30 Haziran 2013 Pazar

İslam ülkelerinin dağınıklığı





Ne yazık ki İslam dünyası üzerindeki çirkin senaryolar bitmiyor.
İslam dünyasının günümüzde yaşadıkları da bunun açık bir göstergesi.
Mısır’da onlarca yıl tek başına ülkeyi yöneten Mübarek’i devirmek için yapılan gösteriler ülkenin demokratik düzene geçmesine, yeni yönetimin seçimlerle işbaşına gelmesine rağmen bitmek bilmiyor.
Mısırda yapılan seçimlerden sonra gözlemlediğimiz kadarıyla seçilen yeni yönetime hiç icraat fırsatı verilmeden sürekli olarak o günden bugüne gösteriler devam etti. 
Böyle bir ortamda da başarılı bir icraat sergilemek mümkün olamaz.
Mısır’da muhalefet yanlıları işbaşına gelenlerden sorunların anında çözülmesi için sihirli bir formül bulmasını isteyen bir yaklaşım sergiliyorlar.
Muhalefet Mursi’nin istifasını ve erken seçim istiyor.
Devlet Başkanı Mursi’nin hataları olabilir, sorunların çözümünde diyalog yolunu tercih etmemesi bir eksiklik olabilir!
Muhalefetin buna yanaşmaması kendi bildiğini okuması, dediğinde diretmesi de başka bir hata ve yanlışlık ülkeleri için.
Tabii olarak bu olumsuz gelişmeler Mısır’ı uluslararası medyanın gündeminden düşürmüyor.
Bu Medya da İslam ülkeleri üzerindeki dördüncü değil, birinci kuvvet rolünü iyi oynuyor.
Bu gücü ile İslam ülkelerindeki kalabalıkları istediği gibi yönlendirme şansına sahip olduğunu gösteriyor.
İslam ülkelerinde bu zafiyet, uluslararası medyada da bu istismar olduktan sonra İslam ülkelerinin huzur ve güven bulması biraz zor görünüyor.
Bu nedenle İslam ülkelerindeki mevcut siyasal sıkıntıların aşılmasında diyalog kanalının çalıştırılması ve makul ve haklı taleplerin değerlendirilmesi, göz ününde tutulması ülkelerin içinde bulundukları sıkıntıların aşılmasına katkı sağlayacaktır.

Mısır bir örnek, bugün çok sayıda İslam ülkesinde çatışma, ayaklanma ve huzursuzluk var. Bu ülkelerin içinde bulundukları sıkıntı ve zorlukların aşılması bunların hallerinden anlayan bir başka ülkeye ihtiyaç var. Bu da Türkiye’dir…
Ülkemiz her konuda engin tecrübesi olan bir ülke, gerek demokrasi ve haklar bağlamında ve gerekse köklü bir devlet geleneğine ve tecrübesine sahip olması ile bu hususta İslam ülkelerine yardımcı olabilecek bir birikime sahip.
Bilindiği gibi uluslar arası sorunların çözümünde yetkili ve etkili kurum Birleşmiş Milletler, fakat bu kurum beklenen çözümleri sunmada yapısı gereği yetersiz kalıyor. 
BM’nin 5 daimi temsilcisi uluslararası sorunlara maalesef emperyalist bir açıdan bakıyor. Önce kendi çıkarlarını korumak ve kollamak politikası güdüyor.
Bu anlayışla İslam ülkelerindeki hiçbir soruna merhem olamaz. BM bulunduğu hiçbir ülkede kalıcı bir çözüm getirememiş. Ancak ve ancak pansuman tedbirlerle işi geçiştirmek yoluna gitmiştir. Bu da emperyalist yapısından kaynaklanıyor…
Zengin kaynaklara sahip olan İslam ülkeleri bu kaynaklardan beklenen faydayı sağlayamıyor…
Bu kaynakların harekete geçirilmesi ve paylaşımındaki eksiklikler bu ülkelerin kalkınmalarını ve zenginleşmelerini önlüyor.
Bu hususta en büyük eksiklik İslam ülkeleri arasında sağlıklı ve sürdürülebilir bir işbirliğinin kurulamamış olması. Mevcut işbirliğinin hacmi, mevcut potansiyelin çok altında kalıyor.
Avrupa Birliğinin zenginliği birlik üyelerinin kurumsal yapılarını tamamlamış olmaları ve gerek yönetim ve gerekse zenginliklerini adil bir paylaşım ilkesi üzerine kurmuş olmalarından ileri geliyor.
Ülkemizin liderliğinde kurulan Avrupa Birliği benzeri teşkilat olan D-8 ülkeleri ve İslam İşbirliği Örgütü bugüne kadar beklenen ve arzulanan faydayı sağlayamamış. İslam ülkelerinin kalkınması, zenginleşmesi ve bu zenginlikten her birinin eşit pay alması bu teşkilatlardan beklenen fonksiyonların işler hale gelmesini gerektiriyor.
Eğer bu kurumlar tam olarak faaliyet göstermiş olsaydı, İslam ülkelerinde bugün yaşanan sıkıntılar bu denli ağır izler bırakmayabilirdi.
Demokratik yapıya geçişleri de, kalkınmaları da daha erken ve daha zayiatsız olurdu.