Her yıl 5 haziran dünya çevre günü
olarak kutlanıyor.
Bu kutlama nedeniyle Birleşmiş
Milletler yetkilileri her yıl tonlarca yenilebilir ürünün çarçur edildiğini
söylüyor. Herkesi gıda sistemlerindeki kayıp ve israfı önlemeye yarımcı olması
çağrısında bulunuyor.
Mevcut durumda üretilen gıdaların üçte
biri tarladan masaya gelinceye kadar zayi oluyor, bu BM’nin tespiti... Bu aynı
zamanda enerji, arazi ve su açısından büyük bir çevresel maliyet oluşturuyor.
Ürünlerin tarladan sofraya kadar olan
zaman süresince karşılaştıkları eksiklilik ve yanlışlıklar ise; haşereler,
elverişsiz depolama tesisleri ve elverişsiz tedarik zinciri olarak sıralanıyor.
Ancak bu aksaklıklar ve eksiklikleri asgariye indirme imkânı bulunuyor. Bu da söz
konusu süreci iyi yönetmek ve tesisleri iyileştirmekle mümkün olabilir…
Dünya Çevre gününde uluslararası
toplumun masasında çok sayıda çözüm bekleyen insani mesele var.
Yeryüzünde küresel olarak yaklaşık
bir milyar insan yetersiz besleniyor, bir o kadar insan güvenli suya ulaşamıyor
ve binlerce insan bu nedenle sağlıksız sudan kaynaklanan hastalıkla hayatını
yitiriyor her yıl.
Yine yaklaşık iki buçuk milyar insan
sanitasyon hizmetlerinden yoksun bulunuyor. Özellikle kadınlar ve çocuklar bu
yoksunluktan çok daha fazla olumsuz etkileniyorlar.
İç savaşlar ve terörist eylemler
dünyanın birçok ülkesinde insanlık üzerinde ağır tahribatlar yapıyor…
Dünya çevre gününe be açıdan bakıldığında
küresel topluma ve Birleşmiş Milletlerin bu tür sorunları çözmekle görevli
kuruluşlarına çok önemli görevler düşüyor. Konuyu gündeme getirmek sadece bir
anma ve kutlama veya rakamlarla açıklamak yeterli olmuyor. Bu sorunları çözmek
için kalıcı çözümler sunacak ve uygulamasını yapacak bir anlayış ve hareketi
gerektiriyor.
Bu nedenle gerek BM ve gerekse
küresel ve yerel çevreci kuruluşlar ‘çevre gününü’ söz konusu zorlukları aşacak
bir anlayış ve yaklaşımla kutlamaları gerekir. Sadece seramonik bir bakış
sorunların çözmede yeterli olmuyor.
Çevrenin günümüzde en önde gelen
sıkıntıları, azalan tabii kaynaklar; en başta toprak, su ve aynı zamanda
kirlilik. Sanayi devriminin başladığı günden bugüne kadar başta insan ve bütün
canlılar için lazım olan temel kaynaklar bir taraftan azalırken diğer taraftan
da ciddi manada bir kirlilik tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyor.
Dünya nüfusu 1972 yılında 3,85 milyar
iken 2012 yılı sonunda 7 milyara ulaşmış ve bu seyir ile rakam 2050 yılında 9
milyar, 2100 yılında 10 milyar olacağı bekleniyor.
Nüfus sürekli artarken mevcut ve
artan nüfusu beslemek için temel kaynaklar azalma eğilimi gösteriyor. Bu da şu
anda bile çeşitli nedenlerden dolayı dünya nüfusunun tamamı beslenemediği gibi,
gelecek şartlarında ise bu işin daha zorlaşacağı yönündeki endişeleri gündeme
getiriyor.
BM tarafından bir hak olarak kabul
edilen ‘çevre hakkına’ dikkat gösterilmesi gerekiyor.
Hele savaşı, terörü yaşayan Suriye,
Afganistan gibi ülkelerdeki insanların çevre hakkını BM bu vesileyle çözüm
önerileriyle gündeme getirmeli. Bozulan çevre bu insanların hayatta kalma haklarını
ihlal ediyor. Her türlü haktan yoksun bir şekilde hayat mücadelesi veren bu
ülkelerdeki insanların içinde bulundukları insanlık dışı ortamı hazırlayan
ülkelerin bu insanların çevre ve yaşama haklarını ihlal ettiklerini bilmesi gerekiyor.
İşte dünya çevre gününde çevreci kuruluşlar bu insanların haklarının
destekleyen nitelikte etkinlik yapmaları gerekirdi. Fakat amaç çevre ve
insanlık olmayınca konu asıl amacından saptırılıyor…
BM’nin ve uluslararası toplumun
mevcut anlayış içinde kalarak küresel zorlukları aşma konusunda başarılı olması
zor görünüyor. Bu da bu hususta samimiyet gerektiriyor.