmalarla ulaşmak istiyorlar. Ve bu uzun yıllardır devam ediyor.

Ne var ki bu yolla amaçlarına ulaşmaları mümkün görünmüyor. Çünkü senaryo bu şekilde yazılmış…

Bu durum bu ülkelerin her alanda kayba uğramasına yol açıyor; başta insan olmak üzere; gelişme, kalkınma benzeri alanlarda kayıplar meydana geliyor.

Büyük ölçüde göçlere yol açıyor.

Bu göçlerin birçoğu ölümle nihayet buluyor.

İnsanlar çeşitli şekilde kandırılarak sonu belli olmayan bir amaç uğruna heba ediliyor.

Dünya çapında büyük bir insanlık dramı yaşanıyorken emperyalist güçler bunlara yenilerini ekleme peşinde…

Bugün İslam ülkelerinin çoğunda birer ayrılıkçı terör örgütü bulunuyor. Bu bir tesadüf mü?

Özellikle Afganistan ve Pakistan’da Taliban denilen örgüt açıkça ülkesine değil de tamamen başkalarına hizmet ediyor. Terör örgütleri ülkede yıllardır zor kullanarak sözde tasarladıkları şekilde ülkede bir yönetim kurmak istiyor.

Demokratik dünya düzeninde bunu silahlı çatışmalarla yapması da mümkün değil. Ona verilen görev kendi alanında başarıya ulaşmak değil, ülkesini sürekli kaos ortamında tutarak ülkeyi her geçen gün her bakımdan geriye götürmek. Neticesinde kan ve gözyaşı ve yozlaşmış, kendi değerlerinden kopmuş başkalarına hizmet eder bir hale getirmek.

Bunun arkasındaki güçler bunu çok iyi biliyor ve bu zulüm düzeninin sürmesini istiyor.

Irak’ta ABD işgalinin arkasından getirilen düzen ise tamamen bir kargaşa ve terör düzeni, günlük patlamalarla onlarca kişi hayatını yitiriyor. Irak yönetimin yetersizliği kısa dünya görüşü bu olaylara ortam hazırlıyor. Hizbullah, Taliban ve El kaide denilen örgütlerin ve yine Afrika’da bazı Müslüman ülkelerde bulunan ayrılıkçı terör örgütlerinin hepsinin İslam ülkelerinde faaliyet göstermelerine tesadüf demek mümkün değil.

Bu örgütlerin asıl amacı İslam ülkelerini kan ve gözyaşına boğmak. Parçalamak ve her bakımdan zayıflatmaktan başka bir amaç taşımıyor.

Suriye yönetimi, bizzat devletin arkasına aldığı uluslararası toplumun desteği ile üç yıldır ülkesine, milletine belki de dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir zulüm uyguluyor.

Bu yetmiyormuş gibi Mısır’da demokratik yolla seçilmiş olan bir devlet başkanı askeri darbe ile devrilerek yeni bir kaotik İslam ülkesi daha oluşturuldu.

Kendini dünyaya her bakımdan insancıl olduğunu ve insani değerlere, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne sahip çıktığını lanse eden uluslararası toplum maalesef bu hususta ne kadar samimiyetsiz olduğunu defalarca göstermiştir.

İslam âleminin içinde bulunduğu bu acı tablo karşısında kangren olmuş sorunların çözümünde sadece temel ihtiyaçlar konusunda insani yardımla kalıcı çözüme ulaşmak mümkün olmadığı gibi aynı zamanda sürdürülebilir de değil.

İnsani yardım kuruluşları bugüne kadar yapmış oldukları maddi ve gıda yardımının yanında acaba insanlık adına diyalog yolunu ve sivil toplum kuruluşlarının destek ve gücünü de yanına alarak bir çözüm süreci başlatabilirler mi sorusu akla geliyor.

Bu konuda bizzat BM gibi uluslararası kuruluşların yapamadığı bir görevi sivil tolum kuruluşlarının yapması biraz zor olabilir, fakat birer arabulucu görevi üstlenerek taraflar arasında barış görüşmelerini başlatabilirler.

Çünkü BM’nin bu sorunları hal yolunu açacak adil ve samimi bir yapılanması yok.