Ne yazık ki İslam dünyası üzerindeki çirkin
senaryolar bitmiyor.
İslam dünyasının günümüzde yaşadıkları da bunun açık bir
göstergesi.
Mısır’da onlarca yıl tek başına ülkeyi yöneten Mübarek’i
devirmek için yapılan gösteriler ülkenin demokratik düzene geçmesine, yeni
yönetimin seçimlerle işbaşına gelmesine rağmen bitmek bilmiyor.
Mısırda yapılan seçimlerden sonra gözlemlediğimiz kadarıyla seçilen
yeni yönetime hiç icraat fırsatı verilmeden sürekli olarak o günden bugüne
gösteriler devam etti.
Böyle bir ortamda da başarılı bir icraat sergilemek
mümkün olamaz.
Mısır’da muhalefet yanlıları işbaşına gelenlerden sorunların
anında çözülmesi için sihirli bir formül bulmasını isteyen bir yaklaşım
sergiliyorlar.
Muhalefet Mursi’nin istifasını ve erken seçim istiyor.
Devlet Başkanı Mursi’nin hataları olabilir, sorunların çözümünde
diyalog yolunu tercih etmemesi bir eksiklik olabilir!
Muhalefetin buna yanaşmaması kendi bildiğini okuması, dediğinde
diretmesi de başka bir hata ve yanlışlık ülkeleri için.
Tabii olarak bu olumsuz gelişmeler Mısır’ı uluslararası medyanın
gündeminden düşürmüyor.
Bu Medya da İslam ülkeleri üzerindeki dördüncü değil, birinci
kuvvet rolünü iyi oynuyor.
Bu gücü ile İslam ülkelerindeki kalabalıkları istediği gibi
yönlendirme şansına sahip olduğunu gösteriyor.
İslam ülkelerinde bu zafiyet, uluslararası medyada da bu
istismar olduktan sonra İslam ülkelerinin huzur ve güven bulması biraz zor görünüyor.
Bu nedenle İslam ülkelerindeki mevcut siyasal sıkıntıların
aşılmasında diyalog kanalının çalıştırılması ve makul ve haklı taleplerin değerlendirilmesi,
göz ününde tutulması ülkelerin içinde bulundukları sıkıntıların aşılmasına katkı
sağlayacaktır.
Mısır bir örnek, bugün çok sayıda İslam ülkesinde çatışma,
ayaklanma ve huzursuzluk var. Bu ülkelerin içinde bulundukları sıkıntı ve
zorlukların aşılması bunların hallerinden anlayan bir başka ülkeye ihtiyaç var.
Bu da Türkiye’dir…
Ülkemiz her konuda engin tecrübesi olan bir ülke, gerek
demokrasi ve haklar bağlamında ve gerekse köklü bir devlet geleneğine ve
tecrübesine sahip olması ile bu hususta İslam ülkelerine yardımcı olabilecek
bir birikime sahip.
Bilindiği gibi uluslar arası sorunların çözümünde yetkili ve
etkili kurum Birleşmiş Milletler, fakat bu kurum beklenen çözümleri sunmada
yapısı gereği yetersiz kalıyor.
BM’nin 5 daimi temsilcisi uluslararası sorunlara maalesef
emperyalist bir açıdan bakıyor. Önce kendi çıkarlarını korumak ve kollamak
politikası güdüyor.
Bu anlayışla İslam ülkelerindeki hiçbir soruna merhem olamaz. BM
bulunduğu hiçbir ülkede kalıcı bir çözüm getirememiş. Ancak ve ancak pansuman
tedbirlerle işi geçiştirmek yoluna gitmiştir. Bu da emperyalist yapısından
kaynaklanıyor…
Zengin kaynaklara sahip olan İslam ülkeleri bu kaynaklardan
beklenen faydayı sağlayamıyor…
Bu kaynakların harekete geçirilmesi ve paylaşımındaki
eksiklikler bu ülkelerin kalkınmalarını ve zenginleşmelerini önlüyor.
Bu hususta en büyük eksiklik İslam ülkeleri arasında sağlıklı ve
sürdürülebilir bir işbirliğinin kurulamamış olması. Mevcut işbirliğinin hacmi,
mevcut potansiyelin çok altında kalıyor.
Avrupa Birliğinin zenginliği birlik üyelerinin kurumsal
yapılarını tamamlamış olmaları ve gerek yönetim ve gerekse zenginliklerini adil
bir paylaşım ilkesi üzerine kurmuş olmalarından ileri geliyor.
Ülkemizin liderliğinde kurulan Avrupa Birliği benzeri teşkilat
olan D-8 ülkeleri ve İslam İşbirliği Örgütü bugüne kadar beklenen ve arzulanan
faydayı sağlayamamış. İslam ülkelerinin kalkınması, zenginleşmesi ve bu
zenginlikten her birinin eşit pay alması bu teşkilatlardan beklenen
fonksiyonların işler hale gelmesini gerektiriyor.
Eğer bu kurumlar tam olarak faaliyet göstermiş olsaydı, İslam ülkelerinde
bugün yaşanan sıkıntılar bu denli ağır izler bırakmayabilirdi.
Demokratik yapıya geçişleri de, kalkınmaları da daha erken ve
daha zayiatsız olurdu.